Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

Hrant'ın öldürüldüğü gün.......

Hrant'ın öldürüldüğü gün.......
 

Haberi ilk olarak, büroda masamın başında, web üzerinde anlık haberleri geçen bir program aracılığı ile öğrenmiştim.

İlk gelen haberler yalnızca bir suikast girişiminden bahsediyor ama eylemin ölümle sonuçlanıp sonuçlanmadığı hakkında bir bilgi içermiyordu.

Ancak kısa bir süre sonra, acı gerçek ulaşmakta gecikmedi. Hrant ölmüştü.

Gündemi yakından takip eden birisi olarak Hrant Dink’i gayet iyi tanıyor, onun fikirlerini, çabalarını takip etmeye çalışıyordum. Onu en son, ölümünden birkaç ay önce katıldığı “Neden” programında dinlemiştim.

Hrant oldukça zor bir çabaya girişmişti. Çok yakın geçmişinde derin bunalımlar atlatmış bir coğrafyada, toplumların yaşadıkları travmaları ancak, her toplumun kendi girdiği ve gün geçtikçe kalınlaştırdıkları kabuktan sıyrılarak aşacağına inanıyordu. Hem yaşadığı coğrafyadaki toplumun çoğunluğunu, hem de kendi etnik kimliğinin dünyadaki güçlü lobisini karşısına alarak.

100 yıl öncesinde birbirlerinin boğazına sarılmış iki toplumdan birisinin bir bireyi olarak, azınlıkta olduğu bir ülkede, kendi kimliğine sahip çıkarak, bu topraklarda barış içinde, geniş bir kültür mozaiği yaratarak yaşanabileceğini hayal ediyordu. Ancak elbette ki bu hayal bazıları için bir kâbustu.

Bir yandan Ermeni diasporasına, dünya üzerinde dört bir tarafa dağılmış Ermeni toplumunu bir arada tutmak için Türk düşmanlığını tekrar tekrar üretmekten vazgeçmelerini söylüyor, diğer yandan Türklere de Ermeni düşmanlığının bu toplumu zehirlediğini, bir ırkçılık bataklığına sürüklediğini anlatmaya çalışıyordu.

Ne yazık ki, diaspora Ermenileri onu, ruhunu Türklere satmış Ermeni olarak değerlendirirken, Türkler ona içlerindeki hain gözü ile bakıyorlardı. Aslında bu pozisyonun iyi bir son hazırlamadığı açıkça ortadaydı.

O akşam, Hrant’ın öldürüldüğünü öğrendikten sonra birileri ile konuşma ihtiyacı duydum. Önüme çıkan herkese, tanıdıklarıma Hrant’ın öldüğü haberini iletiyordum. Açıkçası çoğunluk Hrant’ı yeterince tanımıyordu. İlk tepkileri elbette bir cana kıyılmasına duyulan üzüntü şeklinde ortaya çıkıyordu. Ölen kişinin bir Ermeni olduğunu öğrendiklerinde de aslında Türk toplumunda reflekse yönelmiş bir tepki ile “birilerinin yine ortalığın karışmasını arzuladığını” dile getirmeye başlamışlardı.

Ancak uzun zamandır, Türkiye üzerine her gündemde, anlaştığımız noktaların giderek azaldığı bir zihniyeti paylaşan arkadaşların tepkisi, üzüntümü katlayacak düzeydeydi. İlk tepki şuydu; “Sen geçen hafta bir kahvehaneye atılan bomba ile kaç Kerküklü Türk’ün öldürüldüğünü biliyor musun? O kadar kişiye karşı bir kişi ne ki?”

Bir diğeri, “Hocam kesin Ermeni diasporasının işidir, tam onların işine yarayacak bir zaman. ABD Temsilciler Meclisinde yakın bir zamanda oylama yapılacak, zamanlamayı iyi seçmişler yine”

En son duyduğum cümle o akşam bana karabasanlar basması için yeterli olmuştu; “Abi adamın birazda yerini bilmesi lazımdı. Azınlıksan azınlık olduğunu bilecek, nüfusun kadar konuşacaksın. Toplumun önüne bu kadar çıkıp, insanları rencide edersen olacağı budur.”

