Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

İki kadın bir adam

İki kadın bir adam
 

"İki kadın bir adam" şarkısını duymuşsunuzdur. Şu anda kim olduğunu bilemediğim yanık sesli bir şarkıcı, "İki kadın bir adam..." diye çığlık çığlığa söyler şarkıyı. Son günlerin en çok konuşulan aşk mevzusu olan, "şarkıcı ve klarnet ustası"nın yaşadıklarına en çok bu şarkı gidiyor sanki.

Hüsnü Şenlendirici-Deniz Seki aşkı, daha öncede yazdığım gibi, insanların son haftalarda en çok merak ettiği konuların belki de en başında geliyor. Kim kimi bırakacak, kim kime sevdiğini haykıracak, aldatmayı hangi taraf toleransla karşılayacak, gibi onlarca soru ve bir o kadar da saçma yorumlar etrafında, televizyoncularımız kendi kendine pek bir güzel eğleniyorlar. Bize de bu eğlenceye katılmak, ya da en azından karakolluk olan Şenlendirici'nin eşinin, "Allah, bilanızı (bela değil ama dikkat!) versin!" cümlesine katılarak gülmek kalıyor.

Ama bu kadarla da yetinmiyor, yetinemiyor tabii insan. Konu hakkındaki gazete başlıkları, magazin sayfaları da yakın markaja alınıyor. Amaç, olayları daha da didik didik etmek!.. Ben de sabah sabah, konuyu didiklerken, Şenlendirici'nin basın mensuplarına bela okuyarak, evlilik gibi mahrem bir olayı daha da afişe eden karısı Nazire Hanım'ın söylediklerini okuyarak başladım güne. Ramize Erer ve Piyale Madra tutkunu bir kadın olarak, bu "karikatür gibi kadın"ın cümlelerine bir güldüm ki sormayın. Ağlayacak hallerine niye gülüyorsunuz demeyin sakın; çünkü kendileri yaratıyorlar bu ortamı... Evlilik kurtarma işlemleri, aşk ve kocasını sevme naraları atma konularına gülmemek elde mi?

Gelelim şok edici bulamayıp, kıkırdamamı sağlayan cümlelere: "Hüsnü ile dün bir tartışma yaşadık, büyütülecek bir durum yok. Her ailede olan kavgalar. Yaşanması gerekiyormuş böyle bir kavganın. Ama olan Hüsnü'ye oluyor, yazık. Kendisini seven iki kadın arasında kaldı. Allah Hüsnü'ye yardım etsin. Durumu çok zor. Deniz Hanım kocama çok aşık bunu biliyorum. Ben de kocamı seviyorum. Ben kendim için değil en çok Hüsnü için üzülüyorum."

Bu cümleler karşısında, "Allah başka dert vermesin!" demekten kendimi alamadım. Mahalleyi ayağa kaldıran, karakolluk olunan şeyleri nasıl da güzel güzel anlatıyor Nazire Hanım. Sanki manavla kavga etmiş, ardından da portakalları geri almadı diye manavı pazarda yakaladığı belediye zabıtasına şikayet etmiş. Üstelik serin kanlı. Ve bir o kadar da kendine güveni tam. Oysa, sevgilisiyle aşk yaşadığı için, ortada "kocaman bir aşk" olduğu için yaşanıyor bu çeşit kavgalar. Öyle, olması gereken bir kavga da değil bu kavga. Aile meclisi üyeleri var ortada. Silahları var ortada. Bunun neresi basit bir hikaye, sorarım size?

Ayrıca, ağlanacak haline niye sevinir insan? Kocasını seven bir kadın, kocasının aşık olduğunu kabul edemez belki, ama tv'lere yansıyan 'aşk kokan' konuşmalarını da nasıl kulak arkası eder? Neden, her şeyi mükemmel gibi göstermeye çalışır insan? Hangimizin ilişkisi, evliliği, son aşkıyla yaşadığı her şey kusursuz ilerliyor ki?

Burada, bu tip kadınların şuna dikkat etmesi çok ama çok gerekli: eğer yazıyla, çiziyle, müzikle ilgilenen bir adamla evliyseniz, ve sadece "bir erkeğin karısı olmak" istiyorsanız, yandınız. Bu tip erkekler, aşk isterler ve gönlüne göre buldukları kadınlara da, yaratıcılığını kamçıladığı için çok aşık olurlar.

Aşk'tır kapıları aralayan...

Şarkı sözleri yazdıran, çoşturup şarkılar mırıldatan...

Nazire Hanım'dan dayak yemeden yazımı bitiriyorum.

Bu arada, fotoğraftaki çiftin arasındaki kocaman boşluğa da dikkat çekmek isterim.

Sevgiyle kalın...

 
Toplam blog
: 87
: 1432
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

29 yaşında ve yengeç burcuyum. Her sabah 'flu' gözlerle dünyaya merhaba dememi sağlayan 5 numara göz..