- Kategori
- Değerleme
Hayat Müşterek Değildir
Kadınlar hayatlarını idame ettirebilmek için maddi kazançlar peşinde koşmaya başladıktan sonra özgürlük kapılarını aralayabildiler. Başına para ödenerek elde edilen kadınları evlere mahkum eden zihniyete karşı ayakta kalabilmek için erkeklerden daha çok çalışmak zorunda kaldılar. Para kazanmak dışında sorumluluğu olmayan ev reislerinin elinden bu sorumluluğu da alıp, reislik makamını onlara bırakmaya devam ettiler. Geriye ne mi kaldı? Hiçbir sorumluluğu olmayan reisler…
Doğduğu andan itibaren kız kardeşlerinden ayrıcalıklı büyüyen erkeklerin kadına bakış açısını değiştirmemiz mümkün değil. ‘Erkek yatağını toplamaz, erkek sofraya yardım etmez, erkek yemek yapmaz, erkek çamaşır yıkamaz…’ gibi yapmazlar listeleriyle donatılan beyinlerine sadece iş güç sahibi olup, para kazanma sorumluluğu yükleniyor. Bir de evin ulaştırmadan sorumlu elemanı olarak araba kullanma hakkı veriliyor. Bu kadar sorumluluk fazla geliyor tabi erkeklere ki büyüyünce dayanamayıp eşlerine şiddet uygulayıp, cinnet getirerek can alıyorlar. Ya da daha aklıselim erkeklerimiz ‘Çocuk ta yaparsın, kariyer de’ gazını verdiği kadının maddi imkanlarından da faydalanmaktan çekinmiyorlar.
Okumak, öğrenmek ve kendini geliştirmek kısmı kadın, erkek farketmeden herkes için mecburiyet. İnsan olmak, sahip olunan aklın diyetini ödemek kulun vazifesi. Ortak vazifeleri olsa da kadın ve erkek eşit değil. Kadın güçlü olmak zorunda değildi; erkekler ona saygı duymak ve zarar görmesin diye dikkat etmek zorundaydı. Kadın para kazanmak zorunda değildi; erkekler ona annesi gibi bakmaya devam eden kadına para getirdiği için ona şiddet uygulama hakkına sahip olmadığını bilmeliydi. Başka kadınların vücutlarını sergileme çabasına rağmen erkek, seven bir kadına sadık kalmalıydı. Boş kalan sorumluluk sayfalarını da doldurmak için çabalayan kadın herşeyi yapmak zorunda kaldı.
Şimdi sokaklarda bir elinde çocuk, bir elinde çantası ile gezen anne kadınlar var. Kendine yük görmediği tek sorumluluk annelik tüm kadınların. Toplumun tek başına ayakta durmaya alıştırdığı anneler, çocuklarının diğer elini tutan bir baba olmadan hayatlarına devam ediyorlar. Gözü, gönlü, cebi dışarda olanları içeride tutmaya dayanamayıp yalnızlaşıyor insanlar. Belki hayatı müşterek kılabilseydik; hikayelerini duyunca hüzünlendiğimiz, birbirinin gözlerinin içine bakan, sevdası yaşlanmayan beyaz saçlı yüreklerden olabilirdik.