Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '09

 
Kategori
Güncel
 

Yiğitlik miti ve Muhsin Yazıcıoğlu

Yiğitlik miti ve Muhsin Yazıcıoğlu
 

Yiğitlik tarım toplumlarına dair bir sıfattır. Oldukça insani bir tanımdır. Güçlü olmakla doğrudan bir ilişkisi yoktur. Ana hammaddesi cesarettir. Yiğit olmak için güçlü olmak ön şart değildir. Hatta yiğit olabilmek için sahip olan gücün, karşısında durulacak güçten daha az olması gerekir. Zayıfa karşı duran güçlüye yiğit denmez çünkü.

Yiğitliğin doğru, yanlış, iyi ve kötüyle de doğrudan biri ilişkisi yoktur. Yiğitliğin diğer girdileri arasında bir miktar delilik, bir miktar gözü karalılık, bir miktar hesap kitap bilmezlik vardır. Yiğit olmak için akıl zorunlu bir koşul değildir. Yiğitlik akla muhtaç değildir ama aklın yiğitliğe ihtiyaç duyduğu, yiğitliği kaçınılmaz gördüğü anlar vardır.

Bu nedenle her yiğitlik sıfatı, doğru tanımına tekabül etmeye bilir. Canınıza, malınıza, huzurunuza, güveninize kast eden zalime, daha güçlüye karşı çıkabilmek de yiğitlik ister elbette. Ama bugün, bir sokak kabadayısı da, bir uyuşturucu kaçakçısı da, dağa çıkan bir terörist de bilinmeyen geleceği göze alan insanlardır. Yaptıkları iş doğru ya da yanlış korkuyu aşan, hatta ölümü göze alan bir cesaret girişiminin sahibidirler. Bu nedenle yiğit sıfatı tek başına anlamlı ve yeterli bir kavram değildir.

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun acı ölümü ardından gerek medya da gerekse de blog ortamında, onu seven ve saygı duyan insanların haklı olarak duygu yoğunlaşmalarına denk geliyoruz. Oldukça etkileyici ifadeler ve gerçekten içten duygularla kaleme alınan yazılar çoğu. Gerek bu yazıları yazanlar gerekse de okuyanlar için ölümün, yaşamın tüm renklerinin üstünü örten yanı fazlası ile açığa çıkıyor. Basitçe bir gün önce nefret ettiğiniz insana ertesi gün acıyabiliyor, hatta bir gün önceki düşüncelerinizden dolayı kendinizi ayıplayabiliyorsunuz. Bu büyük olasılıkla ölüm soğuk yüzünün, yaşamın içindeki insan vicdanını yeniden alevlendirmesinden kaynaklanıyordur.

Muhsin Yazıcıoğlu ne yazık ki, toplumda üzerinde ortak uzlaşı olan, ona dair görüşlerin homojen olduğu bir isim değil. Bu, ülkenin en büyük çatışma ortamını yaşadığı 70’li yıllarda, çatışmanın keskin taraflarından birinin, en sivri ismileri arasında yeralmasından kaynaklanıyor. Muhsin Yazıcıoğlu ismi siyasal yelpazenin sağından soluna doğru ilerledikçe hakkındaki görüşlerin her mesafede değiştiği bir isimdi.

Okuduğum yazılarda hakkında söylenenlerin çoğunun doğru olduğunu kabul edebiliriz. Büyük olasılıkla yiğit bir Anadolu çocuğuydu. Birçok zorluğu, hatta ölümü göze alarak yola çıkan, inançlarının peşinde koşan birisiydi. Ve yine büyük olasılıkla bu mücadelesini çıkar uğruna yürütmeyen, çıkar sağlamanın ötesinde, kendi varlıklarını, değerlerini de mücadelesinde eriten birisiydi. Ancak ben yine de, zayıfın güçlü karşısında cesaretinin adı olan yiğitlik sıfatının, onun mücadelesini tanımlamak için uygun olduğu fikrine taraf olmadığımı söylemek istiyorum.

Söz konusu bu özellikleri, benim ve benim gibi düşünen bir çok insanda ona dair olumlu bir görüş oluşmasına yeterli olmadı. 1980 öncesinde, o çalkantılı süreçte yaşanılanları ve nerdeyse siyasetin her kanalındaki insanın akıl tutulmasına neden o süreci bir kenara bırakabiliriz. Ancak Muhsin Yazıcıoğlu o süreçten sonra dahi, gerek sokak siyasetinden gerekse de derin devletle içli dışlı çete yapılanmalarından medet uman, o siyaset tarzının pratiklerini, onun şiddet içeren söylemlerini hoş gören anlayıştan hiçbir zaman tam olarak sıyrılamadı. Bunun örneklerine Susurluk kazasıyla ortaya çıkan yapıyı savunurken de, Hrant Dink’in ölümüne yol açan yapılanmalara kapı açan örgüt tiplerini halen pratikte var etmesinde de gördük.

Aslında belki de bu durum, onun arada kalmışlığının eseriydi. Bir yanıyla sivil ve parlamenter siyasetin bir aktörüydü. Toplumun tercihine ve bu tercihin demokrasi aracılığı ile somutlaşmasına inanıyordu muhakkak. Ama diğer yandan onu var eden siyasi söylemin, sokaktan gelen, ideolojik temelli ve şiddet kökenli gelen bir toplumun siyasetini temsil etmenin zorluklarını yaşıyordu. Ancak siyasi yaşamın hiçbir döneminde geçmişine dair bir özeleştiri yaptığına, temsil ettiği kesimi keskin bir dönüşüme sevk eden bir söylem geliştirdiğine tanık olmadık. MHP dahi bu noktada BBP’den daha gerçekçi ve siyaseten doğru hamleler geliştirebildi.

Bunun belki de en güzel örneği, bu gün Ergenekon davasının sanıklarından olan Veli Küçük’ün Devlet Bahçeli’yi MHP’nin başından düşürmek için uğraşır ve onun MHP’de yarattığı değişime tepki duyarken, birçok noktada Muhsin Yazıcıoğlu’nun gönlündeki lider olduğunu söylemiş olmasıdır. Muhsin Yazıcıoğlu hiçbir zaman bu tip yapılara kapısını tam olarak kapatmadı.

Demokrasi hakkındaki en güzel tariflerden birisi onun kahramanlara ihtiyaç duymuyor oluşudur. Kent toplumunun kahramanına ihtiyaç duymayan demokrasinin, köylü toplumunun yiğitliği ile de ilişkisi yoktur. Çünkü demokrasi zaten korku duymayacak bir düzen üretme çabasıdır.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun ve yanındaki beş kişinin bu şekilde ölümü her insanı bir şekilde üzmüş ve yaralamıştır. Ama aynı insanların önemli bir kısmının gönlünden, bu isim başka şekilde anıyor olmakta geçmiştir muhakkak.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..