- Kategori
- Doğal Hayat
Harekâta Komuta Eden General!

Bir adam bir çukura düşer ve bu sebeple sakatlanır, hattâ belki de ölür!.. Çünkü gözleri rahatsızdır veya kördür, çukuru görememiştir... Bir başkası otomobilin altında kalır; çünkü sağırdır ve korna sesini duyamamıştır... Bir diğeri de havagazı kaçağı nedeniyle zehirlenir; zira o sırada derin uykuya dalmıştır ve koku alma duyusu onu uyaramamıştır...
Tehlikeden sakınmak, hattâ ondan kaçmak için önce ayaklarımızdan yararlanırız. Lâkin, gözlerimiz, burnumuz, kulaklarımız tehlikeyi bize haber vermezse, ayaklar bir işe yaramaz. Bu konuda, duyularımız, ayaklarımız kadar önemlidir.
Bir tehlike baş gösterdiği zaman kendimizi güven altına almamız için, duyularımızın verdiği haberi beynimize iletecek sinirlerin de varlığı gereklidir. Fakat ondan daha fazla gerekli olan, bu tehlikeyi nasıl savuşturacağımıza karar verecek olan zekâdır. Ya saklanmalı, ya kaçmalı, ya saldırmalı, ya sıyrılmalı, ya da kurnazca davranmalıyız.
Gerekli olan bir başka şey de, beynin vereceği emirleri kaslara iletecek olan sinirlerdir. Suda gelişi güzel yüzen ilkel canlılar, suyun çok sıcak ya da çok tuzlu olup olmadığını bile farkedemedikleri için hiç tepki göstermeden ölürlerdi. Onlardan sonra duyuları olan, yâni çevrelerinde olup bitenleri anlama olanaklarına sahip hayvanlar ortaya çıktı.
Her hücre, ışığa karşı az çok duyarlıdır ve kuvvetli ışık karşısında büzülür. Gözeler vücudu meydana getirmek için biraraya toplandıkları zaman, bazıları bu alanda uzmanlaştı. Bu yüzden bütünüyle saydam bir kitle olan denizanalarında "görme" ile görevli gözeler çok renkli beneklerden ibarettir; çünkü renk, ışığı keser. Sonra bazı denizanaları, billurumsu etleriyle bu mavi ya da kırmızı beneklerin üzerinde, ışınları bir noktaya toplamak amacıyla, bir çeşit mercekler oluşturdular. Daha sonraları balıklarda en kusursuz şeklini alacak olan göz, işte böyle meydana geldi.
Her göze, sese karşı da duyarlıdır. Çünkü ses, ya havanın ya da suyun sürekli bir şekilde titreşmesinden başka bir şey değildir. En küçük sarsıntı bütün deniz hayvanları tarafından hissedilir. Fakat balıklar, suyun içerisindeki bir hareketi daha iyi duyabilmek için; gövdelerinin iki yanında, baştan kuyruğa kadar uzanan ve dipleri çok duyarlı gözelerle kaplı bir dizi küçük delikler edindiler. Böylece balıklar sağda ya da solda, baş tarafa veya kuyruğa yakın bir yerde sarsıntı olduğunu farkettiler mi beliren tehlikenin nereden geleceğini algılamaktadırlar.
Bu mükemmel mekanizma onlarda çok iyi işler. Beyinlerine giden sinirler aracılığıyle bütün algılarını biraraya toplayarak bir savunma taktiği tasarlarlar; sonra beyin başka sinirler aracılığıyle vücutlarını meydana getiren kaslara emirleri yollar. Balıklardaki sinir sisteminin yarattığı mucize işte budur.
Bir dizi halkadan ibaret olan kurtların değişik tiplerinde de bulunduğundan, bu sinir sisteminin nasıl başlayıp geliştiği bilinmektedir. Bu kurtların en ilkellerinde, her halkadaki gözelerin bir kısmı çok hassastır. Bu gözeler, merkez organ vazifesini gören bir boğum meydana getirirler. Kurtun kuyruğuna bir iğne batırılırsa yalnız dokunulan halka ile en yakındaki halkalar tepki gösterir. Fakat başka kurtlar, daha genel tepkiler ortaya koymaya başlamışlardır. Bunlarda sinir boğumları, bütün vücutlarına yayılmış bulunan sinirlerle birbirine bağlıdır.
Sonra birden olağanüstü bir yenilik görülür... Baş kısmındaki boğum önem kazanmaya başlar ve zamanla tüm vücudun önderi durumuna gelir. Hayat denilen o eşsiz mucizenin, güneş sistemindeki bir gezegeni tamamen hakimiyeti altına almasını sağlayan beyin, işte bu şekilde doğar.