- Kategori
- Deneme
Hasta Toplum ve Suç Kardeşleri
Kardeşliğin en güçlüsü anne babanın bir olması, aynı dine mensup olmak, aynı milliyete sahip olmak, aynı toplumun ferdi olmak değildir, “en güçlü kardeşlik suç kardeşliğidir.” Aynı anneden babadan doğdukları halde birbirlerinin sebebi olan insanları gördük, bir bardak çaya arkadaşını değişen insanları da gördük ancak birlikte suç işleyip de birinin diğerini ele vermesi Nasreddin Hoca fıkralarında olduğu gibi “kişinin kendi bindiği dalı kesmesi” demektir. Bu da kişinin kendinden tamamen vaz geçmesi ile söz konusudur. Bu da çok zordur.
Toplumda birçok zorluk ve hastalık vardır. Zorluğun nedeni bir kişinin kendisinden vazgeçip de cesaret bulup; Timur’un karşısına çıkabilme cesareti göstermiş Nasreddin Hoca’nın durumuna düşme korkusunun herkese sirayet ettiği bir toplum ve 12 Eylül Askeri Darbesi ile sindirilmiş, filmlerle sanat eseri zannedilen zehirlerle zehirlenmiş rüşvetten, adam kayırmadan başka bir özeti ana fikri olmayan bir toplum vardır. Bir yaş grubu sadece çıkarına bakar; o kadar bencildir ki “bas bas paraları Leyla’ya, bir daha mı geleceksin dünyaya” derken, neslin arkasından gelen diğer nesil 12 Eylül’ün ağır ezici psikolojik baskıyla korkuyla yoğrulmuş bir toplumda devlet o denli serttir ki üniversite hocalarından, lise hocalarına, cami hocalarına kadar değil devlette bir odacı karşısında dili damağı kuruyan, küçük yerlerde bir başçavuş tanımanın insana sağladığı korkusuzluğun ve verdiği korku ve sindirme gücünü anlamayan insanlarımız, birçok şeyi halının altına süpürerek, görmeyerek ve gizleyerek, konuşmayarak ve bu şekilde sorunlarını çözebileceğini zanneden hastalıklı bir toplum; fikir olarak zannettiğinin nedenini asla bilmeden alan, kabul eden, babadan kalma dine inandığı gibi, babadan kalma takım taraftarlığı, ideolojileri de düşmanlıkları gibi miras olarak alan ve kabul eden bir toplum…
Müziği vardır bazı durumları içselleştirmek için aslında özenle yaratılmıştır. Arabesk; düşünsenize ülkenin en üretken kesimi, neredeyse bir ulusu emek anlamında sırtlayan halkına yedirilen arabesk müziği aslında nedir hiç düşündünüz mü? Ya da soruyu şöyle soralım: kadere inanan bir topluma acıların çocuğu olduğu tezi yedirildiğinde umutsuz ve ufuksuz ve her şeyi karşıdan bekleyen yaratıcılığı tamamen törpülenmiş yarı ölü bir toplum yaratmada arabesk müziğinin bu topluma parayı bulunca ne tür bir sonradan görmeye çevirdiğini görmemek için ne kadar başınızı sağa sola çevirseniz her yerde, trafikte, işadamı kimliğinde masasında otururken, purosunu tüttürürken kısacası tüketimin israfın her aşamasında onu görmemek için kör olmak lazım.
Öte yandan medeniyet adı altında kopyala-yapıştır hayatları birebir alan, bozuk İngilizce-Fransızca-Arapça ve de araya Farsça kelimeler sıkıştırarak kendini çok bilen rolünde pazarlayanlar, medeni olduğu iddiasında olanlar, dindar iddiasında olanlar koskocaman bir yapaylık timsalinden başka bir şey değildir. Çok şey bildiği için toplumun önüne projeksiyonların aydınlattığı aslında kendi insanlık ışığı olmayan, ondan mahrum olduğu halde yapaylık kokan sözde şeyler ellerinde tuttukları güçler ya da onları koruyan kollayan, onlara ışık olan projeksiyon olmasa düşünün nasıl bir şey olurlardı?
Önüm sıra bir beyefendi; arabasını servise getirmiş, (biraz İngilizce bilirim, Almanca kursuna da gitmişliğim var, İsveççe, Leh dili ‘Poloya Dili’ ve Macarca bu ülkelere gittiğim için bu ülkelerde zorda kaldığım zaman ekmek istemeyi su istemeyi becerebilmek için öğrenmişliğim oldu) bizim araçları servise kabul eden görevliye ben her zaman arabamı size getiriyorum, sizden biraz "discount" rica ediyorum demesin mi? Üzeninde pembemsi bir pantolon bulunan bu beyefendi belli ki bizde yapay modernliğin sembolü olan bir kardeşimizdi. Hemen yurtdışında gördüğüm tabelalar gözümün önüne geldi. İndirim var diyordu galiba, "alın alın ekonomiye can verin" cinsinden sloganlardan. Belki yurtdışında eğitim görmüş, bize göre son derece batıya yakın bir aileden gelmişti, bense indirim istediğini çok sonra idrak edebildim. Ne de olsa biz köye gidince sütünü içtiğimiz ineklerimizin gübresini temizleyen, onları sağan ve onları yazın yaylaya çıkaran bir nesilden geliyorduk. Bundan ise asla utandığımı söylemedim.
"Acıların çocuğu" mu kendi alın terini bedeniyle aklıyla kazanan birisi olarak yaşarken neden kendimi böyle hissedeyim ki!