Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Kasım '16

 
Kategori
Deneme
 

İçindeki çocuğun, “abla”nın kendine yolculuğuna katılabilmesi için sevilmesi gerekmekte. (yeniden Ö)

Halının üzerine gazeteyi yayan "abla", ayıklama niyetiyle bir torba hindibayı boca eder, yan gözle bakarım diyerek TV’yi açar, hoş raslantı! Çoktandır peşinde olduğu bir film, 2000 ABD yapımı İçimdeki Çocuk: Jon Turteltaub yönetiminde Bruce Willis, kendi çocukluğuyla ilgili aynı “abla” gibi hiçbir şey hatırlamayan kurt bir imaj danışmanı rolünde… Bir gün 8 yaşındaki haliyle karşılaşır ve bu durum, 40 yaşının eşiğindeki imaj danışmanının imajına hiç de uygun düşmediğinden, eski haline dönmeye çalışırken çocukluğunun kırılma noktalarını beraberce keşfederler. Çocukluk anılarına kavuşup neden birden büyümesi gerektiğini hatırlayan danışman sonunda, aslında hep istediği gibi pilot olduğunu öğrenir. Çocukluğu yaşayamadan büyüme zorunluluğu ile ilgili bölümler “abla”ya pek dokunur, ayıkladığı hindiba üzerine öyle çok gözyaşı döker ki, haşlamadan önce üç su yerine iki su yıkaması yeterli gelir.
 
“Abla”nın çocukluğu bebekliğine denk gelir ve sadece 13 ay sürer; ortanca kızkardeşi doğar doğmaz “abla”lığa terfi eden ve o gün bu gündür “abla”lık durumu süren “abla” için bu durum neredeyse doğuştandır. Çocukluk sevinci, neşesi nerede yok oldu? meselesi üzerine kafa yorarken bir şey daha hatırlar; Marmaris’te lojmanda yaşanan olayın kahramanları, bir masa çevresinde yemek yiyen insanlar ve pazardan alınan saç örgüsü motifli sarı plastik saç tokasını onlara göstermeye –koşarak!- getirirken, sandalyelerden birinin arkasına takılıp ortadan ikiye kırılan tokayla, sevinci de ikiye ayrılan “abla”! Büyük ihtimalle hiç kimsenin fark etmediği bu kırılma, “abla” içindeki çocuğun izini sürmekteyken karşısına çıktığına göre, tokanın, sevincin ve içindeki çocuğun kalbinin kırılması anlamlarını taşıyor olmalı…
 
Yetmezmiş gibi, üstüne, 10 yaşlarındaki bir başka kızın büyüme hikâyesi; Benim Adım Elizabeth, 2006 Fransa yapımı, Jean-Pierre Ameris yönetiminde Alba Gaia Kraghede, Maria de Medeiros… “Abla” evliliğini umursamayıp yeni ilişkisinin tadını çıkaran anneye, sorumlulukları konusunda bunca sorumsuz ve bencil oluşu, küçük kıza da babasının çalıştığı hastaneden kaçan akıl hastası gençle sorumsuz davranıp, kurduğu arkadaşlık yüzünden sinir olur. Film biter “abla” neye, niye sinir olduğunu araştırır, bulur, anahtar sözcük, sorumluluk! Anne babasının dışarı bağlantılı yaşamlarında, 13 ay arayla iki bebek fazla geldiğinden olmalı büyüğünün statüsü değiştirilip “abla” ilan edildiğinde, kendisi de bir bebek olan büyük kızın artık sorumlulukları vardır, bebek kalamaz, çocuk bile kalamaz; o bir yetişkin gibi davranmalıdır, çocukça işler yapmamalıdır. Ne kadarı söylendi, ne kadarını uydurdu “abla“ hatırlamaz: Bildiği, çocukça davranmak kötüdür, en azından bu, ona göre ve ondan beklenen, değildir.
 
Öte yandan, her şeye karşın içinde; kafasının dikine giden, olmadık hayaller kuran, neşesini kendi üreten, oyunlar kurup bozan bir çocuk hep varolmuştur: En üzüntülü zamanda bile gülecek bir şeyler üretebilen, yaşamın en ağır geldiği anda dalga geçilebilecek bir şey fark eden, uyup uymadığına bakmaksızın aletler, çözümler icat eden bir çocuk. Basiret Hanım’ın eşsiz rehberliğiyle varlığını sezdiği bu çocuğun, “abla”nın kendini keşif yolculuğuna aktif olarak katılabilmesi için, sevilmesi, yüreklendirilmesi gerekmekte… Ve Basiret Hanım’a bakılırsa bu, gereklilikten çok zorunluluk.
 
Toplam blog
: 591
: 63
Kayıt tarihi
: 27.07.15
 
 

İstanbul'da 20 yıldan fazla, tasarımcı grafiker olarak çalışırken bir kız çocuğu da yetiştiren "a..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara