Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Hayat nedir ne değildir!..

Hayat nedir ne değildir!..
 

Hayat nedir ne değildir.

Diye bir yazı okumuştum.

"Hayat, skor tabelası tutmak değildir.

Kaç arkadaşınız olduğu yada kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir.
Hayat bir kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve bu hayat hikayesini kimin kabul ettiği de değildir."

Sıralamışta sıralamışlardı. Bunlar aklımda kalanlardı. Daha sonra yazıyı AMMA diye tamamlamışlardı.

"Hayat, kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir.
Kimi mutlu kimi mutsuz ettiğinizdir.
Sizin olanları, koruyabilme ya da mahvedebilmenizdir.
Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir.
Hangi önemli hüküm ve kararları verdiğiniz ve niçin verdiğinizde.
İçinizde sevgiyi taşımak, büyütmek ve dağıtmaktır.
Ama en önemlisi, yanlız başına asla gerçekleştiremiyeceğimiz bir şeyi yapmak, hayatınızı başka insanların kalbine dokundurabilmektir.
Başkaların kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz.Ve hayat bu seçimlerdir zaten!
Ve insanlar böyle büyürler."

Bu son 3 madde hayatı kısa ve öz olarak anlatmıştı. Hayatımızı başka insanların kalbine dokundurabilmek kaç kişi bunu tam anlamıyla başarmıştır.Başarsak bile incitmeden, yaralamadan, kendini kötü hissettirmeden ne kadar...

Mutluluklarını mutluluk kabul edip, üzüntülerini dert bilip hangimiz... Ben bunu başaramadım. Ya da başarmayı beceremedim bilemedim. Hayat bazen belki de istemeden onu bencil yaşamımızı istiyor. Sadece ben odaklı. Ama yanlış ilişkilerimizde benimle hayatı paylaş dediğimiz ilişkilerimizde aslında tam olarak ne istediğimizi bilip karşımızdakine verebileceklerimizi tartıp bir hayat sunmalıyız. Ve sonra gönlümüzce yaşamalıyız.

HINCAL ULUÇ' un ANAHTAR diye bir yazını okumuştum. "Anahtarınızı birisine vermek yaşam düzenizi tepe taklak etmek demektir. Hayattaki en büyük fedakarlıklardan biridir, insanın yaşamını birisi için tepe taklak etmesi..." Burada fiziki olarak verilen bir anahtardan bahsedilmiş. Oysaki evimizin anahtarını verirken kalbimizin de vermiş oluyoruz bir nevi ve dediği şeyleri birebir yaşamayı baştan kabul etmiş oluyoruz. Her şekilde yaşamayı yani bu artık benim olmaktan çok, ben olmaktan çok biz olmayı dile getiriyor bir anlamda. Kalbimizin anahtarını verirken de bu böyledir. Herşeyimizle artık ona teslim olmuşuzdur. Sevinç ve üzüntünün odağı odur artık. Kendi çapımızda yaşamaya pek hakkımız yoktur. Bu yarı da doğrudur. Bunu yaparken şunu gözardı etmezsek belki de çağımızda yaşanan evlilik kurumunun çatırdamalarına bir nebze olsun dur diyebiliriz.

Hayatım kelimesi yerine biz olarak düşünmeye başlayabiliriz ilk etapta. Yani hayatımızı karşımızdaki insanın bakışıyla da bakmayı öğrenmeliyiz. Kendi düşüncelerimizi karşımızdaki insana enpoze etmeden önce onun düşüncelerini de kavrayıp, ortak noktayı yakalayabilirsek ikisini bir araya getirerek karşımızdaki insana sunabilirsek sorunu yarıya indirgemiş sayılırız. Bunu her iki tarafta çok sık yapar. Fikir üstünlüğü savaşı derim ben bu savaşa. Halbu ki dinlemeyi bilsek ortak bir nokta olduğunu kavramak çokta zor olmasa gerek. Karşımızdaki insanı insan olarak dinlemek bize ait olduğunu düşünmeden bence püf noktası bu... Bu düşünceler arasındaki çatışmalara örnek birde çevremizden kaynaklı olan aile , iş, arkadaş gibi faktörler etkileyince işin ucu artık kaçmaya başlıyor. Yakala yakalayabilirsen... Senin ailen benim ailem diye bir ayırım yapmayıp yine bizi kullanırsak kesinlikle inanıyorum sorunun diğer yarısı da ortadan kalkmış olur. Bu birbirimize olan aşırı sahiplenme duygusundan kaynaklanıyor bence. Sahiplenmek güzel ama yanlış noktalarda odaklanmak hata. Yanımızdakiler kim olursa olsun eş, arkadaş, sevgili geçmişte bir yaşantısı olduğunu unutuyoruz. Halbuki yaşantımızı hayatımızı birleştirirken karşımızdaki kişinin her durum ve şartta bizi en iyi şekilde temsil edebileceğine inanıyorsak sorun ne? Bunu da karşımızdaki insanların kendine olan güvensizliğine yoruyorum.

Bütün bunları kıyılan bir nikahta nikah memurunun nükteli sözleriyle toparlamak istiyorum. Çiftlerin ayak basma muhabetlerini bilmeyen yok gene aynı bir muhabbet ama ısrar diz boyu nikah memuru bu kadar israr eden kişiye soruyor "Sizin ayağınıza basıldı da ne oldu " diye Ve devam ediyor "Kardeşler bura da anlaşmışayaklarına basmamayı umarım Hayatları boyunca birbirlerinin hayat damarlarına da basmazlar."

İşte gerçek olan bu birbirimize anahtarlarımızı verirken hayat damarlarımıza basmamayı bilmek...

Fotoğraf: www.resimler.tv/.../204/kalp_ve_anahtar.jpg

 
Toplam blog
: 227
: 543
Kayıt tarihi
: 16.01.08
 
 

Fazla söyleyecek bir şey yok herkes gibiyim. Artık... Bazı acılar faydalıdır. Önce üzer, sonra he..