- Kategori
- İlişkiler
Hangi şizofren kişliğim bağırdıysa aşkını sana git ona hayır de

Onun gözlerini ilk kez bir fotoğraf karesinde gördüm: Yüzüne sığmayan, iri, kara gözlerinde sanki milyonlarca sayfalık bir filmin senaryosu vardı. Gözlerinin altında ise bu senaryoya girmek için uğraşan genç yaşlı figüranlar itiş kakış halindeydi.
Onun gözlerinde eskimiş depremler vardı. Ona bakanın gözlerinin vay haline...Gözleri koskocaman çınarları deviren bir elektrikli testere hızıyla karşıdakinin budaklı , yosunlu zehirli ağaçlarını deviriyor; büyücülerin kara yılanlı ormanlarının yerine ak ışıklı, parlak kokulu, ferah, geniş bir çimenlik açıyordu.O, gözleriyle savaşan bir amazondu..
Onun gözlerini okudumgünlerce, sonra yazılarını. Yazılarını okurken gözleri, gözlerini okurken yazıları kayboluyordu.
Sen belki de yıllarca "o" olarak kalacaktın. Duygularımı bir petrol kuyusu gibi keşfederler umuduyla gizlediğim onlarca platonik aşkımdan biri olacaktın. Sana sadece harflerin kadar yakındım. Kurduğun cümleleri kutsal kitaplardaki ayetler kadar değerli kılan gözlerindi. Sanki her harfin gözlerinden damlayan bir mürekkeple yazılıyordu.
Bir 20 Haziran'dı. Kulağıma uzatılan ahizede ilk kez sesini duydum...
"O" , "siz" oldu...
Bana söylediklerinin hiçbirini hatırlamıyorum. Sadece beynimin sıvılarının birdenbire yumuşadığını, renk değiştirdiğini, bütün vücudumun tatlı bir sıcaklıkla dolduğunu fark ettim. Her bir sözcükle kemiklerim bedenimden ayrıldı.
Kendimi balmumumdan yapılmış bir heykel gibi hissettim .
Bir 21 Haziran'dı...
Daha önce hiç gitmediğim bir şehrin giriş kapısında gördüm "siz"i. Fotoğraftaki acılı kadın gitmişti. Neşeli, güler yüzlü uçar gibi yürüyen biri vardı karşımda.
Bir yıldız kümesi gibi bıraktın ışık serpintilerini karanlık gezegenime...Kaçtı bütün cam kırıklıkları yüreğimden damarlarımın karanlık dehlizlerine..
Bazı sözcükler vardır, bir şiir olmayı bekler. Kimse bilmez onların oluşturacağı tamlamaları, mecazları. Sadece şairi bilir o sözcüğün kıymetini....
Ben şiir olmayı bekleyen bir sözcük kadar yalnız bir o kadar da ümitliydim...Sen geldin çoğalttın beni. Önce dizeler sonra kıtalar ...Sonra uzun bir şiir...
Ben tek heceli uzun bir şiirdim senin dilinde...
Bir haziran sonuydu...
Bulgur pilavlı ilk kahvaltımızdı. Sen Ayasofya'nın fresklerindeki Meryem değildin artık. Hafta sonu mesaisinden gelip de yorgunluk çayı içen bir işçi kızdın..İlk kez baş başa karıştık beynimizdeki kalabalığa...
Bir çoban çeşmesinin cılız ama serin sesiyle huzur bulan koyunları kaybolmasın diye uykusunu kavalına saklayan çobanın yorgunluğuyla dinledim seni.
Herkesin bir hikayesi vardı.
Size sen diyebilir miyim, dedin.
Bir 14 Aralık'tı ...
Fotoğraflara sakladığım duygularımın bağırmasını istedim...Olmadı..
Ama ben bağırdım: Hangi şizofren kişiliğim bağırdıysa aşkını sana git ona hayır de...
Sen şiir söylüyordun ben ise şizofren bir bilmecenin karelerini sayıyordum...