Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Havadan sudan

Havadan sudan
 

Bu gün bir korku filminin ilk 10 dakikalık sahnesinde başrol oynadım. Film şöyle başlıyor: 

Kadın içine sığmayan bir bıkkınlıkla yarını etmeye çalışıyor. Çünkü kendine söylediği üzere bugünden çok sıkılmış. Çünkü bugün hiçbir şey yok. Yine de geçen zamanı boşa geçti diye tabir etmemek için bir şeyler yapıyor ya da yapmaya çalışıyor diyelim. Bir iki mail yazıyor, ikinci maildan sonra yazacak bir şeyi olmadığına karar veriyor, internette ilgisini çeker diye birkaç sayfaya giriyor kendini daha da ilgisiz buluyor, kendine ear training diye bir program bulmuş bir iki alıştırma yapıyor ama bu kadar isteksizlik olmaz ki ne notaları dinliyor ne cevabı bilinçli veriyor ve daha ilk soruda çuvallıyor. Yapacak bir şey yok, çünkü hiçbir şey yapmak istemiyor. O halde sigara içmeli. Bazen zamanı katletmenin en masum yoludur. 

Bahçeye çıkıyor. Gökyüzünde gri gri bulutlar, çıplak ağaç dalları, duvar, evler, sandalye... hepsi oldukları gibiler ne bir anlam ne bir farklılık ne bir ışıltı taşıyorlar. Ağaç, diyor, bu bir ağaç başka da bir söz gelmiyor aklına. Hiçbir kelime bir yenisini getirmiyor, laf lafı düş düşü düşünce düşünceyi açmıyor. Sıkıntı yapıştıkça yapışıyor. Rüzgar şiddetlice esiyor. Saçları birbirine karışıyor. Sigarasından eline ateş düşüyor. Hiçbir hissi yok. Uzaktan gelen bir ambulans sesi duyuyor. Ölüm ya da yaşam... hiçbir şey ifade etmiyor. Ne üzüntü ne kahır ne heyecan ne sevinç. Hiçbir şey yok diyor, şu anda koskoca bir hiçlik benimkisi. 

O sırada gözünün anlık dikildiği yerde bir lamba yanıyor. Gayrı ihtiyarı aklına bir şarkı geliyor, şarkı düşünülmeyi bile beklemeden geliyor.... bir ateş yaktın aydınlandı gece... Gece de aydınlanan bir şey yok, gökyüzü gayet gri, hava karanlık. Dudağında ekşi bir duruş kafasını çeviriyor, aynı anda gözünün dikildiği yerdeki bir evin ışığı yanıyor. Kendine has veya kendinden bir anlam çıkaramayacak çünkü her şey anlamsız geliyor. Kafayı umursamazlıkla bir daha çeviriyor ve gözünün dikildiği yerde bir ışık daha yanıyor. Umursamazlığın son safhalarında, anlamsızlığın dibinde kadın. Sigarasını söndürüyor ve içeri giriyor. Girerken gitar çalmak istemiyorum yazı yazmak istemiyorum birini aramak istemiyorum yalnız kalmak istemiyorum dışarı çıkmak istemiyorum yatağa uzanmak istemiyorum kitap okumak istemiyorum yemek yemek su içmek içki içmek uyumak tv izlemek... istemiyorum, düşünmek... istemiyorum... düşlemek istemiyorum diyor ama bir şey istemeli mutlaka istemeli yoksa hiçbir şey yapmayacak. Hiçbir şey yapmamak nasıl bir şey bilmiyor ve bilgisayarın başına geçip yazı yazmaya başlıyor. Tabi yazdığı yazı bu olmamalı, olursa benim baştaki anlatıcı kimliğim yalan olur ( ya da hem anlatıcı hem de oyuncu olmak gibi çift kimliğim olur.) Kadın, bir şeyler yazıyor, biz bilmiyoruz. Ama isteksizliği yüzünden de okunuyor. Hareketleri gayet otomatik, tek kelimeyle ruhsuz. 

Sonra filmin ikinci sahnesinin çekimi için ara verdik. Şimdi biz kimsek düşünüyoruz bu filmin ikinci sahnesi ne olabilir diye. Kapı çalınabilir mesela, kadın da bu ruhsuzlukla kimmiş neymiş diye düşünmeden kapıyı açıverir. Karşısında gözleri kan çanağı bir katil duruyor olabilir ve kadın bir hiç uğruna ölebilir. Ama bu çok bilindik bir sen... özür dilerim, sizi yaşananların canlı şahidi yapıyorum ama tam bir önceki cümleyi yazarken kapı çaldı. Yüreğim hop etti ama kızların geldiğini seslerinden anladığım için kendime gülerek kapıyı açtım. O halde bu senaryo bir korku filmi senaryosu olamaz. Kesin değiştirmeli. En iyisi yarın olsun. Yarın ikinci sahneye geçilebilir. Koskoca bir hiçlikten bir şey her ne ise bir şey çıkaramayacaksak bize ayıp olsun. Hoş, şu saatten sonra nazarımızda hiçbir şeyin ayıbı olmaz ama... 

 
Toplam blog
: 16
: 2070
Kayıt tarihi
: 31.08.06
 
 

Yazmazsam ölmem ama yazarsam hiç ölmem gibi... Yazmazsam kendime ihanet ederim gibi... Yazmayarak ke..