Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '08

 
Kategori
Güncel
 

Hukuk devleti ve kişi özgürlükleri

Hukuk devleti ve kişi özgürlükleri
 

Toplum halinde yaşamaya başlayan insanlar , ihtiyaçlarını karşılamak, aralarındaki düzeni sağlamak için belli kurallar ortaya koymuşlardır.

İlkçağ toplumlarından bu yana her toplumun kendine özgü hukuk sistemi vardır. Bazı toplumlarda hukuk kuralları devlet başkanı tarafından belirlenirken bazen de tanrı tarafından va'zedilen kurallar toplumda etkili olmuştur.

Toplumlarda kurallar oluşturulurken ihtiyaçların, geleneklerin, inanç sistemlerinin, coğrafyanın ve doğal koşulların büyük etkisi olur. Örneğin tarım ve hayvancılığın temel geçim kaynağı olduğu bir toplumda tarım aletlerine ya da hayvanlara zarar vermek önemli bir müeyyideyi beraberinde getirirken, su kaynaklarının kıt olduğu bir toplumda kıt olan bu kaynağı israf edenler cezalandırılmışlardır.

Aynı zamanda toplumların gelişmişlik düzeylerinin de kuralların oluşmasında büyük etkisi vardır. Bilgi toplumlarındaki hukuk sitemleri ile geleneksel din tarım toplumlarındaki hukuk sistemlerinin de birbirinden farklı olduğu görülür.

Bugün de dünya üzerinde devlet biçiminde örgütlenmiş toplumların her birinde, geçerli hukuk sistemleri mevcuttur. Kimi çağdaş ülkelerde hukuk kuralları milletin temsilcisi olarak nitelendirilen meclisler tarafından, bazı ülkelerde de devlet iktidarını elinde bulunduran kişi ya da zümreler tarafından oluşturulmaktadır.

Ancak kim tarafından oluşturulursa oluşturulsun hukuk kurallarının amacı hukuk devletini sağlamak olmalıdır. Gerçekten hukuk devletini sağlamak anlayışı hukukun temel bir ilkesi kamu yönetiminin büyük idealidir.

Hukuk devletini tanımlarken, birey hak ve özgürlüklerinden söz etmek gerekir. Çünkü hukuk devleti; bireylerin hak ve hürriyetlerinin doğal sınırından daha aşağı çekilmediği, kamuya karşı bireyin korunduğu, temel insan onurunun muhafaza edildiği devlet demektir.

İşte bu anlamda gerçek bir hukuk devletinde yasal kurallarla kişi özgürlüklerinin sınırlanamayacağı görülebilir. Dolayısıyla ister milletin temsilcileri tarafından oluşturulsun, ister tek kişi iradesiyle ortaya çıksın bir hukuk kuralı bu anlamda görevini ifa edemiyorsa; o kural, hukuk devleti ilkesine hizmet edemiyor demektir.

Kişi hak ve özgürlükleri incelenirken öncelikle üzerinde durulması gereken konu <ı>hayat hakkıdır. İnsanlar, insan olmalarının bir gereği olarak içinde bulundukları toplumda güvenli bir şekilde yaşama hakkına sahip olmalıdır. Gerçekten bir hukuk devletinde, insanlar hayat haklarının güvence altında olduğunu bilir ve bu güvencenin sağladığı rahatlıkla yaşamlarını idame ettirir.

Güncel olarak değerlendirildiğinde, dünyadaki toplumları şu şekilde tasnif etmek mümkündür.

Bireylerin yaşam hakkını hukuk sistemlerinin ön koşulu olarak belirleyen çağdaş batı toplumları , bireyin tebaa ya da kul olmaktan öte gidemediği, dolayısıyla hiçbir öneme sahip olmadığı geleneksel din tarım toplumları ve bir de gelenekten çağdaşlığa doğru mücadele veren birey hak ve özgürlüklerini sağlama yolunda çabalar gösteren gelişmekte olan toplumlar mevcuttur. Bu konuyu örneklendirmek açısından Irak işgaline de değinmenin yararlı olduğu kanaatindeyim. Meşru savaş koşulları oluşmadan Irak’ı işgal eden ABD’nin Irak’taki askeri kaybı 2000’i aşınca toplumda büyük infialler meydana geldi.Amerikan toplumuna ekonomik olarak büyük kazançlar sağlamasına rağmen bu can kayıpları savaşın sorgulanmasına neden olurken, savaşın başladığı günden bu yana yüz binlerce Irak’lı yerlinin yaşamını kaybettiği bu coğrafyada o yüzbinlerin adı hiç söylenmedi. Üzerlerinde hiç düşünülmedi.

Gerçek hukuk toplumlarında üzerinde durulması gereken bir diğer temel konu da <ı>bireylerin özgürlüklerinin muhafaza edilmesidir. Çünkü yaşama hakkı ifade edilirken aslında kastedilen özgür yaşama hakkıdır. Çünkü özgürlüğü haksız bir şekilde elinden alınan birey adeta yaşama hakkından yoksun tutulmuş gibi olur.

