- Kategori
- Öykü
Hayat böyle gelir geçer.
“Lütfen kapıyı açar mısın? Benim. Sadece konuşmak istiyorum.” Derken kapının kilidinin döndüğünü duydu. Ona telefon ettiklerinde ofisten çıkmak üzereydi. Yorucu bir gün geçirmişti. Ama yine de “Odasına kilitledi kendini, kimseye kapıyı açmıyor, ama sen gelirsen seninle konuşur, seni dinler, nolur kızım yardım et bana, ne yapacağımı şaşırdım. Bir yanda kocam bir yan da kızım. Lütfen geliver.”
Nasıl hayır diyebilirdi ki! “Peki” deyivermişti işte. “Koş bakalım yine. Hayır demeyi öğrenemedin gitti. Sanki senin hiç sorunun yok.” İçindeki huysuz benliğinin konuşmasına izin verse de onu dinlemiyordu.
Aceleyle çantasını ve montunu alarak ofisten dışarı çıktı. Görünürlerde taksi filan yoktu. O da aktarmalı gitmeye karar verdi. Minibüse atladı. Dışarıdaki karanlığı seyrederken bugün konuşulan şakalaşmalar aklına geldi ve gülümsedi. Bunu gören bir adam içinden “ Deli” filan diye düşünmüş olmalı ki o da ona gülümsedi. Bazen böyle anlarda ne yapacağını bilemezdi. her şeyi bir kenara bırakıp arkadaşının başına ne gelebileceğini düşünüyordu. “Bu kadar acil ne olmuş olabilir ki? Neyse öğreneceğiz.” Diye umarak “müsait bir yerde bırakır mısınız?” dedi.
Minibüsten sonrası yakındı yürüyebilirdi ama olayın boyutunun ne olduğunu bilmediği için içindeki bir ses “Bir an önce orada olmalısın.” Diyordu.
Taksiye atladı ve işte bulunması gerektiği yerin bir adım dışında duruyordu. Kapısının ardında. Annesi telaşla bir şeyler anlatmaya çalışsa da çok korkmuş olduğu belliydi. Rahat olmasını ve dinlenmesini söyledi. “her şeyi halledeceğim.”
Bu kadar iyileştirici ve yapıcı olabildiğine şaşırırdı çoğu zaman. Kendi hayatı söz konusu olduğunda bunu bir türlü beceremezdi ama bazen karşısındaki insanların sorunlarını çözmeye çalışırken söylediği cümleler bile şaşırtabiliyordu onu. “Söylemesi kolay” diye nitelendirip kendin için uygulaması zor şeyler olarak adlandırıyordu.
Kapı açılmıştı. Göz rimelleri akmış, ağlamaktan şişmiş bir yüz karşıladı onu. Ne oldu sana demedi. O elleriyle sımsıkı sarılmış olduğu bedeninde sarsılarak ağlıyordu.
Bir süre böyle kaldılar. Bir film senaryosunun kahramanları olsaydılar çok dramatize bir sahne gibi gelebilirdi, bazıları içinse komik. Bu ayrıntıyı boşverdi. Yatağa oturdular. Biraz sakinleşen arkadaşı konuşmaya başlamıştı.
Büyük bir suskunlukla dinledi en sonunda arkadaşının “Ben artık yaşamak istemiyorum, kendimi öldüreceğim.” Demesiyle arkadaşının yüzüne baktı.
“Öldürmek mi? Kolay değil mi bunu yapmak? Çok mu kolay? Hani bu hatayı ben yaptığımda boynuma sarılıp yaşadığım için şükreden, beni ayıplayan, hesap soran arkadaşım nerede? Ağzından çıkanları kulakların duyuyor mu senin? Hadi bende seninleyim. Neyle intihar ediyoruz? Bıçak uyar mı? Biliyorsun hap işe yaramamıştı ben de. Ama kuvvetli ilaçlar biliyorsan söyle onlardan alayım bir koşu. Gözlerimizi kapatırız ve her şey biter. Acısız…”
“Ben… Ben…” derken konuşamıyordu sadece ağlıyordu. “Bak” diyerek sarıldı ve konuşmasını sürdürdü. “Değmez inan bana. Hepsini unutacaksın, her şey geçecek. Şimdi çaresiz hissediyor olabilirsin ama geçecek. Bunu sen de biliyorsun. Geçtiğinin kanıtı da benim. Bak bana. Bana bak tamam mı? İyi olacaksın ve iyi hissedeceksin. Bak bunu son kez söylüyorum sen güçlüsün.Kendini hapsedilmiş mi hissediyorsun zincirlerini kır... Bu güç de senin içinde... ”
“Ben çok utanıyorum.”
“Utanılacak bir durumda değilsin ki!”
“Bu akşam burada kalır mısın?”
“Tamam. Ama sende bu halinden kurtulacaksın. Sigaran var mı? Ben paket almadım da. Otlakçılık yapıyorum. :)”
“Delisin sen ya… Şu durumda bile beni güldürüyorsun.”
Yatağın üzerinde bir bıçak gördü. “Asıl deli sensin. Bununla intihar edecektin ve bana haber vermeyecektin öyle mi? Bizim dostluğumuz böyle miydi? Hıı?”
“dalga geçmesene be!”
“Geçerim tabi, bıçağa bak Allah aşkına. Ekmeği zor keser bu be?”
“Ya offf diline düştüm yine.”
“Oflama be deli. Sevdiğimden takılıyorum. İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş.”
“Sen bunu nasıl yapıyorsun?”
“Neyi nasıl yapıyorum? Anlamadım.”
“Yani sen gelmeden önce her şey tükendi, bitmesi gerek diye düşünürken, şimdi konuştuğum şeylere bak… Bunu nasıl yapıyorsun?”
“Bilmiyorum, bir fikrim yok. Ama böyle olmalı. Yaşlı bir teyze bana bir gün ne demişti biliyor musun?”
Gözlerini dikkatle ona doğru çeviren arkadaşı “Ne dedi?” diye merakla sordu.
“Bir güler bir ağlarsın, hayat böyle gelir geçer.”
“Bende başka bir şey diyeceksin sandım. Ama yine de doğru söylemiş.”
“Bence de. Belki ona da bir başkası söylemiştir. Ya da deneyimleri bunu öğretmiştir. Hayat bir çok şey için değmez. Seni hırpalayan ya da üzen ne olursa olsun kendine bunu yapmaya hiçbir zaman hakkın yok. Keşke dediğim zamanlar hala bile oluyor ama sonuçta yaşıyorum. Nefes alıyorum, konuşuyorum, koşuyorum. Hem biz ne demiştik lisede birbirimize?”
“Atlarsan atlarım.”
“Evet dostum, atlarsan atlarım. Bir daha böyle şeyler yapıp, yorucu günümün sonuna limon sıkmış olma emi? Hem ne biçim misafirim ki ben burada. Bir kahve bile ikram etmiyorsun?”
“Ev senindir kardeşim. Sende gelmeye gelmeye yabancısı oldun buranın zaten?”
“Bu akşam kalıyorum ya! Bak işe yine bu üst başla gidicem. Lütfen ama galbimi girisin!”
“Senin bu şivene hastayım ya!”
“Hadi hadi bana pişama bişey ver ya üzerimi değiştireyim hiç olmazsa?”
“Sen benim neden öz kardeşim değilsin ki?”
“Öz kardeşten bile yakın değil miyiz? Bak lise biteli kaç yıl oluyor hala birbirimizin zor günlerinde birbirimizin yanındayız.”
Bazen herkes çaresiz hissedebilir ama unutmayın ki çaresiz olan sadece gözümüzde kısırlaştırdığımız, büyüttüğümüz sorunlardır. En büyük problem aslında ortada büyütülecek bir problemin olmamasına rağmen bir problem varmış gibi görmemizdir.
Hayat işte ne olduğu belirsiz bir pike örtsen yanıyorsun örtmesen donuyorsun... Ve dönüyorsun her yanın dönence...