Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

Hayal kırıklığı arefesinde 2009 yerel seçimi ve seçim falı

Hayal kırıklığı arefesinde 2009 yerel seçimi ve seçim falı
 

Bu ülkede solun hali; Penguene benzemeye çalışan acı patlıcan


Demokrasiye inancın en yüksek olduğu günleri yaşıyoruz. Ama elbette bu, beklentinin yüksekliğinden kaynaklı bir inanç yükselmesi.

Büyük olasılıkla 3-4 gün sonra demokrasiye duyulan inanç tekrar dip noktalara inecek. Çünkü seçimden beklediğini bulamayan kesimler itirazlarını sıralamaya başlayacaklar.

En son 2007 seçimlerinde de durum aynen böyle olmamış mıydı? O ana kadar “Cumhuriyet Mitingleri”nin rüzgârını arkasına almış ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini erteletme başarısı göstermiş kesim, bir CHP-MHP koalisyonu hedefine kilitlenmişti. Tarhan Erdem’in anketleri dışındaki her anket, AKP’yi %30-35, CHP’yi %25-30 aralığında gösteriyor ve arkadan gelen %10-15 aralığındaki MHP ile CHP’nin koalisyonunu müjdeliyordu.

Seçim öncesi o atmosferde, uyandığı, doğruyu bulduğu, gerçeği fark ettiği iddia edilen toplum kutsandı. Seçim anına kadar el üstünde tutulan “halk”, seçim sonuçlarının ardından cahillik, kandırılmışlık, gericilik ve “bidon kafalı”lık suçlamaları ile tu kaka edildi. Hatta işin sonu “cahil çoban ile bir profesörün oyu bir olur mu?”ya kadar uzandı.

1980’lerin ikinci yarısından, 1990’ların ortasına kadar tanık olduğum her seçimi gözden geçirdiğimde, o süreçte, 1989 yerel seçimleri haricinde neredeyse her seçimin benim adıma hayal kırıklığı ile sonuçlandığını hatırlıyorum. Bu hayal kırıklığı, seçim öncesinde girilen beklenti ile, sonucun uyuşmaması sonunda ortaya çıkıyordu.

Seçim dönemleri toplumdaki homejenleşmenin azaldığı, gruplaşmaların yoğunlaştığı, benzerlerin bir arada yer alma eğilimin arttığı süreçler olur. Bu süreçlerde doğallığında, bir eğilimin içinde bulunan insanların tek yönlü veri ile beslenmelerine yol açar. Toplumun genelini algılama becerisi kaybeden bireyler, kendi yakın çevresinden aldıkları verileri, toplumun genelinin kanaati ya da eğilimi olarak tanımlamaya başlarlar.

Günlük sohbetlerimize de bu çok kolaylıkla yansır. “Abi kimle konuşsam bizim adayımızdan bahsediyor, büyük bir toplumsal rüzgârı arkamıza aldık, seçim sonucu neredeyse garanti” ifadesine veya benzer ifadelere sık sık rastlarız. Bu tür ifadeler, siyasi hareketin merkezinden propaganda amaçlı pompalanır ama kısa bir süre sonra o kadar hızlı bir dönüş yapar ki, ifadeleri propaganda amaçlı dile getirenler bile bir süre sonra inanmaya başlarlar.

Bu durum ağırlıklı olarak, kitle tabanı geniş olmayan, toplumla bağları hali hazırda da zayıf olan, toplumsal verileri sağlıklı algılayan ve değerlendiren bir zihinsel altyapısı bulunmayan siyasi hareketlerde görülür. Bu tip partilerde genellikle ideoloji kökenli partiler ya da siyasi hareketlerdir.

Türkiye’de sol olarak algılanan aktörler elbette kitle tabanı olmayan hareketler olarak tanımlanamaz. Ama diğer yandan garip bir şekilde toplumun tamamına hitap etmekten imtina eden partilerdir. Normal koşullarda toplumun ezilenlerini, yoksullarını, farklı olanları ve azınlıkları yanına alması gereken ve sırf bu sebeplerle kitlesel olması gereken sol partiler, bu ülkede neredeyse bu doğal tabanın nerdeyse tam zıddı yönündeki kesimlere dayanmış durumdadır. Örneğin CHP'nin İstanbul'da sahip olabildiği belediye başkanlıkları, Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy ve Şişli gibi varlıklı kesimin oturduğu ilçeler iken, merkez dışındaki ilçelerde ise neredeyse esamesi okunmamaktadır. Böylesine daralmış bir taban sahte bir seçim rüzgarına angaje olabilmekte ve yine kolaylıkla seçim sonucunda ciddi bir hayal kırıklığına girebilmektedir.

Seçim döneminde içine girilen bu atmosferle, seçimden elde edilen sonuç arasındaki uyumsuzluk, tehlikeli bir şekilde demokrasiye yönelik bir tehdide kolaylıkla dönüşebiliyor. Ki, ülkemizdeki sol siyasal aktörlerin demokrasiyle kurdukları bu ikircikli ilişkinin temelinde de bu nokta vardır. Bu seçimin sonucunda da farklı bir şey olacağı kanaatini taşımıyorum.

Seçim sonuçları tahmine gelecek olursak;

Bu seçim ülke adına olumlu bir vaat barındırmıyor. Seçim sonucu ülkede yaşanan kilitlenmişlik halinin devamını sağlayacaktır. Elbette ki güç dengelerinde kısmı bir değişimler söz konusu olacaktır. Büyük olasılıkla AKP’nin oy oranlarındaki kısmi bir düşüşün işaretlerini göreceğiz. Bu işaret belediye başkanlıkları seçiminden çok, il genel meclisi seçim sonuçlarında görülecektir. Bu durum, seçimin ertesi gününde gazete manşetlerine “Seçmen AKP’yi uyardı” şeklindeki başlıklarla yansıyacaktır. Ancak bu miktar bir güvensizlik sonucu yaratacak düzeyde olmayacaktır.

CHP bazı belediye başkanlığı seçimlerinde başarılı olsa da, il genel meclisi sonuçlarında oy oranlarında bir artış sağlayamayacaktır. Bu noktada oyunu artıracak bir parti varsa o da MHP olacaktır. Çünkü bir önceki seçimde AKP’ye giden oylardan kaçacak oylar, az miktarda Saadet Partisi’ne ama çoğunlukla da kitle partisi olma hedefi taşıyan MHP’ye yönelecektir. Çünkü bugün CHP'nin ve ulusalcıların takip ettiği politikanın asıl sahibi MHP'dir ve böylesi bir noktaya süreklenmek isteyen toplumun erişeceği nokta da orası olacaktır.

Sol zihin dünyası adına bir açılıma fayda sağlamayan, solun ulusalcılık batağından çıkması adına bir umut ışığı barındırmayan bu seçim, ülke adına da “bir an önce bitse de kurtulsak” havasına zaten çoktan girmiş durumda. “Ergenekon’un Avukatı” olan bir solun gelebileceği en son nokta da bu olsa gerek diye düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..