Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hiç Acele Etme!

Hiç Acele Etme!
 

Soğuk ve ayaz bir Antalya akşamı… Kızım… O narin elleri ile elimden sımsıkı tutarak yürüyor. O küçük adımları ile benim büyük adımlarımı yakalayabilmek için çabalıyor. Yorulduğunu fark ediyorum ve yavaşlıyorum. Rahat bir nefes alıyor… Soğuk yüzünü al al yapmış. Yürümek zor ama, nafile yürüyeceğiz. Yürüyoruz… Ve o her yanı renk cümbüşüne çevirmiş olan lunapark’ın hemen önündeki üst geçidin önüne geliyoruz. Yürüyen merdivenlerden üst geçide çıkıp, oradan karşıya geçeceğiz. Yürüyen merdivenlerden üst geçide çıkıyoruz ve yönümüzü sağ tarafa çevirdiğimizde olan oluyor. Hemen on metre kadar ilerimizde… Kızım bir an için dikkatini o yöne çeviriyor. Yerde oturmuş olan bir kadın… Kadının kucağında battaniyeye sarılı bir bebek… Yaklaşıyoruz… Yaklaşıyoruz… Kızım gözünü ayıramıyor. Bakıyor… Bakıyor… Bakıyor… Kadının önünde yere serilmiş olan bir mendil ve üzerine bırakılmış olan bir kaç tane demir para… Geçiyoruz önlerinden… Kızım arkasına dönerek bakmaya devam ediyor. O narin ve küçük eli, elimi sımsıkı tutmuş. Yürürken zorlanıyor ama ısrarla gözü arkada… Bakmaya devam ediyor. Ve artık arakasına dönüp bakamaz hale gelince, bana dönüp soruyor, “Baba, o kadınla, çocuk yerde neden oturuyordu?”. İçimden “Kahretsin” dedim. Zira böyle bir soru bekliyordum ama henüz ne söyleyeceğimi, nasıl bir açıklama getireceğimi netleştirmemiştim zihnimde. “Dileniyorlar” diye karşılık verdim. Ve arkasından beklediğim soru geldi, “Neden dileniyorlar?”. Bu soruya da vereceğim cevap sonrasında yine bir başka soru mutlaka gelecekti. Kendimi toparladım ve “Yaşamak zorunda oldukları için dileniyorlar” dedim. Pek fazla bir şey anlamamıştı verdiğim cevaptan dolayı kızım ve yeniden sordu “Bakacak kimseleri yok mu?”. Kendimi toparlıyorum ve “Bilemiyorum” diye karşılık verip yürümeye devam ediyorum. Kızımın o narin eli, elimi sımsıkı tutmuş. Soğuk ve ayazda hızlı adımlarla üst geçidin diğer ucuna geliyoruz ve o uçta bulunan yürüyen merdivenden aşağıya doğru iniyoruz. Ve karşımızda bir adam, elinde bir şey tutmuş ve yanında genç bir bayan ne söylediklerini anlayamıyorum ama anladığım kadarı ile hasta çocukları için yardım topluyorlar. Hüzünlü bir ses tonlaması ile meramını anlatmaya çalışıyor o genç bayan. O soğuk akşamın karanlığa çalan saatlerinde sesi kısılırcasına meramını anlatıyor. Kızım şaşkınlıkla karşıladığı bu duruma öylece baka kalıyor. Ve yine soruyor “Bu adamla, kadın ne yapıyor baba?”, ve ben yine ne diyeceğimi bilemez bir halde bir takım açıklamalar getiriyorum. Tam önlerinden geçerken cebimden çıkan iki lirayı yardım kutusunun içerisine bırakıyorum ve kızıma dönerek, “Çocukları hastaymış, tedavi ettirebilmek için para topluyorlar” diye kısa bir açıklama yapmaya çalışıyorum. “Paraları yok mu?”, “Yok” diyorum.

Henüz dokuz yaşında olan kızım, ilk kez böyle bir manzara ile karşılaşıyor. Ve ister istemez sorgulamaya başlıyor zihninde. Tuhaf buluyor… Ama anlam veremiyor. O soğukta, o ayaz akşamda neden o betonun üzerine tüneyip dileniyorlar ki diye düşünüyor. Bir türlü kafasında o gördüklerini bir yerlere koyamıyor. Alış verişimizi bitirip yine aynı yerden aracımıza gitmek için geçiyoruz. Kızımın gözü yine o kadın ve adamda… He ikisi de meramlarını, dertlerini anlatmanın çabasına girişmişler. Hüzün kokan bir ses tonlaması ile yardım topluyorlar. Yani bir anlamda, dileniyorlar. Yürüyen merdivenden üst geçide çıkıyoruz ve hemen geçidin tam orta yerinde o kadın… O bebiş bir battaniyeye sarılmış bir vaziyette yerdeler. Bebiş annesinin kucağında ve ağzında bir emzik, uyuyor. Kızım gözlerini yine açmış, ısrarla kadını ve o kadının kucağındaki çocuğu izliyor. Ve bir ara yerdeki mendile gözü ilişiyor. Merak ediyorum, “Acaba kafasından neler geçiyor?” diye. Hızla merdivenlerden inip, aracımızı park ettiğimiz yere doğru yürümeye devam ediyoruz. O lunaparkın cümbüş kokan haline bakıp imrenen kızım “Baba lunaparka girelim mi?” diye ısrarlı bir istekte bulunuyor. İlgisiz kalıyorum isteğine. Halen ısrarını sürdürüyor kızım ve ben hiç oralı olmadan aracın yanına gelip, kapıyı açtıktan sonra kendimi içeri atıyorum. Kızımda o ısrarlarına rağmen araca biniyor. Eve doğru yol alırken, kızım, “Baba, dilenmek kötü bir şey midir?” diye soruyor. Ne söyleyeceği mi bilemiyorum pek tabii ki. Dikiz aynasından bir an için yüzüne bakıyorum. Sessiz ve sakin bir şekilde düşünüyor. Belli ki gördüklerine pek bir anlam veremiyor.

Kendi kendime…

Daha önünde o kadar uzun bir zaman var ki, bu gördüklerin, göreceklerinin yanında bir toplu iğne ucu bile değil. Hiç acele etme bu sorularına yanıt bulmak için… Sen o sorulara yanıt bulmak istemesen de, o yanıtlar senin peşini bırakmayacak ve her bir yanıtın ardından, yeni yanıtların peşinde koşacaksın.

Hiç acele etme…

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..