Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Her aşk onu hissedenin yani sahibinin kalbinde hayat bulmuş.

“Susuzlar dünyada su ararlar ama su da dünyada susuzları arar.” demiş Mevlana, peki insanlar ararken bu aradıklarının, yaşamak istediklerinin haklarını veriyorlar mı? Bunu hiç düşünüyorlar mı? Bir şeyin hakkıyla yaşanması için önce onun hakkını vermek gerekir. İnsan kendi istediklerine, kendi dileklerine de saygı göstermeli. İstediği şeyler için, istediklerine saygı göstermeli. Göstermeli ki suyu onu bulsun.

Daha sonra bu neden olmadı, niçin bunu yaşamadım yada neden böyle oldu diye sormanın bir alemi yok. İnsan yaşadığı her şeyin hakkını verdiğini, vermeyi becerdiğinde o zaman yaşadığını da bilir.

İlişkilerde, aşkta, işte, hayatta her anda ve her yerde… Günlük konuşmalarını yaparken, yolda arkadaşlarıyla şakalaşırken, sevgilisinin telefonunu beklerken, işte bir toplantı yaparken, okulda bir dersi dinlerken, her zaman, her an…

Yaşadıklarını bilmeyince insanın onlardan şikayetlenmeye de hakkı yok. Çünkü aslında insanın bir şekilde olmasını istediği, dilediği ne varsa onlarda onu arıyor zaten…Susuz da su da aynı anda birbirlerini arıyor ve gerçekten istediklerinde birbirlerine doğru yola çıkıyorlar ve su yolunu buluyor.

İşte tıpkı aşkta olduğu gibi, Aşk dünyanın ne garip şeyi, ama garipliği ve tuhaflığı bir o kadar sevimli olan şeyi… Tuhaflığı gözünüzü tırmalamayanlardan, tuhaflığı dikkat çekmeyenlerden, dikeni batmayanlardan… Yoksa dünyanın bir yerlerinde doğmuş ve büyümüş herhangi birbirini tanımayan iki insanın birbirine aşkla bağlanmasına yada birlikte olmaya karar vermesine başka ne denebilir ki? Yaşanması yaşanmamasından güzel olan…

Hiç tadılmayan mükemmel bir yenmek olsa yazık olmaz mıydı? Ama hayatta bazıları mükemmel bir yemeği mükemmel bir masada yiyebilirken, bazıları ise ne yediğini bile bilmiyor. Belki de hayatı boyunca bırakın mükemmel yemeği sadece aperatif yiyor. Aşk insanın hayattaki en büyük şanslarından biridir ve aynı zamanda şanssızlığıdır belki kimilerine göre de… Hiç tanınmayan ama tanıdık gelen, hiç bilinmen ama bilindik gelen, hiç sorulmamış ama cevabı söylenen, hiç yazılmamış ama okunmuş olan…

Bu söylenen ve yazılan ne varsa içinde kaybolmak…
Bu söylenen sözlerin arkasındaki anlamlarda anlam kazanmak, bu her şeyi yeni baştan oluşturmak, beyaz bir kağıda istediğin resmi çizebilmek... Ellerinde tıpkı bir kristal tutar gibi bir yüreği tutmak… Onu ellerinin içinde, her şeyden, herkesten korumak, sadece kendisine saklamak, kendisi için seyretmek, kendisi için sevmek gibi… Havada bir çok şeyi çarpıştıran, gözlerde şaşkınlıkla gözyaşlarını besleyen…

Her aşk aslında sahibinin elinde, onu nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamalı. “Aşk, başlamadan bitecek korkusuyla hep ertelenen bir yolculuktur.” Bu nedenledir ki hep korkar olmuş insan, çekinir olmuş, bir şeyleri söyleyememiş, oyunlar oynamış, entrikalar hesaplamış, savaşlar yapılmış, kılıçlar çekmiş, hazlar yaşamış… Her aşk onu hissedenin yani sahibinin kalbinde hayat bulmuş. Sahibi nasıl ise o aşkın da kaderi de öyle olmuş..

Çünkü herkes aşkı kendi içinde ve kendine göre yaşıyor. Kimi konuşabiliyor, kimi saklanıyor, kimi cesur, kimi hırçın, kimi sakin, kimi tutkulu… Her aşkın tanımı tek bir tane, onu hissederek yaşayanlarla yapılıyor.

Sizin aşkınızın tanımı nedir, biliyor musunuz?

Aşk başlarken birbirini hiç tanımayan insanların birbirlerine karşı dayanılmaz bir çekim duymasının nedeni ne? Hiç düşündünüz mü? Açıkladılar, yazdılar çizdiler, hormon dediler, kimya dediler, matematik dediler, dediler ve dediler…

Asıl tanımlar aşağıda bence, matematik yok hesap yok, kitap yok, oyun yok, yalan yok...

- Aşk, bir nevi ilmi simya ki alimi yoktur. Tecrübe edildikçe biriken cahilliktir.

(Tecrübe de neymiş, Allah hepimize böyle cahillik versin !)

- Yaşanmamış ne varsa ve yaşanacak olan ne varsa , en halis efsane gibi bir muammadır.

(Allah hepimize öyle bir güzel bir muamma versin ki efsane olsun !)

- Aşk acı olmayandır. Ne var ki acı aşkta gizlidir.

(Her zaman biraz acı lezzettir, tatmasını bilene !)

- Aşk, arayan çok, bulan yok, ki ancak Kaf dağında dolaşan, zümrüdü ankanın kanadındaki tüydür.

(Biz de o tüyü yakalayabilelim hatta bununla kalmayalım yakalayıp avucumuza konduralım!)

- Aşk hayatı katlanılır kılan ne garip eğlencedir.

(bkz. Yukarıda tüm dediklerim)

Siz kendi tanımınızı yapın ve maşukunuzla kendi aşkınızı yaşayın.

Sevgiyle kalın… 

 
Toplam blog
: 36
: 1049
Kayıt tarihi
: 03.09.10
 
 

Merhaba, Kadıköy doğumluyum. Beş yaşında başladığım ilkokul serüvenim ana kucağından ayrılan ..