O gece bu cümleleri kuran arkadaşlara uzun uzun, Hrant’ın Türkleri rencide etmek gibi bir derdi olmadığını ama her iki toplumun bazı gerçeklerle yüzyüze gelmesi gerektiğine inandığını, Türkler kadar Ermeni diasporasının da tepkisini çektiğini, azınlıkların nüfusları oranında hakkı olması gibi bir anlayışın söz konusu olamayacağını, hatta onlara pozitif ayrımcılık yapmanın modern devletlerin görevi olduğunu, Hrant’ı öldüren şeyin bu ülkede demokrasiye ve özgürlüklere düşman insanların çabası olduğunu, bu çabanın onu yargılayan mahkeme sürecinde apaçık göründüğünü anlatmaya çalıştım.

İşyeri ile ev arasında geçirdiğim 2-3 saatlik vakitte, medya organları ile çok fazla temasım olmamıştı. Kendi çevremde ilk başlarda gözüken durağanlığın, tepkisizliğin, bir süre sonra, bir yanı karamsarlığa, diğer yanı tepkiye ulaşan bir ruh hali yarattığını gözlemledim. İnsanlar Hrant’ı tanıdıkça ülkenin başına örülmeye çalışılan çorabın farkına varmaya başlamışlardı. Elbette yukarıda ifadelerini aktardığım arkadaşlarım, çorabın aksi yönde örüldüğüne inanmaktan vazgeçmediler. Ancak onların ölümü ve şiddeti karşıya alamamanın ezikliğine, kendileri hissetmeseler de, yavaş yavaş girdiklerini fark etmiştim.

O akşam daha derin bir şekilde anladım ki, Türkiye’nin hızla yuvarlandığı bataklığa karşı, vicdanı ve aklı ön plana alan bir zihniyetin geliştirilmesine ve ülkede bu zihniyetin adım adım örülmesine ihtiyaç vardı. İnsanların basit ve yüzeysel gerçeklere inanma eğilimlerinden faydalanmak isteyen ve ona uygun kalıplar üreten demokrasi karşıtı, otoriter, ucuz milliyetçi söylemler, meydanı boş buldukları dönemlerde, toplumda otoriteyi ve şiddeti besleyen zihniyeti kolaylıkla var edebiliyorlardı. Bu sürecin tek panzehiri ise, derinliği olan, çapraz mantık muhakemesi yapabilen, olaylara kendi kimliklerinden sıyrılarak bakma becerisi gösteren, bağımsız bir özgürlükçü, demokrat bir zihniyet çözümlemesinin sergilenmesiydi.

Bu nedenle, Hrant’ın öldürülmesinden kısa bir süre sonra, daha önceden tanıştığım ama aktif olamadığım Milliyet Blogda düzenli yazılar yayınlamaya başladım.

O gece, eve ulaşıp görsel medyayı takip etmeye başladığımda, olayın yankısının tahminimden öte olduğunu fark ettim. Türkiye o süreçten sonra uzun bir vicdan muhasebesine girişti. Ve geldiğimiz noktanın Ergenekon soruşturmasına ulaştığını gördük.

Şu an soruşturma kapsamında, Hrant’ı mahkeme mahkeme takip edip, ona yönelik bir lincin taşlarını ören kişilerde mevcut.

Elbette mahkemenin nasıl sonuçlanacağını, sürecin Dink suikatine kadar uzanıp uzanamayacağını bilemeyiz. Ancak bu ülkenin özgür ve demokrat zihinlerinde kurulan vicdan mahkemesinin, süreci bu noktaya kadar taşıdığını söyleyebiliriz.

Hrant’ın ölümünün bir toplumsal değişim sürecine katkı sunması, onun ölümüyle dağlanan yüreklerde bir nebzede olsa ferahlık yaratıyor.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..