Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İki dudak arası bonbon şekeri!

İnsanın canı fena sıkılıyor; sıkılmakla da kalmıyor üstelik, taa ciğerinin üstüne bin tonluk yük oturtmuşlar gibi daralıyorsun! Boğazına kadar dayanıyor baskısı… Koca bir örümcek ağının ortasına atılmış minicik bir sinek gibi hissediyorsun kendini; kaçarın yok!

Korkmuyorsun aslında ölmekten, belki, endişeler yarıyor bedenini… Parça parça…

Haykırmak istiyorsun; nefesin yetmiyor!

Kendini düşünüyorsan namertsin; bebeklerin pembe kolları aklında, yalnızca, o an…

******

Ağlamak yakışmıyor; oysa biliyorsun, en çok çaresizlikten ağlarsın!

Tam zamanıdır aslında…

******

Bütün dişlerin, tırnak uçların sızlıyor; kazma-kürek, kalem-kağıt ne varsa!

Söküp atasın geliyor… Sonra da yorganı başının üstüne çekip uyuyasın! Uykuda tutmuyor ki; anasını satayım!

******

Kırık-döküklerini toplamaya çalışıyorsun, yine de, yarın yeni bir gün olacak nihayetinde; böyle arsız bir duygu umut işte!

“Belki…” gibi sihirli sözcüğü de var üstelik; ne güzel: Belki…

Ey umut! Nelere kadirsin ki tutunuyoruz yine de “belki”lerine!...

******

Öyle apar-topar geçen kaçıncı kanun, kaçıncı yasa, kaçıncı bilmem ne var; alışamadım hala!

Yumruklar gırtlağa dayanmış bir komisyondan ışık hızıyla geçmiş 4+4+4 içi bomboş olarak!

Bonbon şekeri değil elbet, içleri istenildiği gibi doldurulacaktır!

Haa, bu arada, bonbon şekeri üretmeye kalkın bakalım ne tür yaptırımlar ile karşılaşacaksınız?

İçine hangi oranda ne koyuyorsun, neyi nereden temin ediyorsun, belgelerin hani, üretim yerin üretime uygun mu, falan, filan…

Bonbon şekeri üretmek artık bu ülkede yasa, kanun, kanun hükmümde kararlar falan üretmekten daha zor!

******

En başta okuduklarınız tam anlamıyla 4+4+4 sisteminin yarım saat içinde komisyondan geçtiği haberini aldığımdan beri yaşadığım duygularımdır!

İçi bomboş bir sistem böyle kolay nasıl geçer?

O kadar konuşanlar, yazanlar bu ülkenin vatandaşı mı değiller?

Fikir bayan eden onca akademisyenler, onca yazarlar, onca eğitimciler yumrukların konuştuğu bir ortamda 30 dakika içinde onlarca maddenin şıp diye onandığı bir sistem için mi gırtlaklarını paraladılar, yazılarını yazdılar?

Bu kadar basit midir?

******

Bunca öğrenciyi şaşkına çevirdiniz, umutlarını yok ettiniz yok OGS, yok KPSS, yok bilmemne; ailelerin ciğerleri sökülüyor dersane dersane diye!...

Gençlerin önlerinde örnek abi-ablaları var: Üniversite bitirmişler ama iş yok!

“Hiç yoktan imam olalım abi!” derler, demesine, bu gidişle de, o zaman bu kadar imamı ne yapacaksınız?

Öğretmen atamaları gibi imamlar da gün gelip de “Söz verdiler ama atamadılar!” diye isyan etmeyecekler mi sanıyorsunuz?

******

Normal şartlar altında demokrasi bu tür kararları referanduma sunmayı öngörür.

Yine normal şartlar altında referandum tek maddelik olur ve en açık biçimi ile ortaya konur. Öyle anlı şanlı, kurbanlı falan yapılmaz n.ş.a. referandumlar; değiştirilmek istenen sistem tüm şekliyle belirtilir, diğer partiler de ya onay verirler, ya da onaylamadıklarını aynı hak ve hukuk ve de aynı avantajlar ile halka beyan ederler.

Halk düşünür; hakikaten düşünür, ve kararını verir.

“Hakikaten düşünmek” diye bir vurgu anlamsızdır aslında; zira “Düşünmek” düşünmektir ama düşünmenin zararlı sayıldığı coğrafyalardan biriyiz, ne yazık ki!

Bu arada, düşünmeyi dahi bilmeyen toplumlardan biriyiz de denebilir; kendi fikri olan kaç kişi var? Parmak kaldırsın!

******

Neyse…

Biz yirmi üç maddelik referandumu tek seferde yapan, referandum için ülkenin başbakanının işini ve gücünü bırakıp da mitinglere aktığı bir ülkeyiz, artık!

İki dudak arası yaşıyoruz; kendinden vazgeçiyor da insan, bebelerin o pembe pamuk kolları yok mu?

O kollar masmavi gökyüzüne uzansın istiyor insan; karpuz kollu elbiseleriyle ışıltılı saçlı kızlar ve şortlarıyla erkek çocuklar…

Yirmi birinci yüzyılda bunu istemek çok mudur?

******

Öyle yazılar yazıp da, öyle umarsız, yani boşa kürek çektiğinle baş başa kalmak zor; çok zor…

Hiçbir şeysin, nesin…   

Başını yorganın altına sokup da uyuyası geliyor insanın, çığlıklarını karabasanlarında kullanmak…

Sonra bir hayal dürtüyor seni; pembecik bir bebek doğabilir, konuşmaya başladığında “Babaanne” diyebilir…

******

Yani… Neyse… Elimiz, yüreğimiz nereye kadar yeterse!

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..