- Kategori
- Bayramlar
Her bayram yeniden çocuk olurum
Kasım ayının ortasında yazdan kalma, ılık bir sonbahar sabahında uyandık bayrama. Çimlerin üzerine uzanmış, ayaklarını yalayan Alman kurdu karşılıyor ev halkını. Yaklaşık bir ay önce doğan sekiz yavrusu kulübelerinden çıkmış, su kabının başında sabah keyfi yapıyorlar. Anne Kontes, çitlere takıldığında oluşan yaralarını iyileştirmiş, halinden memnun, yavrularını seyrediyor………….
Bu bayram sabahı yine çocukluğuma dönüyorum. Köyün çıkışına yakındı evimiz. Tüm çocukların ilgi odağı köpeğimiz Toros’ yaşlandıkça huysuzlaşıp yoldan geçenlere saldırmaya başlamıştı. Çözüm olarak amcam onu bir çuvalın içerisine koyup, traktörle yirmi kilometre ötede Adana’ da meşhur Taş köprünün aşağılarında bırakıp dönmüştü. Evin bütün çocukları gibi beni de üzen bu durum bir gün sonra hepimizi sevince boğmuştu. Yaşlı, huysuz köpeğimiz Toros o kadar uzak yerden tekrar köye dönmeyi başarmıştı. Üstelik gittiği yerleri tanımasın diye çuval içerisinde götürülmesine rağmen. Nedendir bilmem, her bayram sabahı ben bu anımla uyanır, köpeklerin bu müthiş sadakat duygusuyla hüzünlenirim. Keşke hepimiz çocuklarımızı sevdiğimiz kadar, onlara hayvan sevgisini de aşılayabilsek. Hayvanları sevmeyen insanların birbirlerini sevmesi mümkün olmadığı gibi yaşam onlar için daha da zor ve çekilmez hale geliyor. Gece yatmadan önce son bir kez gazeteleri gözden geçirirken kendi kendime söz vermiştim. Bayram süresince gazete almayacak, televizyonu açmayacak, toplumsal ve politik konularda konuşmayacak ve hatta düşünmeyecektim. Ama ne gezer, ekmek almaya gittiğim markette, istemesem de gözüm gazete başlıklarına gitti. Yine trafik terörü, kurban kesme adına kanlı görüntüler, daha da kötüsü yol boyunca gelirken ortalıkta kesilen hayvanlar ve hayretle, korkuyla bu durumu izlemek zorunda kalan çocuklar. Bu söylediklerim, Anadolu da bir köyde, doğuda bir kasaba da değil, İstanbul’ un orta yerinde gerçekleşiyor ve ben bir bayram sabahı yeniden çocukluğuma dönüyorum. Daha doğrusu dönmek istiyorum da ne mümkün!...............
Ülkemin bir köşesinde aç ve açıkta çocukların, çok zor koşullarda hayatta kalabilmek için zorlandıklarını, cezaevlerinde umutla çıkacakları günü sayanların bayram açık görüşünde neler hissettiklerini bilerek bayram coşkusu yaşamak ne zormuş meğer…. Hayvanların insanlara ve çevreye olan duyarlılığı kadar biz insanlar sorumlu ve duyarlı davranabilsek, en azından birbirimizi anlamaya çalışsak, hoşgörünün sınırlarını zorlasak, tahammül edebilsek kendi dışımızdakilere, nasıl da güzel olur yaşam………. Nasıl da çoğalır umutlarımız, paylaştıkça azalır acılarımız ve nasıl sevgiyle dolar yüreğimiz…..ve işte asıl o zaman bayram yerine döner yaşadığımız her yer. Hala televizyonu açmaya korkuyorum, bir kara haber duyarım, bir siyasinin gereksiz açıklaması, zamansız bir polemikle karşılaşırım diye. Sanıyorum benim gibi sizlerin de yüreğiniz kaldırmıyordur artık bu kadar çok kavga ve gerginliği. Sevgisizliğin, anlayışsızlığın ve en fenası da kibir ve düşmanlığın yaşam tarzı haline geldiği bir toplum haline geldik. Bizleri korkularımızla yönetemeyeceklerini anlayanlar şimdi de birbirimize düşman etmeye, nifak tohumları ekmeye çalışıyorlar. Oysa paylaşamayacak neyimiz var ki, büyük ozanın dediği gibi” yarin yanağından gayrı”……. Ben yine de asırlardır, düğünlerini birlikte kutlayan, cenazelerini birlikte kaldıran halkları birbirlerine düşman etmeye çalışanlar da dahil, bu coğrafyada yaşayan tüm yurttaşların bayramını yürekten kutluyor, yaşanası bir dünya özlemi, demokratik, çağdaş bir Türkiye umuduyla esenlik ve mutluluklar diliyorum…………… ayhanongun@gmail.com