Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

20 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayatın peşinde...

Hayatın peşinde...
 

Amelia Rodriguez'le hayatın peşinde...


Kaşık kadar kalmıştı yüzü.

On günde zayıflamış, ufalmış, incelmiş, omuzlarına binmişti de sanki hayat, kamburunu çıkarıvermişti.

Yuvarlak ve kocaman menekşe rengi gözleri, bütün yüzünü kaplıyordu adeta.

Sokaktan gelen geçenlere hiç aldırış etmeden ağlıyordu.

"Git, dedim ona.

Kaç kere git dedim hem de. "

"Nefes alamıyorum ben onsuz abla ", dedikçe ağlıyordu hiç gözyaşı dökmeden, bulutların arasına kaçmış menekşe rengi gözleri ile.

"Çocuklarımla onun arasında kaldım ben abla."

Çok seviyorum onu."

"Döner mi, dersin bir daha yine ?"

Polis kocası, bir çatışmada vurulduğunda 29 yaşındaydı henüz Iraz.

Biri erkek, biri kız çocukları da küçücük.

Eşinin ölümü sebebiyle aldığı toplu para ; bakla oda, nohut sofa bir ev almaya yetmişti anca başlarını sokacak kadar. Yeniden çalışmaya başladı. Çocuklarına ve kendisine maaş da bağlamıştı devlet. Allaha şükür geçinip gidiyorlardı işte kimseye muhtaç olmadan.

Yıllar geçip gidiverdi, kocasının yasını bile tutmaya fırsat olmadan.

36 yaşlarındaydı Mehmedi tanıdığında.

İçkisi kumarı yoktu. Eşinden ayrılmıştı o da. Küçücük bir büfe işletiyordu. Çocukları annede kalmıştı. Biraz küçüktü Irazdan ama…Sevgi dolu idi gözleri. Yakışıklıydı allah için. Arslan gibi. Irazın işyerine gelmişti bir gün. Ortak arkadaşları tanıştırmıştı. Kilitlendi kaldı Irazın menekşe rengi gözleri Mehmedin gözlerine.

İkinci gelişinde "evlenelim" , dedi adam. Iraz şaşırdı, kahkaha attı. İnanamadı. Yeniden evlenmek, mutlu olmak o kadar uzaktı ki ona.

Ama hoşuna gitti, gururu okşandı.

Görümceleri ile, çocukları ile tanıştırdı. Çocuklar kabullenir gibi oldular başlangıçta. Sevindi Iraz. Görümceleri çok sevdiler Mehmedi .

Iraz dul anasına koştu heyecanla, haberi vermek için.

"Eğer evlenirsen, bu evin eşiğini öper öyle gidersin bu evden, bir daha da ölün bile giremez bu eve " , deyip kestirip attı anası. Bir daha da konuşmadı.

Iraz kapının eşiğini öptü , çıktı evden.

Mehmede gitti.

Hükümet nikahı yapmadılar, kocasından bağlanan dul maaşı kesilmesin diye.

Ne içkisi, ne kumarı , ne çapkınlığı vardı Mehmedin. Geceyarılarına kadar tekel dükkanında evinin rızkı için çalışır da çalışırdı. Iraz, Mehmedin dizlerinin dibinde , bıdırdaşıp dururlardı kumru kuşları gibi, küçücük mekanın içinde.

Mehmede bir baktıkça bir daha bakası gelirdi Irazın. Arslanlar gibiydi Mehmedi. Evinin direği, çocuklarının babası, eri idi.

Ama çocuklar…

Bir türlü kabullenemediler Mehmedi. Bir türlü paylaşamadılar annelerini Mehmet' le...

Sözünün eri, mert delikanlı idi Mehmet. Çocuklara kol kanat geriyor, onların doğru insan olmaları için çabalıyordu. Okullarını takip ediyor, kötü alışkanlıklarını, arkadaşlarını izliyor, tatlı sert otorite kurmaya çalışıyordu. Ama çocuklar…

Kız, komşu şehirde yaşayan büyükannesinin yanına gitti yaz başlarında. Üç ay sonra da ipsiz sapsız birine kaçıverdi , annesinin muhalefetine rağmen. Hem de üniversite sınav sonuçlarını bile beklemeden.

Iraz yıkıldı.

Oğlan; ya o ya ben , dedi .

Iraz boynunu büktü…

Mehmet, küçücük bavulunu kolunun altına alıp, annesinin evine gitti.


*************

Altı yıl öncesini hatırladı, kadın. Ya o ya ben, diyen kızını.

Iraz, avuç içi kadar kalmış yüzünü kaplayan ıslak kocaman menekşe rengi gözlerini çevirdi kadının yüzüne.

"Hiç görmediğim büyükannemin gözleri de böylemiydi acaba ?" diye geçirdi aklından kadın.

Annem hep böyle anlatırdı , diye düşündü bir an. Hayal etmeye çalıştı, Erzincanlı büyükannesini.

Irazın ellerini tutu.

"Hadi şimdi ona gidelim." dedi kadın.

"Bırak gururu."

"İki sene sonra oğlan kimbilir nerelerde olacak ?"

Irazın gözleri ışıldadı...

***********




Saçları güneşten sararmış, yüzü kavrulmuş çocuk eline yapıştı kadının akşamın karanlığında.

"Abla bana tost alsana, karnım aç."

"Baban nerede ", dedi kadın.

"Onlar battaniye satmaya gittiler uzaklara. "

"Sana kim bakıyor ?"

"Ebem."

Elinden tutu çocuğun.

"Tost nasıl olsun?"

"Şundan işte ", deyip kırmızı etli döneri gösterdi.

"Abla paran yoksa, tavuklu olsun..."

Her sabah erkenden kalkar, ekmek arası bir şeyler hazırlardı küçük kızına, okul servisi gelmeden. Köfteler, sosisler, patates kızartmaları ,kaşarlılar. Okulda yemek çıkmazdı o zamanlar. Gönlü razı gelmezdi bi türlü sağlıksız şeyler yemesine küçük kızının. Kolay mı , sonradan sonradan hiç beklemediği bir anda bulmuştu küçük yavrusunu.

Güldü kadın; "hadi kırmızı etlisinden al ..."



**************


Sokağın ışığı evi doldurmuştu.

Hiç korkmadı kadın yalnızlıktan.

Amelia Rodriguez’ i açtı sonuna kadar…

Irazın menekşe rengi gözlerini düşündü…

Anneannesini, sonradan sonradan bulduğu küçük kızını ve güneş kavruğu yüzlü çocuğu...

Kırmızı şarap koydu, kocaman balon kadehlere.

Artık saymayı sıraktığı ince sigaralardan bir tane daha yaktı.

Ve klavyenin başına geçti,

Hayatı zapdetmeye başladı...

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara