Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Şubat '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Güzide Gülpınar Taranoğlu

Her şeyin bir başlangıcı vardır. Bir de yürekte bıraktığı izi… İlesam’a gidiyorum. O gün değerli şair Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun doğum günü için bir anma günü düzenleniyor. Büyük bir zevkle dinliyorum programı. Programın sonuna doğru beni de sahneye davet ediyorlar. Daha önce tanımadığım sadece ismini duyduğum Sayın Taranoğlu için bu günün düzenlenmesinin bende yarattığı mutluluğu paylaşıyorum evvela. Çünkü insanlar yaşarken onları anmak, hatıralarını canlı tutmak benim de ana felsefem olduğu için bunu da ifade ediyorum konuşmamda. Sonra şiirlerimden birini okuyorum. Tamamen tesadüfî bir başlangıç… Gülpınar dergisi ile ilgili anlatılanlar (Sayın Parmaksız tarafından yapılan kapsamlı bir araştırma ki, onu bir başka yazımda uzun uzadıya anlatacağım) beni çok etkiliyor.

Yapılan araştırmayı bir yazıda anlatıp geçecekken o an aklımda bir şimşek çakıyor. Diyorum ki, bu değerli hanımefendiyi ziyaret etmeliyim. O gün kendisine ulaşıyorum. Hazırlıksız olmama rağmen yanımda ne fotoğraf makinesi, ne ses kayıt cihazı, üstelik de adamakıllı yağmur da yağıyor bir halde heyecanla koşup ikamet ettiği evinde kendimi buluyorum. Salonun orta yerinde çalışma masası; bir sıra dizilmiş yeşil yapraklı büyükçe saksılar, yanında küçük bir havuz, üzerine (yapma) minik bir kuş konmuş. Duvarda, masada, büfede hatta sonra “Toprak Ana”dan öğreniyorum; kilerde bile eşi yani kendi deyimiyle sevgilisinin fotoğrafları var. Neden birden “Toprak Ana” demeye başladım. Çünkü bu ad ona şair Ahmet Tufan Şentürk üstat tarafından verilir.

Kendisini tanıdıktan sonra kendi deyimiyle ben de o halkaya katılmışım. Kendisinin sanat bağlamında manevi evlatlarından biri olmam ve bu şekilde görmesi beni fazlasıyla onure ediyor.

Yaptığımız hasbıhal boyunca masasının başında oturdu. Sıkılmadan, rahatsız oldum, yoruldum demeden. Masasının üzerindeki daktiloya boş bir kâğıdın takılı olduğunu görüyorum. Sorduğumda bu nedir diye? İlham gelince müsveddelerimi oraya yazıyorum, diyor. Klasörlerini gösteriyor. En son kitaptan sonraki şiirleri ayrı bir şekilde saklıyor. Sevgili kızının yapmış olduğu kahveyi yudumlarken anılar denizinde kayboluyoruz. Zaman zaman ikimizin de gözlerinin dolduğu oluyor. Hatta dayanamayıp birkaç damla gözyaşının da düştüğünü görüyorum gözlerimden… Bilal Bey’in hastanede kaldığı sırada onu ziyarete gelenler olunca Bilal Bey yatağından kalkınca Güzide Ana diyor ki, Bilal Bey neden indin karyolandan istirahat etmen lazım. Ciddi bir tavırla ‘tababete saygımdan kalkıyorum” der. O durumda bile insanın böyle şeyler düşünmesi ne büyük bir meziyet değil mi? Şimdiki naylon ilişkileri, evlilikleri görünce insan altmış beş yıl boyunca süren aşk dolu bir ilişki önünde saygıyla eğiliyor doğrusu. Peki, diyorum. Bunun sırrı nedir? Bir ailede; -Sevgi -Saygı -İlgi, olacak onu hoşgörüyle çerçeveleyeceksin. Sağlam bir aşk doğduysa onu götürürsün. Öyle üç yılda beş yılda biter diyorlar. Ben ona katılmıyorum. Yaşatılan aşk ebedidir. Mutluluğu, aşkı devam ettirmek istiyorsanız birbirinizi asla kırmayacaksınız. Ne desem ki, ağzından bal damlayan bir insan… Karşısında eriyip gidiyorum. Kahvemden her aldığım yudumun arkasından duyduğum sevgi üzerine, hayata dair güzel sözleri de aklıma nakş ediyorum. Öyle güzel bir söz daha söylüyor ki, sanırım birçok insan bu ayrımın bilincinde değil. Biz 65 yıl boyunca hiç kavga etmedik. Küçük tartışmalar yaptık. Bir konuda fikir teatisinde bulunmakla (karşılıklı aynı şeyi düşünmeyebilirsiniz) kavga etmek aynı şey değildir. Ne kadar yerinde bir tespit bunun ayırımını yapabilmek…

