Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '11

 
Kategori
Güncel
 

Hıncal Uluç Süzgeçini Temizlesin

Hıncal Uluç Süzgeçini Temizlesin
 

HINCAL ULUÇ


Dünya kadar işim var, makaleydi, seminerdi aslında yazmam gereken tonla başka içerikte yazı var ama dayanmam mümkün değil ben bunu yazmak zorundayım. İki duygu uyandırdı bende Hıncal Uluç’un Defne Joy Foster ile ilgili olarak 04. 02. 2011 tarihinde yazdıkları. Önce öfke, hemen peşinden de hayal kırıklığı. Hıncal Uluç’un pek övünen, pek “az beğenir”, her ince zevkin sahibi, bilinen her tadın gurmesi ve “ayırt edebilen seçkin insan” halleri herkesçe malum ama bu farklı, son yazısı tamamen “sığlık”, “at gözlüğü ile bakmak” hatta zifiri körlük. Neredeyse on yıllık hekimim beş yıllık da ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanıyım. Ne derim insan davranışını sorsalar… İnsan zihninde gel git boldur, çelişki bol. Siyah az, beyaz az ama ara renk zibil gibi, doğru nedir yanlış ne, zaten durumdan duruma değişen, izahı zor, boşlukta salınan kavramlar… Ben sanırdım ki ancak sevimli bir ergen, yaşının gereği “kendinden bakar”, “keskin bakar” dünyaya, en az 30 yılını şu evrende geçiren sair herkes anlar ki bir insan evladının zihni ve davranışları dipsiz kuyudur, bin tane süreçten süzüp verilerini, sonra tamamen başka nedenden yapabilir bir şeyi. Bu bağlantılar kimseyi aziz de yapmaz, ahlaksız da. Evlenenler bir tek eşini mi çekici bulur? Düşemez mi akıllarına “bu adamla bir ömür… iyi bir karar mıydı” diye. Hadi evlisin ve bu soru seni sallamaya başladı diyelim koşarak boşanmaya mı gidersin? Hele de çocuğun varsa bir iki sınamaz mısın usunu? Bu mu ahlaksızlık… “Acaba hayatımda başka bir terslik var da ben bunu evliliğime mi bağladım” diye biraz beklemez misin? Midemiz ağrısa bile önce olası nedenleri sınamaz mıyız zihnimizde, “fasulye yemiştim o olabilir, bir de ağrı kesici aldım belki de ondandır, belki üzüntüden ne bileyim, sonra belki de birazdan geçer dimi ya, gidip hemen ameliyat mı oluruz. Belki atlatırsın bunaltını bir iki farklı başarı, birkaç gerçekleşen düş girince hayatına, her şeyi birden bire dümdüz etmek, silmek kolay mı? Eşler her saniye birbirine âşık mıdır? Zirvesinde böyle muhabbetin her an şanslarına şükrederek mi evli kalır. Sıradan, “good enough” bir eş arada zihnen gidip gelemez mi bu nasıl bir kafadır ki bunu almıyor. Sonra çocuk meselesi… Karnına bir çocuk düşer düşmez ya da o çocukla göz göze gelir gelmez “kutsal bir ana” mı olur kadın? Süreç bunlar, insan zamanla anne olur, zamanla baba olur. Tamam, heyecanla bekler ama zamanla sever, bağlılığı artar. Anne olan kadın, o anda arınmış, kutsal bir yaratığa dönüşmez. İnsan, hayatındaki köklü bir değişikliğe, çocuğu bile olsa ancak birkaç yılda uyum sağlar. Annelikte de “yeterli anne” olsun diye bekleriz biz, travmatize etmesin, sevsin, ihtiyaçlarına duyarlı olsun YETER, yoksa mükemmel diye bir kavram da yok, her gece yanında uyumak diye bir gereklilik de… Çocuk aşkı sallar, evliliği sallar bu normal, hele de ilk birkaç yıl. Kendine vakit kalmaz, uykunu alarak kalkamazsın, eşler birbirini daha çok suçlar… Hepsi olağan. Sonra ne biliyoruz belki her şey yolundaydı da bir ufacık bir tatsızlık oluverdi ve tetikledi tüm süreci olamaz mı olur elbette. Siz bir insan tarif etmiyorsunuz Hıncal Bey, bir “program” tarif etmeye çalışıyorsunuz doğruyu (her neyse) yapan ki o tarif de pek başarılı sayılmaz. Gerçekten tanıyarak ve severek evlenen çift o kadar az ki, bence o “asla yerinde olmak istemeyeceğiniz” beyefendi de şanslı azınlıktan. Tanıyor sevgilisini, sizin hiç tanımadığınız, bizimse uzaktan tanıdığımız o hanımı, eşi gerçekten tanıyor. Sevdiğini tanıyan insan, asıl manzarayla artefakt görüntü arasındaki farkı seçebilir. Sevdiği kişide nereye bakacağını, hangi davranışın ya da sözün ne ifade ettiğini bilir. Kendi kadınındaki kuru gürültüyle, fırtına sessizliğini ayırt edebilir. Bizim görmediğimizi görür. Bu yüzden siz hiiiç o güzel kafanızı takmayın Defne hanımın eşinin durumuna. Tanıdığı için “sevgilim, canım” diye ağlıyor geride kalan eş, yoksa saf olduğundan ya da durumunun farkında olamadığından değil. Bizim yamuk yumuk izlediğimiz kısacık hikâyeden çok daha fazlasını birlikte yaşadıkları için. Ama bilmemek ayıp değil, yetemediğin, dimağının tıkandığı yerde bile susmamak, ağzını açabilmek ayıp, sadece vefatından sonra oldu diye değil yaşasaydı da ayıp. Çok ayıp hem de. Demem o ki; Hep beraber aynı manzaraya bakarız, bazen aynı sahnedeyizdir yaşarız, seyrederiz beraber, ama herkes kendi zihinsel süzgecinden geçeni ANLAR. Süzgece dökülen aynı süt olsa da benim süzgecim yağlıysa yağlanır, kirliyse kirlenir. İşte tam da bu sebepten eğer Hıncal Uluç hep birlikte şahit olduğumuz bu hikâyede bir kirlilik görüyorsa bizzat kendi SÜZGECİNİ TEMİZLEMESİNİ ÖNERİYORUM. Elif ORAL. 

 
Toplam blog
: 39
: 625
Kayıt tarihi
: 31.07.07
 
 

34 yaşına girdim profilde hala 30 yazıyor bir türlü değiştirmeyi beceremedim, dur bakalım bu sefe..