Bir hukuk devletinde kişiler yeterli sağlam veriler olmadan, sağlam veriler olsa dahi gereğinden fazla olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılamaz. Kişilerin özgürlüklerinden alıkonulması ancak ve yalnız yasal kurallar çerçevesinde olur. Ancak yasal kuralların müsaade etmesi kişilerin özgürlüklerinden alıkonulması için yeterli değildir. Aynı zamanda bu yasal metinlerin temel insan haklarına ve çağdaş hukuk anlayışına da uygun olması gerekir. Örnekleyecek olursak münferit suçlar açısından yasal gözaltı süresini 120 saat olarak belirleyebilirsiniz. Ya da gözaltına alınan bireylerin üzerlerine atılı suçları kabul etmeleri için cebiri meşru bir yol olarak yasal metinlerinize koyabilirsiniz. Uygulamalarınızı da bu yasal metinler çerçevesinde gerçekleştirdiğinizde eyleminiz yasal kurallara uygun olur ama hukuk devleti ilkesine tam anlamıyla zıt bir durumdur bu. Gelişmiş batı toplumlarının kişi hürriyeti konusunda da dünyanın önünde seyrettikleri görülecektir. Özellikle AB ülkelerinin yasal metinleri çağdaş hukuk ilkelerini ve temel insan hakları değerlerini içerisinde barındırmaktadır. Ülkemizin ise AB müzakere sürecinde son yasal düzenlemeleri yapıncaya kadar bu konuda Hukuk Devleti ilkesine bağlı olduğunu söylemek oldukça güçtür. Zaman zaman komuoyunun gündemine gelen olaylar ve kişiler, gözaltı süresinin uzunluğu, kimi emniyet mensuplarının adının şiddetle özdeşleşmesi, gözaltı sorgusunda uğradığı şiddet sebebiyle yaşamını kaybeden vücut fonksiyonlarını yitiren bireylerin varlığı devletimizin hukuk devleti olmasını engelleyen etkenlerdi. Gerçekten CMK ile gözaltı sürelerinin makul hale getirilmesi ve şüpheliye belli hakların verilmesi hukuk devlet adına önemli adımlardır ama yeterli değildir.

Bu iki üst norm dışında hukuk devleti ilkesinin sağlanması için gerekli bir diğer önemli kavram da düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Bireylerin özgür şekilde düşünmesini ve düşündüklerini ifade etmesini hukuk kurallarıyla yasaklayan hiçbir devlet gerçek anlamda hukuk devleti olamaz. Hukuk devletinin temel süjesi olan bireyin düşüncelerinin önüne engel koyan bir devlette kişi özgürlüklerinin güvence altında olduğunu söylemek oldukça güçtür. Demokratik kurallar çerçevesinde genel teamüllere ve sabit fikirlere aykırı da olsa bireyler düşüncelerini açıkça ifade edebilmelidir. Düşüncelerin önüne konulan yasaklar, bireylere düşünce ekseninde çizilen yol haritaları insan olmanın doğal bir sonucu olarak yasak alanlara ilgiyi artıracak ve düşüncelerin önüne engel koyulurken beklenilen fayda hiçbir şekilde sağlanamayacaktır.

Düşünce ve ifade özgürlüğü toplumların demokratik kimliklerini kazanmaları ile doğru orantılı olarak bir gelişme ivmesi göstermiş ve demokrasiyi içselleştirmiş ülkelerde fikir özgürlüğü de kendiliğinden sağlanmıştır. Bu konu üzerinde de bir değerlendirme yapıldığında çağdaş batı toplumlarında bireylerin ifade hürriyetinin gelişmişliği, geleneksel din-tarım toplumlarında ise neredeyse yok hükmünde olduğu görülecektir. ABD’de başkan George W. Bush her toplantı öncesi kitleler tarafından protesto edilmekte, çok sert eleştiriler yöneltilmektedir. Mizahçılar başkan Bush’u çeşitli şekillerde tasvir edebilmektedir. Bu durum o toplumda normal karşılanmakta ve düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir. Ancak bazı ülkelerde de ülkenin idarecileri kendilerine yönelik eleştirileri bertaraf edebilmek için mizahçıları, karikatüristleri dava etmek yolunu seçmektedir. Elbette her bireyin dava açmak, hakkını aramak imkanı hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Ancak ülkeyi idare edenlerin hukuk kurallarını koyma yetkisini elinde bulunduranların kendilerine yönelik eleştirilerde de daha hoşgörülü olması, düşünce ve ifade özgürlüğüne saygı duyması önemli bir gerekliliktir. Nitekim ilgili ülkenin üst yargı mekanizması, hukuk devleti ve düşünce özgürlüğü yönünde karar vererek, ‘Yandaşları tarafından alkışlanan siyasetçiler , sert eleştirilere de tahammül etmelidir’ ilkesini benimsemiştir.

İnsanların düşüncelerinden dolayı cezalandırılması, yaptırımlara tabi kılınması, hayatlarından yoksun bırakılması hiçbir şekilde kabul edilemez. Düşünce özgürlüğünün ve ifade hürriyetinin doğal sınırı herkes tarafından bilinmektedir. Buna göre bireyin özgürlük alanı başkasının özgürlük alanının başladığı yere kadardır. Dolayısıyla hakaret, iftira gibi marjinal durumlar dışında bireyler düşüncelerini serbestçe ifade edebilmelidir.

Bu temel kavramlar ışığında konu başlıklarını daha da artırmak mümkündür. Seçme seçilme hakkını, adil yargılanma hakkını, kanunlar önünde eşitlik ilkesini de hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkeleri olarak mümkündür.

Ancak esas olan yukarıda anahatlarıyla değindiğimiz yaşama hakkının kutsallığı , özgürlüklere müdahale edilmemesi ve düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanmasıdır. Çünkü bu temel ilkelere dikkat edildiğinde diğer sonuçlar kendiliğinden gelecektir.

Tüm toplumların hukuk toplumu olmak idealini taşıdıkları bir dünya herkes için daha yaşanılır bir dünya olacaktır.

Sevgilerle.

 
Toplam blog
: 47
: 645
Kayıt tarihi
: 28.09.07
 
 

1987 yılında Konya Ereğli'de doğdum İlköğretim ve Lise öğrenimimi Konya'da tamamladıktan sonra 20..