Derken şiirlerimden birini kendisi sesli bir şekilde okurken; gözüm vitrine takılıyor oradaki ödüllere, şiltlere bakıyorum. Öyle güzel bir an ki tarifi mümkün değil. Sonra koridora çıkıyorum. Çerçeve içinde etamin bezi üzerine ilmek ilmek işlediği şiirlerini ve sözlerini görüyorum. Bir insanın iç dünyasına yaptığım yolculukta işlenen sözleri unutmamak için bende gözlerim dolarak yüreğime işliyorum. İşte o güzel sözlerden, şiirlerden bazıları; “Tadı yok sensiz geçen ne baharın ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının ne sazın Sarıldım kadehlere derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının ne sazın” “ İnsanlar acı çeke çeke olgunlaşır” “Kendinden kaçmadıkça dertlerden kaçabilir misin?” “Alacağın eşini, çalışacak işini, pişirecek aşını kararsız seçme sakın” Sonradan öğreniyorum. Bu çalışması ile bir sergi açılmış ve emsali görülmemiş bir sergi dememek ne mümkün…

Masasının hemen yanı başındaki Atatürk köşesi ilgimi çekiyor. Atatürk bir çocukla konuşuyor. Yanında ay yıldızlı bayrağımız. Almam gereken dersleri iyi alıyorum virgülünden noktasına kadar.

Toprak Ana; şiirle uğraşan gençleri hep desteklemiş yol göstermiş bir insan ve şimdi bu yolda giden gençlere de bazı öğütleri var. İşte o incilerden bir demet: Serbestin dahi bir tekniği vardır. Kültürsüz şair olmaz iyi bilgi sahibi olsunlar. Yazdığın konuyu detayları bileceksin ki onu kâğıda dökeceksin. Her şair bir araştırmacı demektir. Şair her şeye âşıktır. Şair aşık olmasını bilen insandır. Ayrıca bir şiiri iyi anlamak için o şiiri en az üç kez okuyacaksın, diyor. 1- Kelimeleri yanlış okumayacaksın. 2- Mısraların sıralanması, kafiye, duygu derinliğine dikkat edeceksin. 3- Üçüncü seferde şiiri okuyup tam anlamıyla anlayacaksın.

Bir bayan olarak etkilendiğim bir konuyu da sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim. Bu şiiri kime yazdınız, niçin yazıldı gibi bazı toplantılarda insanı rahatsız eden nahoş davranışlarda bulunanlar hep oluyor ne yazık ki. İşte Toprak Ana’yı bu konuda da bir kez daha kutlamak gerekiyor. Bir toplantı esnasında, eşiniz için mi bu şiiri yazdınız? Diye sorduklarında. Hayır, diyor. Aslında amacı ders vermek böyle yersiz soru soranlara karşı. Şiir her şeye karşı yazılabilir. Onu kısıtlarsan, ona çerçeve çizersen ve Toprak Ana’nın dediği gibi ‘sözlere fren koyarsan o şiir, şiir olmaz’ ne eklenir böyle güzel bir ifadeye? Üstat Faruk Nafiz Çamlıbel’in dediği gibi o ‘Sultan şaire’ içinde bir genç kız var. Halen daha aşka aşık yaşıyor. Yapay da olsa yıldız çiçeklerini eşinin fotoğrafının yanına koymuş. Sevgilisi o çiçeği çok sevdiği için. Yaşanmayan aşk, aşk değildir diyen ilahi aşkın gücünü bilen yüce bir insan. Gözlerim doluyor bu gönülden yakınlık ruh birlikteliği karşısında kolumdaki nazarlığı çıkarıp onun koluna takıyorum. Belki de bir kez gidip bir daha uğramayacağımı düşündüğüm bir eve bir daha gideceğim günü düşünerek ruhum mest, yüreğim Toprak Ana sevgisinin bir halkası olarak dolmuş vaziyette eve doğru yol alıyorum.

e-mail:belginturan@gmail.com

 
Toplam blog
: 439
: 512
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Lisansını Anadolu Üniversitesi/ İşletme Bölümü ve Anadolu Üniversitesi/ Sosyoloji Bölümlerinde “O..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara