Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Aysegül Akbay Yarpuzlu

http://blog.milliyet.com.tr/yarpuzlu

05 Ocak '22

 
Kategori
Felsefe
 

İLERLEMECİ LİBERALİZME DAİR 3

 
“Hollanda dünyada yalnız değildir. Toplumlar giderek artan bir şekilde birbirine bağlantılıdır. Uluslararası işbirliği ve iktisadi kalkınma, daha az savaş ve çatışmanın yaşandığı bir dünyanın anahtarıdır. Avrupa ve Hollanda'nın daha da yakınlaştığını kabul ediyoruz. Yaptığımız her şeyde, eylemlerimizin dünyadaki diğer insanlar üzerinde ne gibi etkisi olacağını soruyoruz. Bu sayede kararlarımız; faydacı, akılcı ve gerçeğe dayalıdır.”
 
 
 
ULUSLARARASI ÖLÇEKTE DÜŞÜNME VE HAREKETE GEÇME
 
GİRİŞ
 
            Uluslararası bağlantılılık ve açık fikirlilik dünyaya muazzam bir fayda sağlamıştır: tarihte hiç bu kadar çok insan beslenmemiş ve sağlıklı kalmamıştır; hiç bu kadar çok insan eğitilmemiştir. Bu kısmen, dünya genelinde zenginliği artıran uluslararası ticaretin ve şahit olduğumuz tüm çatışmalara rağmen görece daha istikrarlı bir dünya düzenini mümkün kılan uluslararası işbirliğinin sonucudur.
 
            Sosyal ve iktisadi faaliyet, ulusal sınırlara giderek daha az tabi hale gelmektedir. Teknolojik gelişmelerdeki artan oran nedeniyle mesafeler artık o kadar da önemli değildir ve her zamankinden daha uzaktaki insanlarla bağlar ve ağlar kurmaktayız. Artan seviyede bir uluslararası bağlantılılık ve karşılıklı bağımlılık mevcuttur.
 
            Aynı zamanda yanıt gerektiren önemli zorluklar da görmekteyiz. Kendileri ve çocukları için iyi bir hayat bulmak adına binlerce kilometre seyahat eden insanları, devletler arasındaki gerilimleri ya da kaynakların yok olmasını ve okyanusların kirlenmesini düşünün. Uluslararası terörizm ve iklim değişikliği milliyetlere ve sınırlara kulak asmamaktadır. Bu tarz gelişmeler uluslararası cevapları talep etmektedir ve bunlara en iyi açık, uluslararası bir tutumla yaklaşılmaktadır.
 
            İlerlemeci liberaller uluslararası ölçekte düşünmekte ve harekete geçmektedirler. Bunu okurken G20 zirvelerini, uluslararası şirketleri ya da uluslararası güvenlik krizlerini ve belki de dünya futbol şampiyonalarını düşünebilirsiniz. Elbette ki bunların hepsi uluslararası ölçekte düşünmenin ve harekete geçmenin örnekleridir ancak ilerlemeci liberaller için inanç eve çok yakın olan yerde başlamaktadır. Bu inanç, dünyaya bakma biçimimizin temelinde yer almaktadır. Bu makalede Temel Değer olan uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmeyi incelemekteyiz. “Uluslararası ölçekte düşünmek” ne anlama gelmektedir? Nasıl bununla bağlantılı olarak harekete geçersiniz? Ve neden öyle yapmalısınız? Uluslararası ölçekte düşünme sizin için kişisel olarak ne anlama gelmektedir?
 
            İlerlemeci liberallerin en temel hedefi, bireyin kişisel özgürlüğünü artırmak ve onu korumaktır. İnsanların kendileri için “doğruyu, güzelliği, iyiliği” karar verdikleri bir toplum için uğraşmaktayız. Bu tüm liberaller için doğrudur ancak ilerlemeci liberaller için özgürlük hem kendi seçimlerinizi yapabilmeniz için dış zorlamanın olmaması hem de kendi kaderini tayin etme ve kendini gerçekleştirme becerisi anlamına gelmektedir. İlerlemeci liberaller; bireyler söz konusu bu özgürlüklere sahip olduğunda, insanların özgürlüklerini diğerleriyle birlik içinde şekillendireceğine inanmaktadır.
 
“Özgürlük elde etme çabamız ulusal sınırlarda durmamaktadır.”
 
            İnsanların bağlantılılıkta özgür oldukları bir dünya istiyoruz. Bu ilerlemeci liberalizmin sosyal yönüdür ve kendi kaderini tayin etme- insanların gelişme ve güçlerine ulaşma özgürlüğü- ile başlamaktadır. Bu özgürlük, fırsat eşitliği olduğunda adil sonuçlara yol açabilmektedir. Sonunda; milliyeti, yaşam tecrübesi, dini ya da ailesinin serveti veya eğitimi değil sadece yetenek, çaba, iyi veya kötü şans bir bireyin başarısını belirleyen etmenler olmak zorundadır. Bu nedenle bizim için, bu özgürlük ve fırsat eşitliği yeterli değildir. Herkes gücüne ulaştığında bu meselenin sonu değildir. Bağlantılılığımız temelinde, servetin yeniden dağıtımında adalet istiyoruz. Yani yeteneğin dağıtımında kısa çöpü hangi kişi çektiyse ya da o kişi hayatta tepetaklak olursa bu insanı geride bırakmak istemiyoruz. Burada sadece yakın çevremizdeki insanlara, hatta sadece bugün hayatta olanlara bakmıyoruz. Bağlantılılığımız ulusal sınırların ardına ulaşmaktadır ve hatta gelecek nesilleri de içermektedir. Bu nedenle, gelecekte olabilecek değişikliklerden etkilenmeyen tercihler yapmak istiyoruz.
 
            Özgürlük elde etme çabasının ulusal sınırlarda durmadığına inanıyoruz. Bu, "yaşam, özgürlük ve mutluluğu arama" hakkının dünyadaki herkes için geçerli olması gerektiği inancından kaynaklanmaktadır. Bu inanç aydınlanmış bir öz çıkar- dünyanın geri kalanındaki insanların kararları ve eylemlerinin üzerimizde etkisi olması- ile çok yakın ilişki içerisindedir. Buna ek olarak, özgürlüğümüzün ulusal sınırlar gibi şeylerle sınırlandırılmasını istemiyoruz. Dolayısıyla, ilerlemeci liberallerin uluslararası bir bakış açısı benimsemeleri hem karşılıklı saygıdan hem de öz çıkarlardan kaynaklanmaktadır.
 
            Bu makalenin ilk bölümünde, uluslararası ölçekte düşünmeyi ve harekete geçmeyi destekleyen inançların daha derinlerine inmekteyiz: ne de olsa bunlar; her bireyin sorgulaması, düşünmesi ve doğrulaması gereken inançlardır. İkinci bölümde, insanlar bu inançlarla kamusal alana girdiklerinde neler olduğuna bakmaktayız. Uluslararası ölçekte düşünmenin ve harekete geçmenin elverişli bir etkisi, insanlar arasında olduğu kadar aynı zamanda şirketler ve sivil toplum kuruluşları arasında da mevcuttur. Son olarak, bu makalenin üçüncü bölümü, bu Temel Değer'in devletler arası ilişkilerde ilerlemeci bir liberal bakış açısı için çıkarımlarını ele almaktadır. Nihayetinde, uluslararası politikanın en büyük etkiye sahip olduğu alan devletlerin alanındadır.
 
 
 
BİREY
 
            “Dünyaya açık ve meraklı bir fikirle yaklaş.” Özetle, temel değerimizin anlamı budur. Uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme inancı; dünya siyaseti birliktelikleri, diplomasi ve küreselleşmeyi anımsatmaktadır ama uluslararası bakış açımızın başlangıç noktası daha köklüdür. Bu başlangıç noktası, ilerlemeci liberalizmin bireyin özgürlüğünü- söz konusu bireyin nerede yaşadığına bakmaksızın- elde etme çabasıyla sıkı sıkıya bağlıdır. İnsanoğlu karşılıklı bir bağımlılık içerisinde yaşayan sosyal bir varlıktır. Dünyanın neresinde olursa olsun herkesin özgür olması (olabilmesi) gerektiği inancı; ilerlemeci liberallerin, uluslararası ölçekte düşünmelerinin ve bunu yaparak dünyaya açık bir fikirle yaklaşmaya teşvik edilmelerinin nedenidir. Bu ilk bölümde; uluslararası ölçekte düşünmenin ve harekete geçmenin ilkelerini ve sonuçlarını, bu ilke ve sonuçlar bireye uygulandığı için, tartışmaktayız.
 
Düşünce
 
            Nerede yaşadıkları önemli olmaksızın herkes için özgürlük elde etme çabamız, ilerlemeci liberallerin çok değer verdiği üç önemli ilkeden kaynaklanmaktadır: her insan hayatı eşit derecede değerlidir; kendin için istediğin şeyi başkaları için de istemek zorundasın; ve dünyadaki herkes ayrılmaz bir şekilde birbiriyle bağlantılıdır. Bunlar, uluslararası ölçekte düşünmemizin en temel sebepleridir. Ahlaki eşitlik, karşılıklılık ve paylaşılan kader ilkelerine dayanarak bir eylem çerçevesine yani açık fikirliliğe gelebiliriz. Düşünme ve harekete geçme bir araya geldiğinde gerilimler her zaman ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle; Temel Değer olan uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmeyi simgelediğini düşündüğümüz bazı gerilim alanlarını tartışmaktayız.
 
Ahlaki Eşitlik
 
            İlerlemeci liberaller olarak, herkesin eşit ahlaki haklarla doğduğunu ve her bireyin iyi yaşam (fikrini) gerçekleştirmeye çalışma hakkı olduğunu düşünüyoruz. Bu doğuştan gelen haklar doğru yerde doğanlar için değil tüm insanlar için tahsis edilmiştir. Buna “evrensel” diyoruz. Buna inanıyoruz çünkü hiç kimse bir diğeri için neyin iyi ya da neyin kötü olduğuna veya sonuç olarak bir diğerinin ne yapması ya da yapmaması gerektiğine karar veremeyeceğini düşünüyoruz. Hiç kimse tüm cevaplara sahip değildir. Bu ilke, herkesin kendi seçimlerini yapmakta özgür olması gerektiği inancının doğduğu ortak insanlığımızı yansıtmaktadır[1]. İlerlemeci liberaller “bağlantılılıktaki özgürlük” için mücadele etmektedirler. Bağlantılılıktaki özgürlük hem insanların sosyal varlıklar olduğu vurgusuna hem de özgür bireylerin, kendiliğinden, başkalarıyla bağlantı arayışında olacağı[2] inancına dayanmaktadır. Bizim bakış açımıza göre özgürlük bağlantılılığa yol açmaktadır. İlerlemeci liberaller için “özgürlük” daha geniş bir anlama sahiptir. Bazı liberal düşünürler özgürlüğü, başkalarının müdahalesi olmaksızın bireyin kendi hayatına yön vermesi hakkı olarak tanımlamaktadır. Bu negatif özgürlüktür. İlerlemeci liberalizmde pozitif özgürlük[3] bir o kadar önemlidir: bu, birey kendi öz olası gücünü geliştirebilme yeterliliğine sahip olması nedeniyle ortaya çıkan bir özgürlüktür. Ahlaki eşitlik, (negatif ve pozitif) özgürlük elde etme çabası ve herkes için kendi kaderini tayin etme, uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmemizin nedenidir. Netice olarak, Hollanda’nın içindeki ve dışındaki herkes öz mutluluklarını kendilerince elde etmeye çabalama yeterliliğine sahip olmak zorundadır. İnsanlar bunu kendi başlarına yapabilir yeterlilikte olmadıklarında, diğerlerinin, bu çabayı gerçekleştirme konusunda yardımcı olma sorumluluğuna sahip olduğuna inanıyoruz.
 
            Bununla birlikte, mutluluk elde etme çabası ile herkes için özgürlük arasında bir gerginlik vardır: herkes eşit olabilir ancak bu herkese eşit derecede bağlantılı hissedeceğimiz anlamına gelmemektedir. Hollandalıların çoğu, örneğin, Swazilandlı insanlardan daha çok Belçikalılarla bağlantılı hissetmektedir. Mutluluk arayışlarında insanlar, kendilerini başkalarından ayırmak için tabiatına özgü bir ihtiyaca sahiptirler. Karmaşık bir dünyayı anlamlı kılmak için insan sınırlar çizer ve belirli bir grup insanla evde gibi hissetme eğilimine sahip olur. Herkes belirli bir alanda kök salma ve kendi hayat biçimini değerli görme ve deneyimleme hakkına sahip olmalıdır. Benzer, özel olana dair bu odak doğamızda mevcuttur. Öyle ki ilerlemeci liberal bağlantılılıktaki özgürlük ideali, bir insanın bir kişiyle olan bağlantısının diğeriyle olan bağlantısından daha büyük olabileceği kavrayışı tarafından eşlik edilmelidir. Bütün insanların eşit haklara sahip olduğu gerçeği bunu değiştirmemektedir. Evrensel ve özel olan arasındaki düşüncemizde daimi bir gerilim mevcuttur. Uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme ifadesi bu gerilimin inkarına yol açmamaktadır. Aksine, bu gerilim sürekli olarak araştırılmak, incelenmek ve sorgulanmak zorundadır. İnsanın tanıdık olana meyli herkesin eşitliğiyle uyumlu hale getirilmelidir.
 
Karşılıklılık
 
            Kendi kaderini belirleme özgürlüğü sadece fırsatlar eşit olduğunda adil sonuçlara yol açmaktadır. Sonunda; milliyeti, yaşam tecrübesi, dini ya da ailesinin zenginliği veya eğitimi değil yeteneği, çabası ve iyi ile kötü şansı bir bireyin başarısını belirleyen yegane etmenler olmak durumundadır. Eşit fırsatlar elde etme çabası- çoğunlukla “kendinize yapılmasını istediğiniz gibi başkalarına yapın” ilkesi biçiminde aktarılan- karşılıklılık ilkesi ile ifade edilmektedir. Bir ilke olarak karşılıklılık, insanların eşit temel haklara sahip olduğu fikrinin mantıksal sonucudur. Neticede bütün hayatlar eşit derecede değerliyse her bir insana kendinize davranılmasını istediğiniz gibi davranmalısınız. O zaman başkalarının, sizin sahip olduğunuz özgürlüklere (ve fırsatlara) sahip olmasını istediğiniz sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu sonuç; bir başkasının özgürlüğünü- söz konusu bir başkasının gerekirse hem kelimeler hem de eylemler açısından sizin yararınıza çaba göstermesini istediğiniz şekilde- temin etmeniz için gerekli olan gayreti gösterme yükümlülüğüne (ahlaki ama yasal olmayan bir yükümlülüğe) yol açmaktadır. Belirtildiği gibi ilerlemeci liberaller, nerede olduğu önemli olmaksızın herkes için bireysel özgürlüğün olduğu bir dünya için mücadele etmektedir. Karşılıklılık ilkesi, bu uluslararası bakış açısını ifade etme biçimidir. Bu nedenle, bazı ülkelerdeki belirli insanların din, kültür ve kökenleri nedeniyle haklarının reddedilmesi meşrulaştırılamaz. Herkes, mümkün olduğunca değerli ve sağlıklı bir hayat hakkı ile hükümet ve diğerleri tarafından adil bir muamele görme hakkına sahiptir.
 
            Karşılıklılıkta hem bencil olmama durumu hem de öz çıkar unsurları bulunmaktadır. Bu, karşılıklı güveni ve uzun soluklu bağlılığı inşa etmekte oldukça işe yaramaktadır. Sonuç olarak karşılıklılık temelinde başkaları, benzer bir durumda kendilerine davranılmasını istedikleri biçimde size davranacakları gerçeğine güvenmek durumundasınızdır. Karşılıklılık, işbirliğini ve anlaşmaların yerine getirilmesini bu şekilde teşvik etmektedir. Bu nedenle karşılıklılık, devletler arasındaki etkileşimin temel bir ilkesi ve krizleri etkin bir şekilde yönetmenin bir yöntemi olarak görülmektedir. Herkes için özgürlük ve bu özgürlükten kaynaklanan karşılıklılık istediğimiz için ilerlemeci liberaller, anlaşmalara dayalı bir uluslararası hukuk düzeni adına çabalamaktadırlar.
 
“Herkes, mümkün olduğunca değerli ve sağlıklı bir hayat hakkı ile hükümet ve diğerleri tarafından adil bir muamele görme hakkına sahiptir.”
 
 
 
Paylaşılan Kader
 
            Ahlaki eşitlik fikri ve karşılıklılık ilkesinden paylaşılan bir sorumluluk bilinci ortaya çıkmaktadır: Hepimiz bu işte beraberiz. İlerlemeci liberallere göre birey ve bireysel özgürlük ön plana çıkabilmektedir ancak bu ön plana çıkma hali her zaman bireylerin birbirinden bağımsız adalar olmadığı, bir diğerine bağlantılı olduğu bilgisiyle birliktedir. Bu aynı zamanda tanımadığınız, dünyanın öbür tarafındaki insanlar ve diğer ülkelerdeki bireyler için de doğrudur. İnsanları nelerin böldüğünden ziyade onları nelerin birleştirdiğine daha çok odaklanıyoruz. İlerlemeci liberal herkes için özgürlük elde etme çabası ayrılmaz bir biçimde bunla ilintilidir.
 
            Küreselleşen bir dünyada, Hollanda’da gerçekleşen bir şeyin başka bir yerde de sonuçları mevcuttur. Bu durumun tam tersi de doğrudur. Yerküreye anında yayılan sorunlara ufacık bir bakış, Hollanda’nın ve Avrupa’nın insanlarının kaderinin dünyanın öbür ucundaki insanlara ne kadar bağlı olduğunu göstermektedir. İklim, kıtalar arası göç, kaynak kıtlığı ve terörizm, nedenleri ve sonuçları oldukça büyük ve kapsayıcı olan olgulardır. Öyle ki tüm dünyayı dikkate almak zorunda kalıyoruz. Bağlantılılık gerçektir ve inkar edilemez, ve karşılıklılık; ilerlemeci liberaller için her zaman, mümkün olduğunca kapsamlı ve kendi sınırlarımızı[4] aşan siyasi ve idari zorluklara çözüm bulma arayışının en önemli sebeplerinden biridir.
 
            Bunu kağıt üzerinde belirtmeye gerek yoktur ancak uygulamada bağlantılılık hiç bu kadar aşikar olmamıştır. Bu, diğer şeylerin yanı sıra, insanların kimliklerini nasıl şekillendirdikleri ile alakalıdır. Bir insan kime bağlantılı hissetmektedir? Bu göründüğünden daha az açıktır. İlerlemeci liberalizm bireyi, birden çok kimliğin tümleşiği olarak görmektedir. İnsanlar; etnik kimliklerinden, cinsiyetlerinden, dinlerinden, ırklarından ya da bu parçaların toplamından daha fazlasıdır. Hayatta edindiğimiz tecrübeler de kim olduğumuzu inşa eder. Kimliklerin böylesi katmanlaşması insanların hayatına büyük bir renklilik getirebilir. Çoklu kimliklere yapılan vurgu açısından aynı zamanda, örneğin, bir ateistin son derece inançlı bir insana kendini bağlantılı hissedebilmesi mümkündür çünkü her ikisi de hem bir baba hem de futbol hayranıdır ya da her ikisi de aynı ülkedendir. Bu karşılıklı katmanlaşmayı tanıma, ne kadar farklı olursak olalım, bir bağlantılılık bilinci yaratmaktadır. İnsanları harekete geçiren şeyin bu çok yönlü görüşüne dayanarak, kendimize şunu söylememize gerek yoktur: uluslararası ölçekte düşün ve harekete geç.
 
Açık Fikir
 
            Ahlaki eşitliği, karşılıklılığı ve bağlantılılığı ifade etmenin iyi bir yolu, aralarındaki farklılıklara ve mesafeler ile sınırlara rağmen insanları nelerin birleştirdiğine vurgu yapan açık bir fikre sahip olmaktır. Bu, bir fikri anında ifade etmeksizin (ki bu bir fikre sahip olmamayla aynı şey değildir!) gözlem yapmak demektir. Açık fikrin önemli bir unsuru dış dünya hakkındaki meraktır. Bu merak; daha fazla bilgi açıklığına yol açan, mevcut inançlarla çatışabilen, meselelerin göründüğü gibi olmadığı bilgisinden kaynaklanmaktadır. Açık bir fikir, herkes gibi kör noktalarımızın olduğu ve bunları hesaba katmamız gerektiği kavrayışı ile birlikte anılmaktadır. Bunu yaparak insanlar kendilerini başkalarının yerine koyabilir (ki bu karşılıklılığın bir parçasıdır); bu da bağlantılılık hissine yol açabilmektedir. Bir başkasının gözünden görebilme yeteneği, empati, bir insanın diğerini anlamasına yardımcı olmaktadır. Empati eksikliği çoğunlukla (muhtemelen gereksiz) anlaşmazlıklara ve (bu nedenle önlenebilir) çatışmalara yol açmaktadır. Merak ve empati açık bir fikrin araçlarıdır.
 
            Temel Değer olan uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme, karmaşık uluslararası meselelerle ilgilenmek için hazır sonuçlar ya da incelikli olmayan reçeteler sunmamaktadır. Aksine, herhangi birinin kendi yolunu bulması için kullanabileceği temel fikirler sunmaktadır. Dünyanın karmaşıklığının bilincinde olma ve ona hala açık bir fikirle bakma, uluslararası ölçekte düşünmek ve harekete geçmek için elzemdir. Açık fikir; insanlar arasındaki çatışmaları ya da farklılıkları veya sınırları ya da mesafeleri göz ardı etmek anlamına gelmemektedir. Bunun yerine açık fikir; bu çatışmaları, farklılıkları, sınırları ya da mesafeleri çok büyük ya da değiştirilmesi imkansız hale getirmeme sorumluluğunu dayatmaktadır. Buna dayanarak; her zaman, “açık fikirli bir gözlemci” olarak kalıp kalmayacağımıza ya da müdahale edip etmeyeceğimizi (tartışmamıza) karar vermek zorundayız.
 
            Açık fikrin bir özelliği, eylemlerinizin başkaları açısından sonucunun ne olacağını sormaktır. Bu soru; diğer türlü saklı kalabilecek olan büyük uluslararası meselelere yönelik bir iç görü ve bakış açısı getirmektedir. Örneğin uluslararası göçü düşünün: sıklıkla doğanın değiştirilemez ve “bizim” payımızın olmadığı bir itici gücü olarak görülmektedir. -Açıklamayı, sorunu önemsizleştirmenin bir yolu olarak değil fakat gerekli yerlerde daha iyi bir çözümle gelebilmek adına- açık fikirli bakış açısından ilk sorumuz “bu konuda ne yapmalıyız?” değil “neden meseleler olduğu gibidir?” şeklindedir. Göç gibi bir konuya karşılıklılık ve bağlantılılık açısından bakmak iyidir. İlk olarak, açık fikirli uluslararası bakış açısı, Sahra altı Afrika’dan Avrupa Birliği’ne (AB) göçü bir kuraldan ziyade istisna ve bu göçün ölçeğini oldukça göreceli olarak göstermektedir: göçmenlerin çoğu bu bölgede kalmaktadırlar. Buna ek olarak, göçmenlerin sadece kendi anavatanlarında çok daha az özgürlüğe sahip olduklarını değil aynı zamanda özgürlük eksikliğinin bir kısmının, AB’nin kasıtlı ve kasıtsız olarak katkıda bulunduğu kısıtlama ve kurallardan kaynaklandığını görüyoruz. Uluslararası ticaret sistemi, sıklıkla, doğal kaynakların üretimine tek taraflı bir odak yaratmaktadır. Kısmen “Avrupa Kalesine” bağlı olarak; Afrika ülkelerindeki insanların güçlü, dengeli bir yerel ekonomi geliştirmelerini zorlaştırmakta, pek çoğunun daha iyi bir yaşam arayışında göç etmelerine neden olmaktadır.
 
            Açık fikir bununla birlikte, sadece başkalarını aktif olarak etkilemek istediğimizin değil aynı zamanda başkaları üzerindeki etkilerimizin sorgulanabilir olduğunun idrakına yol açmaktadır. Bu, çevre ve iklim söz konusu olduğunda açık bir biçimde gerçektir. Hollandalılar ihtiyaçlarını karşılamak için “Hollanda’yı beş kez tekrar kullanmaktadır”. Eğer ki herkes bizim yaşadığımız biçimde yaşasaydı beş adet dünya gezegenine ihtiyacımız olurdu[5]. Herkes için refahı mümkün kılmak adına ayak izlerimizi azaltmak zorundayız. Karşılıklılık ve empati size uluslararası sorunların farklı bir resmini bu şekilde vermektedir. Ve çoğu zaman uluslararası ölçekte düşünme, doğal olarak, uluslararası ölçekte harekete geçmeye yol açmaktadır.
 
Eve Yakın Bir Açık Fikir
 
            Uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmeye yönelik açık fikirli tutum, dünyayı bize açmaktadır ve bu tutum, bir mil kadar dahi seyahat etmeksizin, hem zihinlerimizi hem de içinde yaşadığımız alanı genişletmemizi mümkün kılmaktadır. Öte yandan açık bir fikre sahip olmak, daimi bir dengeleme eylemini kapsamaktadır. Sonuç olarak, bu ilk başta kolay görünebilmektedir ancak yakında baktığınızda, açık bir fikre sahip olmanın insana zor tercihler yüklediğini göreceksiniz. Örneğin, farklı düşünen insanlarla (etkileşime) bizi maruz bırakmaktadır. Bir yandan herkesin kendi iyi yaşam fikrini geliştirmesinde özgür olmasını istemekteyiz ancak öte yandan kendi ilerlemeci liberal görüşümüze ikna olmuş durumdayız. Sıklıkla (hem yabancı düşmanlığından hem de kökten dincilikten doğan) özgürlük ile inanç arasındaki bu gerilimi Hollanda’da görmekteyiz. Farklılıklar uluslararası çapta en az bu kadar büyüktür ve burada güç ve etki oldukça büyük bir rol oynamaktadır. Bu- bu makalenin üçüncü bölümünde daha fazlası yer alan- başka ülkelere müdahale etme sorularına yol açmaktadır.
 
            Uluslararası meseleler, bir birey olarak doğrudan etkilemek şöyle dursun, çoğu zaman tam olarak kavrayamayacak kadar büyük ve karmaşıktır. Ancak bu Temel Değerin ardındaki fikirler yine de uluslararası siyasetin alanından daha fazlasıdır; bu fikirler, insanlara kendi sınırlarının ötesini görmeleri için bir çağrıdır. Bu sınırlar mutlaka ulusal sınırlar olmak durumunda değildir; bunlar aynı zamanda kentsel ve hatta komşu sınırları da olabilmektedir. Uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme inancıyla bağlantılı olan açık fikirlilik ayrıca kaçınılmaz bir biçimde sorumluluklarla birlikte anılmaktadır. Örneğin kendini başkasının yerine koyma sorumluluğu. Ancak daha belirgin bir biçimde, örneğin, mültecilerin daha iyi bir geleceği hak ettikleri inancı ile günlük yaşamlarımızda bununla ilgili gerçekten bir şeyler yapmamız arasında da bir denge bulmak durumundayız. Ya da diğer insanları hesaba katma ve kendi öz çıkarlarını unutmak arasında. Aynı zamanda tüm kültürlerin teoride eşit olduğunu düşünmek ve en yakın arkadaşınla yeni doğmuş çocuğunu sünnet ettirmesiyle ilgili hala sorun yaşamak da mümkündür. Ve genç kızımızın gece dışarıda olmaya izinli olması hakkındaki bir arkadaşımızın eleştirisi ile nasıl baş edebiliriz? Açık fikir, eylemlerinizin sonuçlarının başkaları için ne anlama geldiğini önemsemek anlamına gelmektedir. Kendi öz çıkarlarımıza dikkat ederken kendimize şunu sormalıyız: “Tercihlerimin başkaları üzerindeki sonuçlarını hesaba katarak istediğim bu mu?”
 
“Merak ve empati açık bir fikrin araçlarıdır.”
 
            Açık fikirle gelen his bazen de rayından çıkabilmektedir. Bu olduğunda insan, çelişkili bir biçimde, zihnini kapatmaktadır; örneğin; evde aşina olduklarını burjuva, geri kalmış veya aşırı nostaljik olarak reddederken egzotik yurt dışını tutkuyla kucaklarlar. Hong Kong’un arka sokaklarında yollarını nasıl bulacaklarını ya da Fransa veya İtalya’nın kırsal yaşamının ve folklorunun tadını çıkarmayı kesinlikle bilirler; ancak, kendi arkadaş çevrelerinde aşina olmadıkları geleneklere ya da düşüncelere burunlarını sokarlar çünkü “onlar; şehirde yaşayan ve çok para kazanıp pahalı şeyler almaya ilgi duyan bir genç, kasaba ve şehir dışında yaşadığı için aptal olduğu düşünülen bir kişi ve kırsal yaşam hakkında hiçbir şey bilmeyen şehirde yaşayan biri değildirler.” Dünya vatandaşı olmak, kendi öz mirasından kendini uzaklaştırmanı gerektirmemektedir. Bir başka deyişle, yabancı olana dair sevgi aşina olana karşı hoşnutsuzluğa yol açmak zorunda değildir.
 
            Yine de her zaman, evden uzak olanla eve yakın olan arasında bir gerilim mevcuttur. İkisi arasında nasıl tercih yaparsınız? Sınırlı kaynaklar dünyasında; neye zaman, para ve enerji harcadığımızı seçmek zorundayız. İlerlemeci liberaller; Afrika’da yeni doğmuş bir bebek için (gerekli olan) fırsatlara ya da Hollanda’da işsizlik ödeneği alan 55 yaşındaki bir kişi için (bilinen, oldukça pahalı) iş fırsatlarına yatırım yapmak arasında bilinçli bir tercihi nasıl yapmaktadırlar? Ve Hindistan’daki fakir bir çocuğa ne zaman (belki de hiç) “toplumun şimdi o kadar zengin ki ülkendeki varlıklı orta sınıfın sorununuzu düzeltme vakti geldi” deriz? Kalkınma işbirliğine ilişkin kamusal tartışmada etkinliğe odaklanılmasına rağmen, yüzeyin altında temel sorular yatmaktadır. Her ne kadar ilkesel olarak ilerlemeci liberaller çok yoksul ülkeler ya da insan haklarını ihlal eden yerler arasında bir ayrım yapmasa da hala bize bir şekilde yakın olanlara karşı tek vücut olduğumuzu hissetmemiz insan doğasından kaynaklanmaktadır. Bunda keyfi olan bir şey mevcuttur ama bu keyfiyet bu durumu daha az gerçekçi yapmamaktadır. Ancak açık fikir, ön yargıya karşı bir panzehir görevi görebilir. Ahlaki eşitlik, karşılıklılık ve bağlantılılık bağlamında burada ifade edilen düşünceler hazır cevaplar sunmamaktadır. Bu düşünceler; bu meseleleri gündeme almak ve sonrasında bunlar hakkında taraf seçmek için birer dayanak ve başvuru taslağı sunmaktadır. Neticede en önemlisi, uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme bir çözümü değil bir zorluğu ifade etmektedir.
 
“Açık fikirli olmaya çalışmak; paylaşılan hümanizm, karşılıklılık ve bağlantılılık dünyasını desteklemektedir.”
 
            Açık fikirli ol, büyük düşün, eylemlerinin en büyük etkiyi yarattığı yerde- gerekirse eve yakın bir yerde- harekete geç. Açık fikirli olmaya çalışmak; paylaşılan hümanizm, karşılıklılık ve bağlantılılık dünyasını desteklemektedir. Bu sadece buradaki insanların değil aynı zamanda başka yerlerdeki insanların yaşamlarını iyileştirmektedir. Örneğin, Danimarka’da sosyal güvenlik sorularının nasıl cevaplandırıldığını inceleyerek önemli dersler çıkarabiliriz. Ve Hollanda aynı cins evlilik yasası söz konusu olduğunda öncü bir devlet olduğu için dünyanın her yanındaki insanlar ve ülkeler üzerinde bir etkiye sahibiz.
 
            Bu ilk bölümde, bireysel açıdan, uluslararası ölçekte düşünmek ve harekete geçmek hakkındaki inancımızın temellerini tartıştık. Bir sonraki bölümde ilkesel olarak bu yaklaşımın gruplar ve topluluklar için ne ifade ettiğini inceleyeceğiz. Devlet dışı uluslararası alan da aynı zamanda daimi bir dengeleme eylemi kapsamaktadır ve çoğu zaman iki kötü arasında tercih yapmak durumunda kalırız. Bu durumda; ilerlemeci liberal uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme ideali; bakış açısı ve iç görü bakımından ne sunmaktadır?
 
KAMUSAL ALAN
 
            Günümüz dünyası, insanlar arasındaki sayısız uluslararası bağlantılarla tanımlanmaktadır. İnsanlar uluslararası ölçekte düşünüp harekete geçtiklerinde diğerleriyle- örtüşen ya da çatışan görüşlere sahip olanlarla- iletişime geçerler. İster öğrenci değişim programı, ister uluslararası ölçekte işletilen küçük bir iş, isterse de çevrim içi bir topluluk aracılığıyla olsun açık fikir ancak insanlarınbaşkalarıyla olan etkileşimleri aracılığıyla, birbirleriyle etkileşim halinde oldukları kamusal alanda test edildiğinde bir anlam ifade etmektedir. Etkileşim, karşılıklı olarak birbirini anlamayı harekete geçirebilmektedir. Farklı bakış açılarının keşfi ve bu bakış açılarıyla yüzleşme, insanların yaratıcı gücünü beslemektedir ve böylece bireysel özgürlük için önemli bir koşulu biçimlendirmektedir[6]. İnsanlar; ilk bölümde tanımlanan, kendi aralarındaki düşünceleri ve ikilemleri tartışmak zorundadırlar.
 
            Bu makalenin bir önceki bölümü, uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmenin neden tipik bir biçimde ilerlemeci liberal bir değer olduğunu detaylandırmıştır. Ahlaki eşitliğin, karşılıklılığın ve bağlantılılığın oldukça önemli olduğuna inanmamız nedeniyle nerede yaşarlarsa yaşasınlar bütün insanlar için bireysel özgürlük istiyoruz. Ve bu amaca açık fikirli olarak şekil veriyoruz. Uluslararası eylemlerin çoğu; insanlar, şirketler ve sivil toplum kuruluşları (STKlar) arasında gerçekleşmektedir. Bu bölümde açık bir fikre sahip olmanın bu aktörler söz konusu olduğunda ne anlama geldiğini tartışmaktayız. Bu makalenin son bölümü; farklı, oldukça etkili olan bir aktör- devlet- açısından uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmeyi ele almaktadır.
 
Uluslararası Ölçekte Düşünmek ve Harekete Geçmek Hakkında Karşılıklı Bir Konuşma
 
            Gerçek hayatta açık fikir, bir önceki bölümde gördüğümüz gibi, belirli gerilimlere yol açmaktadır. Söz konusu gerilimler hakkında karşılıklı konuşma, ilk olarak kamusal alanda gerçekleşmelidir. Bu; eğer insanlar- bireyler olarak ve eşit dayanak temelinde- inandıkları şeyleri savunmazlarsa imkansızdır. Örneğin; farklı bir yaşam tecrübesine ya da dine sahip biriyle tanışmak, neyin “iyi” ve “normal” olduğu hakkındaki diğer fikirlerle insanları tanıştırmaktadır. Belirtildiği gibi ilerlemeci liberallere göre herkes iyi yaşam hakkındaki kendi öz fikirlerini şekillendirme hakkına sahiptir. Ancak; hiç kimsenin tüm cevaplara sahip olmadığı vecizesi, kendi öz ilkelerinizi savunmamak için bir neden olmamalıdır. Aksine, kendi öz değerleriniz ve fikirlerinizi savunmanız ve de başkalarının fikirlerine hala açık olmanız ya da meselelerin mutlaka belirli bir biçimde olmak zorunda olmadığını kabul etmeniz mümkündür. Bir başkasının hatalı olabileceğini kabul etmeniz, bununla birlikte, öyle olduklarından emin olmakla aynı şey değildir. Bu, uluslararası sahnede hangi pozisyonun alınacağına karar vermek için olduğu kadar yerel sosyal meseleler için de geçerlidir.
 
            Uluslararası meselelerle ilgili karar vermede birincil sorumluluk siyasal alandadır[7]. İnsanlar, aynı zamanda “kendi aralarında insanlar” alanının bir parçasıdır. İster Polonyalıların, Romanyalıların, Bulgarların Hollanda’nın iş gücü piyasasına girmesine izin vermek hakkında olsun; ister yabancı istihbarat servisleri tarafından Hollanda’da yapılan özel yaşamın gizliliği ihlali hakkında olsun; ya da ister başka bir ülkeye yönelik askeri müdahale hakkında olsun, insanlar kendi aralarında bir şeyler hakkında ne kadar çok konuşursa hükümetin harekete geçmesi için o kadar çok baskı oluşacaktır. Hükümetin, toplumdaki duyarlılıkları dikkate alma derecesi değişkenlik gösterebilir; liberaller için ilke olarak siyasi konumlar sadece nüfusun kendisinden ortaya çıkabilir ve bu konumlar öncelikli olarak hükümet tarafından belirtilemez. Bu gözlem insanlara, kendi aralarında karşılıklı bir konuşma yapmaya yönelik büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Siyasi liderler ve topluluk liderleri ile örgütlerin de- başkalarının ne yapması gerektiğini belirtmemek ancak öncü olarak örneklerle yol göstermek ve toplumdan işaretleri toplamak (gibi)- sorumlulukları vardır. Liberal bakış açısından hükümet, bir tartışmada hiçbir zaman karar verici etmen olamaz ancak ilerlemeci liberal siyasetçiler- böylece, siyasi örgütlenmelerde birleşmiş olan bireysel vatandaşlar- karar verici etmen olmak zorundadırlar.
 
“Kendi aralarında insanlar bir grup ya da bir nüfus mudur? Bireyden başla!”
 
            İlerlemeci liberalizm insanların özgür olmasını ve birbirleriyle bağlantılı hayatlar yaşamasını istemektedir. Bizim için uluslararası ilişkiler alanındaki her bir düşünce burada başlamaktadır. Aynı zamanda, uluslararası bağlamdaki pek çok yansımanın öznesi “bir nüfustur”- yani bir grup insan. Bir nüfus, sıklıkla organik olarak görülmektedir. Nüfusun, tüm bileşenlerinin birbirine bağımlı olduğu bir vücuda benzediği ele alınmıştır. Bu görüş, ilerlemeci liberalizmin merkez ilkelerine tam zıt konumdadır. Uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmemiz insanlardan ya da milletlerden değil bireylerden başlamaktadır. Bizim gözümüzde ulusa gereğinden fazla saygınlık verilmiştir[8].
 
            Dahası, klasik ulus fikri ilerlemeci liberalizmle çatışmaktadır. Nihayetinde, klasik görüşte, ulus; ulusla uyumlu olması gereken bireyi hükümsüz kılmaktadır. (“Ulus önemlidir”) (vurgusunu yapan) muhafazakar ulus-devlet düşünürleri ve (“sınırlar yoktur”) (düşüncesine sahip) küreselleşme hayranları için dünya basit görünmektedir; ilerlemeci liberal, insanlar arasında farklılıklar olduğunu ve sınırlar ile mesafelerin gerçek olduğunu kabul etmektedir. Öyle ki, modern dünyada ulus devletlerin konu dışı olduğuna inanmamaktayız. Aynı zamanda bireyler her daim birden fazla kimliğe sahiptir. Bu; bireylerin “diğer” topluluklara katılabilir olması ve sınırlar ötesinde bağlantılar deneyimleyebilir olması gerektiği ancak kesinlikle, eğer istemezlerse, kendi “öz” ulusuyla sınırlandırılmaması gerektiği anlamına gelmektedir. “Bağlantılılıktaki özgürlük”, “hapsedilmedeki özgürlük”ten köklü bir biçimde farklıdır. Bu nedenle ilerlemeci liberalizm, bireyin özgürlüğünün en yüce iyilik olduğu inancına dayanarak, farklılıkları birbirine bağlamayı ve sınırları aşmayı istemektedir. Uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme (ilerlemeci) liberaller için, bireyin özgürlüğünün her zaman rehber ilke olması gerektiğini asla unutmamak adına, bir hatırlatıcı görevi görmektedir.
 
Uluslararası Ölçekte Harekete Geçme: Bireyler ve Örgütler
 
            Uluslararası meseleler hakkındaki bir kamu tartışmasının bir etkisi olmalıdır. Bu sıklıkla bireyler ve sivil toplum örgütleri arasında- yani kendi aralarında insanlar arasında- ve- uluslararası internet merkezli topluluklardan STKlara ve uluslararası spor zümreleri ve çok uluslu şirketlere kadar- pek çok farklı biçimde meydana gelmektedir. Bu uluslararası ölçekte hareket etmenin, geçtiğimiz birkaç on yılda yepyeni bir karaktere büründüğünü görüyoruz; “kendi aralarında insanların” kamusal alanı, mesela, elli yıl öncesinden daha farklı bir rol oynamaktadır. Günümüz sivil toplum biçimleri genellikle sınır ötesi bir karaktere sahiptir. Devlet dışı alanda artık, ulusal ve uluslararası olan arasında katı bir ayrım yoktur. Artan bir biçimde insanların paylaşılan çıkarlar ve değerler etrafında- nerede olduğu çoğunlukla önemli olmayan bir yerde- örgütlendiğini görüyoruz. Bunun önemli örnekleri; Uluslararası Af Örgütü, Plan International ya da Greenpeace gibi örgütlerdir. Bu örgütler öncelikli olarak; onlara uluslararası geçerlilik ve ses veren, onları destekleyen dünya genelindeki insanlar sayesinde var olmaktadır. Bu dünya tarihinde tamamıyla yeni olan bir şeydir. Bu sivil toplum örgütlerinin çoğu doğasında öncelikli olarak siyasi değildir ancak bireylerin, onlar aracılığıyla, uluslararası (ilerlemeci liberal ya da diğer) bağlılıklarını yönlendirebildiği iyi birer vasıtadır.
 
            Yani uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmenin ilerlemeci liberal yorumu şudur: bireyler arasındaki bağlantıdan ve bu bağlantı nedeniyle, herkes için bireysel özgürlüğü elde etmeye çabalamak ve bunu ilerletmek mümkündür. Farklı biçim ve büyüklüklerdeki örgütlerin ortak bir amaç etrafında birleşebildiğini görüyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’nden, birkaç ulus devletten, sivil toplum örgütleri ve bir yardım derneğinden meydana gelen, geniş çaplı uluslararası işbirliğine dayanan aşılama çabası buna bir örnektir. İnsanlar uluslararası alanda başka amaçlar için de, sıklıkla resmi olmayan ağlar ve internet ile, bir diğerini bulabilmektedir. Bunun bir örneği, hükümetler ve şirketlerin sosyal açıdan sorumlu olmasına yönelik baskı yaratan çevrimiçi dilekçe siteleridir.
 
“Uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmemiz insanlarla ya da uluslarla değil bireylerle başlamaktadır.”
 
            Bu olumlu örneklere rağmen; her uluslararası örgüt genel olarak dünya için, özelde de bireysel özgürlük için iyi haber değildir: bundan çok uzaktır. Bu açıdan en belirgin olanları sınırlara aldırış etmeyen ve uluslararası ağları, ilerlemeci liberalizmin uğruna mücadele ettiği her şeyle tam zıt bir biçimde bir hapis devleti yaratmak için kullanan uluslararası köktenci terör gruplarıdır. Onlar da uluslararası ölçekte düşünmekte ve hareket etmektedir ama eğer gerekirse güç kullanarak diğer bireyler üzerinde kendi iyi yaşam görülerini dayatmak için bunu yapmaktadırlar. Bu tür örgütlerin ideal kişisel özgürlükler için sundukları zorluklara, geniş anlamda, devletler tarafından karşı konulabilir (bknz: bu makalenin üçüncü bölümü). Ama bu, kendi aralarında insanlardan böylesi gruplara karşı toplumsal bir çağrı olduğunda başlamaktadır. İnsanlar kendi aralarında inançları hakkında güçlü bir biçimde dile getirdiklerinde ve köktencilerle kamusal bir tartışmaya girdiklerinde bunlar, yöneticilerin çalışması için destek sunmaktadır.
 
Uluslararası Ölçekte Harekete Geçme: Şirketler
 
            Maddesel zenginlikler, kişisel özgürlük için araçları ve koşulları sağlamaktadır. Hollanda, güçlü bir uluslararası yönelimi ve ihracata dayalı ekonomisi ile bir ticaret ulusudur. Ancak bu söz konusu olmasaydı da ilerlemeci liberal temel değerlerinden biri hala mevcut olurdu: uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme. Nihayetinde uluslararası ticaret maddesel zenginliği üretmek ve bölüşmek için mükemmel bir yoldur. Geçtiğimiz yüz elli yılda uluslararası ticaret, dünya genelinde zenginlikte eşi benzeri görülmemiş bir büyümeye yol açmıştır. Daha önce hiç dünya nüfusu bu kadar iyi besili, sağlıklı ve eğitimli olmamıştı; ve bu kısmen uluslararası ticaret sayesindedir. İdeal durumda şirketler zenginliği bir ülkeden diğerine taşımaktadır. Bir Hollandalı şirket, mesela, Vietnam’da bir fabrika inşa ettiğinde, orada iş yaratmaktadır[9]. Aileler bu maaşla geçinebilir, çocuklar okula gidebilir ve toplum daha da gelişebilir. Aynı zamanda Vietnam’daki fabrika, Hollanda’nın teknik bilgisi ve teçhizatını kullandığı için bu durum Hollanda’da zenginlik üretmektedir. Dahası bu yöntemle ürünler, bir Avrupa ülkesinde üretildiğinden daha ucuza mal edilebilir. Küreselleşme ve uluslararası ölçekte işleyen şirketlere karşı giderek büyüyen bir protesto döneminde, uluslararası ticaretin olumlu yönleri hakkında konuşmaya devam etmek ayrıca önemlidir. Adil ticaret, karşılıklılık ilkemizi örneklendirmekte ve herkes için eşit fırsata katkıda bulunmaktadır. Ve eğer tüm temel koşullar[10] sağlanırsa adil ticaret, her iki taraf için de maddesel zenginliği artırmaktadır.
 
            Bu, her uluslararası şirketin dünyadaki bireysel özgürlük için iyi bir haber olduğu anlamına gelmez. Örneğin büyük tarımsal mühendislik firmaları; fikri mülkiyeti ele alma biçimleri, uluslararası anlaşmaların tasarısındaki etkileri ve biyolojik çeşitliliği tehdit ettiği söylenen böcek ilaçlarını üretmeleri nedeniyle ciddi bir eleştiri almaktadır. Öte yandan, kısmen, endüstrileşmiş tarım ve şirketler nedeniyle dünyadaki açlık tarihinin en az seviyesindedir. Bu nedenle burada da bir gerilim görmekteyiz: denge bulmak kolay değildir. Nihayetinde, ilerlemeci liberaller küreselleşmedeki iyiyi kucaklayıp görse de gözlerimizi olumsuz yönlerine kapatmış değiliz.
 
            Buradaki söz konusu anahtar, her iki ülkede uluslararası ölçekte düşünen ve harekete geçen- örneğin, Nijerya ve Bangladeş’te petrol çıkarımı sırasında ya da tekstil fabrikalarında olanlara ışık tutabilecek- insanlardır. Böylece, buna açık olan Hollandalılar; sürece dahil olan taraflarca yaratılmış olan durumlara karşı daha iyi bir iç görü kazanabilirler. Bazen bu iç görü, belirli giysileri alma(ma) biçimine çevrilebilir. Kimi zaman bu oldukça dolaylı bir biçimde, örneğin bankaları ve emeklilik fonlarını daha fazla yatırım yapmamaları için ikna etmek adına yapılan gösteriler aracılığıyla, çalışmaktadır. Bu ise şirketleri farklı davranmaya itmektedir.
 
            Devletlerin de önemli bir rolü vardır. Bazen durumlar, bireylerin kurumsal işlemleri ortaya çıkaramayacağı şekilde olur. İşte burası devletin sorumlu olduğu yerdir. Etkin bir karşıt gücün örgütlenmesi için bireyler ve gruplar, güçlerinin (büyük) bir bölümünü başka bir otoriteye ya da temsili bir organa devretmektedir. Bu bir lobi grubu ya da bir birlik olabilir ama uluslararası alanda bu genellikle devlettir. Devletler (büyük, çok uluslu) özel örgütlenmelerin kuralına göre oynadığından ve bu kuralların bireysel özgürlüğün ilerlemesine yardımcı olduğundan emin olmak zorundadır. Bu konudaki ihtiyaç, vatandaşların çıkarlarının uzun süredir yetersiz temsil edildiği mali dünyada açıkça örneklendirilmiştir.
 
            Devletler; tercih özgürlüğünü temin etmek, yasa çıkarmak ve şirketlerin bu yasaya uyduğundan emin olmak zorundadır. Gerçek bir tercih özgürlüğü somut ve alakalı bilgiyi gerektirmektedir. Büyük şirketlerin birden fazla ülkede faaliyet göstermesi nedeniyle devletler, uluslararası işbirliğinde ve kararlarda ısrarcı olmak durumundadır. Tüm zincirlerdeki üretim süreçleri hakkındaki bilgi; tüketicilerin diğer ülkelerle olan bağlantılılıklarını davranışlarıyla ifade etmelerini mümkün kılmaktadır. Uluslararası bağlamda, şirketleri yasal açıdan ahlaki davranmalarına zorlamak zordur. Çoğu zaman mümkün olan şeyse şeffaflıktır. Şirketlerin ve taşeronlarının üretim süreçlerine ilişkin kamuoyu bilgisi[11], gerekirse kanunen istenmelidir. Vatandaşlar ve tüketiciler bu bilgiye adil bir durum değerlendirmesi yapmak ve tercihlerinden sorumlu olmak için ihtiyaç duymaktadır.
 
            Bölüm 1’de savunulan açık fikrin şekillenmesinin sayısız yolu vardır: uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme sivil toplum örgütleri arasında değil insanlar arasında ve aslında uluslararası ölçekte ticaret yaparak meydana gelmektedir. Bu şekilde; paylaşılan hümanizm, karşılıklılık ve bağlantılılık gerçekleşmektedir. İnsanlardan kaynaklanan uluslararası etkileşimin bu biçimi, uluslararası takasın ardındaki önemli bir güçtür. Kamusal alan aynı zamanda bir birey için uluslararası bağlılığını uygulamaya geçirmek adına en mükemmel alandır. Ve çoğu insan için faydanın yaratılması uluslararası ticaret aracılığıyladır. Böylelikle, uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme insanların, nerede yaşadıkları önemli olmaksızın, özgür olabildiği bir dünyaya katkıda bulunmaktadır.
 
            Her ne kadar uluslararası etkileşimin büyük bir bölümü devlet dışı seviyede meydana gelse de devletler arasındaki etkileşim dünyada büyük önem arz etmektedir. Devletler sadece güç kullanma tekeline ve vergileri artırma hakkına sahip değillerdir ayrıca, ilerlemeci liberal bakış açısına göre, bizi uluslararası alanda temsil etme sorumluluğuna da sahiptir. Netice olarak, uluslararası zorluklar uluslararası çözümleri gerektirmektedir. Devletlerin her yerde geçerli olan anlaşmalara varmak için diğer devletlerle birlikte çalışması oldukça önemlidir. Bu makalenin son bölümünde, Temel Değer olan uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçmenin devlete nasıl uygulanabileceğini inceleyeceğiz.
 
 
 
DEVLET
 
            Bağlantılılıktaki bireysel özgürlük, sadece kendi topluluğumuzda ve hatta ülkemizde başarılmamaktadır. Birçok uluslararası zorluğun, bireyler veya sivil toplum kuruluşları tarafından kolayca üstesinden gelinmemektedir. Bireysel devletler bile kendi başlarına her şeyi yapamamaktadır. İlerlemeci liberaller için insan hakları, uluslararası ilişkilerde en önemli rehber ilkedir ama bu yeterli değildir. Herkes için bireysel özgürlüğe, vatandaşlarının özgür olmasını mümkün kılan, işler olan devletlerin uluslararası düzenince hizmet edilmektedir. Bunun için uluslararası işbirliği elzemdir.
 
Uluslararası İşbirliği
 
            Yüzlerce yıldır uluslararası faaliyet, büyük ölçüde, devletler arasındaki etkileşimden oluşmaktadır. Bu elbette öncelikli olarak güç ve çıkarlarla ilgilidir ancak liberal bakış açısından da mantıklıdır: egemen devletler bireyi, özel hayatlarına ve tercih özgürlüklerine müdahale edilmesine karşı korumak zorundadır[12]. Devletler, bireylerin çıkarlarının savunucuları olarak tavır almıştır. Fakat zamanla, pek çok uluslararası zorluk, bireysel devletler tarafından üstesinden gelinmeyecek bir büyüklüğe ulaşmıştır. İşbirliğine bu nedenle ihtiyaç duyulmaktadır. Bu işbirliği; Birleşmiş Milletler (BM), NATO veya AB ama aynı zamanda Dünya Bankası ya da Gündeydoğu Asya Uluslar Birliği gibi uluslararası örgütler tarafından etkilenmektedir. İşbirliği aynı zamanda, uluslararası uzlaşı gibi daha az belirgin biçimlerde meydana gelmektedir. Serbest ticaretin küresel ekonomik sistemin en iyi dayanağı olduğuna yönelik (genellikle) dile getirilmeyen varsayım buna iyi bir örnektir.
 
            Önceki yüzyıllarda uluslararası karşılıklı bağlılık arttıkça, uluslararası sistemdeki salt devlet meselelerinin payı azalmıştır. Devletlerin yanı sıra, devlet dışı veya eyaletler arası işbirliği ortaklıkları da bunda önemli bir rol oynamaktadır. Devlet artık, uluslararası alanda tecrit edilmiş bir oyuncu değildir ve devletler devlet dışı aktörleri denetleme ve kontrol etme gücüne her zaman sahip değildir. Öyle ki dış politika artık salt bir güç politikası değildir; işbirliği mümkün ve gereklidir. Ulusal güvenliğin yanı sıra sosyoekonomik meseleler de günümüzün uluslararası ilişkilerinde önemli bir konudur. Bu durumu aynı zamanda ulusötesicilik de denmektedir. Son zamanlarda uluslararası sistem, tüm tarafların karmaşık bir karşılıklı bağımlılığıyla tasvir edilmektedir. Uluslararası sistem, geleneksel olarak, (birinin diğerine çarptığı toplardan oluşan) bir bilardo oyununa benzetilirken artık büyük bir ağ haline gelmiştir. Karşılıklı bağımlılığın büyük olduğu bir dünyada uluslararası kurumlar, bu karşılıklı bağımlılığı idare etmek için en iyi yoldur. Çok uluslu ortaklıkların pek çoğu, küçük ülkelerin kontrol edemeyeceği kadar büyük hale gelmiştir. Böylesi ortaklıklar belirli kurallardan memnun olmadığında nakit akışının yönünü değiştirmektedir. Bu durum ulusal hükümetlerin etkisini aşındırmaktadır. Uluslararası işbirliği bu davranışa karşı bir denge ağırlığı sunabilmektedir. Öyle ki, dünyadaki tüm ülkelerde olan bireylerin özgürlüğü, devletler birlikte çalıştığı takdirde güçlendirilebilir.
 
“Dünyadaki mevcut tüm çatışmalara rağmen uluslararası işbirliğinin kapsamlı ve çok yönlü sistemi, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir istikrar sunmaktadır.”
 
            Elbette ki devletlerin- bireysel devletlerin, en büyüğünün dahi, kendi başlarına uluslararası sorunların çokluğunu artık idare edemediği gerçeğine rağmen- (kısa dönemli) çıkarlarının (uzun dönemli) toplu çıkara baskın gelmesine müsaade etmesi hala söz konusudur. Bu, uluslararası işbirliği ağına baskı kuran bir çatışmaya yol açabilmektedir. Bu durumlarda bile, uzlaştırma çabalarının yürütülebileceği ve bilgi alışverişinin yapılabileceği uluslararası kuruluşların olması iyi bir şeydir. Ulusötesicilik mutlak anlamda; devletler arasında artık çatışma olmayacağı anlamına değil ancak bu çatışmaların öncelikli olarak askeri imkanlarla kararlaştırılmadığı anlamına gelmektedir. Çıkarlar, çatışmalar ve güç mücadeleleri her zaman var olacaktır ama tarihin bundan önceki hiçbir döneminde bu unsurlara bugün olduğu şekilde yön verilmemiştir. Bu, uluslararası işbirliğinin söz konusu etkisidir. Gerçekleştirmeye çalıştığımız karşılıklılık ve bağlantılılığı uluslararası işbirliği bu şekilde ilerletmektedir. Uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme görümüz, bu şekilde, gelecekte olabilecek değişikliklerden etkilenmeyen siyasete katkıda bulunmaktadır. Dünyadaki mevcut tüm çatışmalara rağmen uluslararası işbirliğinin kapsamlı ve çok yönlü sistemi, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir istikrar sunmaktadır. Elbette BM daha fazlasını yapsaydı ve daha kararlı davransaydı veya gelişmiş ekonomik güçler gelişmekte olan ekonomilere alan bıraksaydı daha iyi olurdu. Ancak mevcut olanın diğer bir seçeneğini- bazen, geçmişte bir şeyler yapmanın ağırkanlı yolunun her zaman büyük güçlerin (çok büyük ordularının) silahlı mücadele içine girmesi olduğunu- düşününce, nimetlerimizi saymak akıllıca olur. Bununla birlikte, uluslararası uzlaşı ve işbirliği ancak en güçlü devletler sorumlu davrandıklarında ve diğer devletler düşüncesiz askeri maceralara girişmediğinde işe yaramaktadır.
 
            Böylesi bir ulusötesi durumda egemenlik, pek çok farklı biçimde açıklanabilen karmaşık bir kavramdır. Bazen egemenlik; sadece nihai yargı yetkisine, nihai onama hakkına veya hükümetin en alt seviyesinde bazı şeyleri dayatma gücüne sahip olmaymış gibi görünmektedir. Ama önemli meselelerde etkisiz ve hatta güçsüz idareye yol açtığında egemenliğin değeri nedir? Bu durumda hala egemen misinizdir? Bizim gözümüzde bir devlet; başkaları ya da (erişilemez) bir ekonomik özerkliğin gücü tarafından dayatılan sınırlamalar olmadığı için değil ama tüm- hem iyi hem kötü- kararlarını dış durumlardan veya başkalarından etkilense dahi verdiği için egemendir. Geçmiş yüzyıllarda egemenlik, vatandaşlarından göreceli olarak oldukça yüksek bir meşruiyete sahip olan ulus devletlere bağlıydı. Her ne kadar egemenliğin açık bir fikirle algılanması gerektiğini (ve endişelendiğimiz kadarıyla ulus devletin değiştirilmez olmadığını) varsaysak da egemenliğin dikkatle ele alınması gerekmektedir. Egemenliğin geniş kapsamlı devri, kamusal tartışma aracılığıyla savunulmalı ve meşrulaştırılmalıdır.
 
            Uluslararası nitelikte olan tavrımız mutlak anlamda, tek bir küresel süper devlet için- bazı siyasi karşıtların iddia ettiği gibi- bir talebe yol açmamaktadır. Uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme, otomatik olarak diğerleriyle birleşmek anlamına gelmemektedir. Bununla birlikte uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme diğerleriyle çalışmak anlamına gelmektedir. Ulus devletlerin, aynı zamanda yerel ve bölgesel hükümetlerin, kendi elzem görevlerini yerine getirdikleri karmaşık ve farklı bir siyasi örgütlenme arayışındayız. İlerlemeci liberallere göre, sonuç olarak, uluslararası ilişkilerdeki her bir tercih, bireysel özgürlük idealine hizmet etmek zorundadır. Kimi zaman, gereğinden fazla yapılan uluslararası düzenleme bu özgürlüğün üzerinde baskı kurmaktadır. Bu nedenle, küresel sorunların küresel çözümler gerektidiği gibi, yerel sorunların yerel ölçekte ele alındığını fark etmek iyidir.
 
            Devletler arasındaki ilişkiler değiştirilmez değildir. Bunu, örneğin, AB üyesi devlet kavramında- Avrupa’daki bütünleşme sürecinin, devletler arası örgütlenmenin bir üyesi olmaktan daha fazlasını ifade ettiği bir süreçte- görmekteyiz. AB üyesi devlet, kendi egemenliğini tamamen yeni- geleneksel 19. yüzyıl ulus devletinden oldukça farklı- bir biçimde yerine getiren bir devlete evrilmiştir. Bu devlet, egemenliğini diğerleriyle diyalog içinde yerine getirmektedir. Ulusal egemenlik “paylaşılmaktadır” çünkü giderek artan karşılıklı bağımlılığın ulusal egemenliğe üstün geldiği; çoğunlukla ulusal çıkarın, paylaşılan bir Avrupa çıkarıyla örtüştüğü bilinci mevcuttur. Bu otomatik olarak, ulus sonrası bir düzende yaşıyor olduğumuz anlamına gelmemektedir; bir AB üyesi devlet de ulusal sınırlara sahiptir ve kendine özgü hedefleri ve çıkarları vardır. AB üyesi devletler arasında- daimi diyaloğun, “olası” çıkar çatışmalarını yönetmek ve başka yöne çevirmek için “sıradan” uluslararası işbirliğinden daha fazla ve daha çetin yöntemler sağladığı- bir çeşit “orta dereceli bölge” ortaya çıkmıştır. Üye devletler arasındaki bu orta dereceli bölge, öz çıkarla paylaşılan çıkar arasında hareket etmek için bir alan sunmaktadır. Somut olarak, örneğin, Hollanda’nın Almanya ve aynı zamanda Slovenya ile olan ilişkisi, Hollanda’nın ABD veya Fas ile olan ilişkisinden daha büyük çaplı bir kurumsal karşılıklı bağlılık ile betimlenmektedir. AB üyesi devletler arasındaki bu orta dereceli bölgenin ortaya çıkışı, egemenliğin ve egemenliğe dair düşüncenin daimi olarak evrildiğini göstermektedir. İlerlemeci liberaller için en önemli şey; uluslararası karşılıklı bağlantılılığın, sonuç olarak, kuruma değil bireye hizmet etmeye (devam etmek) zorunda olmasıdır[13]. İsterse belediye, bölge, devlet ya da Birlik hakkında konuşuyor olalım; tüm bu “yüksek otoriteler”, bireyin özgürlüğüne katkı sağlamak zorundadır. AB kurumlarının acilen demokratikleşmeye ihtiyacının olmasının nedeni de budur.
 
İnsan Hakları
 
            Gezegenin her bir yanındaki herkes için özgürlük elde etme çabamız, en iyi ve en doğrudan biçimde insan hakları aracılığıyla ifade edilmektedir. Söz konusu haklar- yaşama hakkı ve ifade özgürlüğünden adil yargılanma hakkına kadar- bireyin değerinin tanınmasını korumaktadır[14]. Bizim için insan hakları büyük ölçüde, paylaşılan hümanizm ve ahlaki eşitlik kavramlarına dayanmaktadır.
 
“İnsan hakları ve uluslararası hukuk arasındaki gerilim en iyi uluslararası işbirliği aracılığıyla çözülmektedir.”
 
            Aynı zamanda, diğer ülkelere müdahale ederken çok dikkatli olmamız gerektiğini deneyimlerimizden biliyoruz. Her ne kadar devlet otoritesi kesin bir biçimde insan hakları ihlallerinin teminatı olmasa da en azından bir bağlantı noktası sunmaktadır. Devlet gücünün azaldığı yerde insan hakları ihlalleri artmaktadır ve sonrasında bununla ilgilenmek için bir otorite kalmamaktadır. Dış müdahalelerle devlet otoritesinin istikrarsızlaştırılmasından mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Devletlerin hakları uluslararası hukukta ifade edilmektedir ve uluslararası hukukun en önemli ilkelerinden biri müdahale etmemedir.
 
            Ancak yine, bu sefer insan hakları ve uluslararası hukuk arasında, gerilim ortaya çıkabilmektedir. Neticede, uluslararası müdahalenin haklı görüldüğü durumlar kesinlikle mevcuttur. Uluslararası işbirliği bu gerilimi çözüme kavuşturmak için en iyi yöntemdir. Uluslararası topluluğun, kontrol edilmiş bir güç kullanımı aracılığıyla bir anlaşmazlığı çözüme kavuşturmaya karar vermesinin haklı bir temele dayandırılabileceğine inanıyoruz. Bununla birlikte, bu ilke olarak, uluslararası hukuk kapsamında bir yetkiye- bir başka deyişle, ilkeli bir barış yanlılığı değil ama uluslararası anlaşmazlıklara yönelik barışçıl çözümler bulma çabasına- sahip olmalıdır. İlerlemeci liberalizm ayrıca askeri caydırıcılığa karşı değildir ama bu caydırıcılık mutlaka ulus devlet tarafından yapılmak zorunda değildir. Uluslararası işbirliği, askeri meseleler alanında da tercih edilebilirdir. Bu nedenle, bir sosyal liberal parti olarak D66 her zaman NATO’nun ve AB savunma örgütüne yönelik çalışmanın taraftarı olmuştur.
 
            Uluslararası müdahale meseleleri hakkında açık fikirlilikle bir düşünce oluşturmak için devlet egemenliği ile insan hakları arasında var olabilecek gerilimin bir tür ikiyüzlülük olmadığını anlamak önemlidir. Çoğunlukla çatışan ilkeler söz konusudur ve karmaşık bir uluslararası gerçeklik, kolay bir cevap sunmamaktadır. Bu ikilem- ve bununla nasıl başa çıktığımız- daha geniş çapta bilinir hale gelseydi, çok yol katederdik. Uluslararası ölçekte düşünüp hareket ettiğinizde, çatışan değerler ve çıkarlarla karşılaşmanız kaçınılmazdır. Diğer bir seçenek, çoğunlukla “etrafına duvar ör” veya “etrafımıza duvar ör” (Hollanda’da bu sıklıkla set biçiminde anlaşılmaktadır) gibi deyimlerle ifade edilen soyutlama taraftarı düşüncedir. Bu duyarlılık kimi zaman anlaşılabilirdir ama bu, ilerlemeci liberalizmle yakından ilişkilendirilmiş söz konusu ilkelere- bağlantılılığın bir ürünü olan açık fikre, tüm insanların ahlaki eşitliğine ve karşılıklığın önemine- zıt konumdadır.
 
            21. yüzyılın başlarında, devlet egemenliği ve bireysel kendi kaderini tayin etme arasındaki gerilim pek çok biçim almıştır. Uluslararası müdahaleler artık askeri müdahalelerle sınırlandırılmamaktır ve küreselleşme ile ulusötesicilik nedeniyle ayrıca (içinde devlet dışı uluslararası örgütlerin giderek artan bir biçimde etkili olduğu) bir ekonomik boyut; (içinde ulusal yasama ile çatışabilecek şekilde uluslararası hukukun yasal gücünün yavaşça genişlediği) bir yasal boyut ve (içinde, örneğin, Çin tarafından verilmiş kararların ABD’deki iç politikanın üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu) bir siyasi boyut kazanmıştır.
 
            Geçmiş on yıllardaki nispeten çok sayıda insani müdahaleye rağmen, tarihsel olarak, devlet egemenliği neredeyse her zaman insan haklarına galip gelmiştir[15]. Özellikle Soğuk Savaş’ın sonundan bu yana insan hakları, uluslararası politikada daha önemli bir yer edinmiştir; bu gelişmenin devrimsel olduğu söylenebilir. Aynı zamanda, müdahale etme kararı hala devletler arası seviyede alınmaktadır. Çoğu zaman devlet egemenliği; uluslararası ilişkilerde belirleyici faktördür, bireysel insanların korunması değildir.
 
“Egemen devletin en önemli sorumluluğu; vatandaşlarını soykırıma, savaş suçlarına, insan hakları ihlallerine ve etnik temizliğe karşı korumaktır.”
 
            Neyse ki 21. yüzyıl, bir devletin egemenliğinin mutlak bir hak olmadığını, aynı zamanda sorumluluklar da getirdiğini kabul etme eğilimi göstermektedir. Egemen devletin en önemli sorumluluğu; vatandaşlarını soykırıma, savaş suçlarına, insan hakları ihlallerine ve etnik temizliğe karşı korumaktır. Eğer bir devlet bu sorumluluğa uygun yaşamazsa, uluslararası topluluk devreye girmek zorundadır. Geniş çaplı insan hakları ihlalleri ve savaş suçları durumunda müdahale etmek adına uluslararası topluluğun önceki başarısızlıklarına[16] bir yanıt olarak ortaya çıkmış bu düşünce, “Koruma Sorumluluğu” ilkesinde ifade bulmuştur. Bu koruma sorumluluğu, uluslararası toplumun eylemlerini meşrulaştırmak adına (destekleyici bir) ilke olarak birkaç kez genişletilmiştir[17]. Bu itibarla, devletin davranışlarında gözlemlenebilir bir değişim- insan haklarının, egemenlik ilkesinin katı yorumu üzerine galip geldiği ya da daha iyi bir söylemle insan haklarının, egemenlik kavramının önemli bir bölümünü oluşturduğu değişen bir düşüncenin neden olduğu değişen davranış- mevcuttur. Böylece, özünü söz konusu insan haklarında bulan ilerlemeci liberal özgürlük görüşü güç kazanmaktadır.
 
            İnsan haklarının tek başına bir çatışmaya (müdahaleyi) meşrulaştırmak yeterli bir sebep değildir. Eğer öyle olsaydı, bireyleri baskılayan her ülkeye müdahale meşrulaştırılırdı. Trajedi şu ki, uluslararası toplum müdahale etmeden önce insan hakları ihlallerinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Dahası, insan hakları ihlalleri sıklıkla sadece bir müdahale sonrasında artmaktadır. Ve müdahaleye çoğunlukla; askeri faaliyetlerin sebep olduğu sivil kayıpları, masumlara yönelik ekonomik zarar ya da kaosta serpilen müsamahasız ideolojilerin beslenmesi gibi istenmeyen yan etkiler eşlik etmektedir. Müdahale her söz konusu olduğunda, bu müdahalenin durumu iyiye mi yoksa kötüye mi götüreceğini kendimize sormak zorundayız. Bu itibarla, uluslararası ölçekte düşünmemiz ve harekete geçmemizin uyandırdığı temel soru şudur: Bir devlette insan haklarını o devletin istikrarını da tehdit etmeden nasıl güçlendirebiliriz? İlerlemeci liberaller için; ülkelerdeki bireylere (örneğin, baskıyla mücadele eden gruplara) yardım etmek, siyasi hedeflerimizi- onları dışarıdan dayatmak yerine aşağıdan yukarıya ve içeriden- gerçekleştirmenin daha iyi bir yoludur. İnsan hakları ihlalleri hakkında devletlerle karşı koymak da etki yaratmaktadır.
 
            Kalkınma işbirliği, tüm dünyadaki insanların bireysel özgürlüğünü korumak ve ilerletmek için elzemdir. Hollanda bunu tek başına yapamaz ama, karşılıklılık ve eşit fırsatlar elde etme çabasına yönelik çağrıyla, Hollanda’nın başrol olması gerektiğine inanıyoruz. Dünyanın fakir bölgeleri geçtiğimiz on yıllarda önemli değişimlerden geçmişlerdir. Yüz milyonlarca insan büyük bir fakirlikten kaçmışlardır ve gıda güvenliği, sağlık hizmetleri, eğitim ve ekonomik kalkınma alanlarında pek çok ülkece büyük bir ilerleme kaydedilmiştir. Bin Yıl Kalkınma Hedefleri büyük çaplı bir başarı olmuştur. Ancak henüz orada değiliz. Çünkü, herkes için fırsat eşitliği isteyen ilerlemeci liberaller olarak, oldukça az fırsata sahip olanlarla dayanışma[18] içinde olmak zorundayız. Geçmişteki kalkınma sonuçlarıyla ilgili hayal kırıklığını, kalkınma yardımı bütçesini kesmek için bir bahane olarak kullanmıyoruz. Bu hayal kırıklıklarından dersler çıkarıyoruz. Bu nedenle kalkınma yardımlarının daha da günümüze uyarlanması önemlidir. Aynı zamanda, kalkınma işbirliğinin ahlaki yönleri hakkında bir kamuoyu tartışması yapmalıyız. Daha önce belirtildiği gibi Hindistan’daki fakir bir çocuğa ne zaman “toplumun şimdi o kadar zengin ki ülkendeki varlıklı orta sınıfın sorununuzu düzeltme vakti geldi” deriz? Uluslararası işbirliğinin etkinliğine odaklanılmasına rağmen, temel ahlaki sorular da mevcuttur. Egemen ülkelerin kendi vatandaşları için bir sorumluluğu olabilir, ancak daha zengin ve daha güçlü insanların da dünyanın yoksulları ve güçsüzleri için bir sorumluluğu vardır.            
 
            Karşılıklılık ilkesine başvuruyoruz. Ancak insan haklarının, bazen onlar için uluslararası hukuku bir kenara bırakabileceğimiz (ve dolayısıyla başka bir devletin egemenliğini ihlal edebileceğimiz) kadar önemli olduğunu düşünürsek, teoride bunu tersine çevirmek de mümkün olmalıdır. Bir başka deyişle, örneğin, insan hakları adına Çin'in Hollanda'ya insani müdahalesini ne zaman kabul etmeliyiz? Ya da daha ılımlı bir biçimde ifade edersek: eğer başkalarına (örneğin, Mısır'daki demokrasi eksikliği veya Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ölüm cezası hakkında) ders vermek istiyorsak, başkalarının bizim hakkımızda (örneğin, Hollanda’da mültecilere yönelik insanlık dışı muamele hakkında) söyleyecek bir şeyleri olduğunda da açık fikirli olmalıyız. Bir diğer şekilde ifade edecek olursak, karşılıklılık aynı zamanda kendi egemenliğimiz için de sonuçlar doğurmaktadır. Böylece tüm cevaplara sahip olmamayı nesnel bir biçimde uygulamış bulunmaktayız: diğerleri kör noktalarımızı gösterebilir ve kendi ülkemizdeki ilerlemeci liberal hedeflerimizi gözden kaçırmamızı engelleyebilir.
 
            Bunu bu makalenin 1. Kısmında söyledik: Temel Değer olan uluslararası ölçekte düşünme ve hareket etme ve bu temel değerle birlikte gelen açık fikir, bir ilerlemeci liberal için, birden çok çatışan unsurun dikkate alınması gereken nihai bir dengeleme eylemidir. Uluslararası eylem söz konusu olduğunda, bu çatışan unsurlar şu şekildedir: İnsan hakları geniş çapta ihlal edilmekte midir? Müdahale bir araç olarak, bir ülkenin kendi kaderini tayin etme hakkı hesaba katıldığında çok mu güçlüdür yoksa hiçbir şey yapmamak kabul edilemez bir adaletsizlik mi yaratmaktadır? Mutlak bir Koruma Sorumluluğu var mıdır? Müdahale bir fark dahi yaratabilir mi? İlerlemeci liberal, bu soruların mutlak bir kesinlikle cevaplanamayacağını görmektedir. İnsan haklarının ahlaki temelleri, gerçekçi orantılılık faktörünü gözden kaçırmadan, ilerlemeci liberal adalet anlayışının da temelleridir.
 
            Karşılıklılığımızı, bağlantılılığımızı ve ahlaki eşitliğimizi hayata geçirdiğimiz açık fikirliliğimiz, insanların nerede yaşadığına bakmaksızın siyasi anlamda herkes için özgürlük elde etme çabamızda bize yardımcı olmaktadır. Uluslararası ilişkiler söz konusu olduğunda bu, yalnızca devletler arası siyasete odaklanmayan küresel bir sistem arayışına yol açmaktadır. Bu arayışı, uluslararası işbirliğini ve devlet dışı örgütleri vurgulayarak yapıyoruz. Bu ulusötesi dünya bir karşılıklılık unsuru taşımaktadır. Bunun sadece başka yerlerdeki insanlar için iyi olmadığına, aynı zamanda uzun vadede kendi özgürlüğümüze de katkıda bulunduğuna inanmaktayız.
 
SONUÇ
 
            Belirtildiği gibi, bu makale hazır çözümler sunmamaktadır. Bu makale okuyucuların; sahip oldukları inançlar için her zaman iyi sebeplere sahip olmaları, açık fikirli olmaları ve onlarla aynı fikirde olmayan insanlarla sohbet etmeye devam etmeleri için bir çağrıdır. Ancak bu makale, dünyanın neye ihtiyacı olduğu konusunda siyasi bir görüş oluşturmak adına tutunulan araçlar sunmaktadır. Dünyanın her yerindeki bireyler için bağlantılı olma özgürlüğü hedefine dikkat eden ilerlemeci liberal, insan haklarına vurgu yaparak uluslararası işbirliğini savunmaktadır. Bunu, saflığından değil, başkaları ve kendimiz için yapılacak doğru şeyin bu olduğuna dair sarsılmaz inancından hareketle yapmaktadır. Farklılıklarımıza rağmen, ortak insanlığımızla birbirimize bağlı olduğumuza dair (yurt içinde ve yurt dışındaki) siyasi muhalifleri ikna etmek durumundayız. Herkes bunu apaçık bir biçimde görmemektedir. Siyasi alanda; kalkınma işbirliğinin, geniş kapsamlı Avrupa işbirliğinin ve farklı görüşlere sahip olanların hoşgörüsünün yararlılığı ve gerekliliği konusunda giderek daha fazla şüphe duyulmaktadır. Çelişkili bir biçimde, uluslararası ölçekte düşünme ve hareket etmeye yönelik çağrı, dış gelişmelerin iç tartışmaları her zamankinden daha fazla etkilediği günümüzde, 25 yıl öncesine göre daha fazla ispat gerektirmektedir. Hangi uluslararasıcı konumu savunmamız gerekiyorsa da sonuçta bu gelişmeler (kısmen) burada açıklanan tartışmalara ve düşüncelere dayanmaktadır.
 
            Aynı zamanda uluslararası bir tutumun, yabancı olan her şeyin iyi olduğu veya küçük nüfusumuzun tüm dünyanın refahından ve huzurundan sorumlu olduğu anlamına gelmediğini kendimize hatırlatmak da bir o kadar önemlidir. Sınır ötesi düşünme- ister coğrafi, ekonomik, kültürel isterse idari sınırlardan bahsediyor olalım- artık sınırların olmadığını düşünmekle aynı şey değildir. Dahası, uluslararası ölçekte düşünme ve harekete geçme ile birlikte gelen açık fikir, bu sınırları görmezden gelmeden başa çıkmanızı sağlamaktadır. Farklılıklar güzeldir, çünkü hayata ve dünyaya renk verirler. Dünyanın neresinde olursa olsun; geçmişi, inancı, cinsiyeti veya cinselliği ne olursa olsun her insanın farklı olma özgürlüğüne sahip olmasını istiyoruz. Bu özgürlüğü herkes için elde etmeye çabalıyoruz çünkü hepimiz farklıyız.
 
 
 
 
 
 
[1] Hiç kimse tüm cevaplara sahip değildir demek gerçeklik diye bir şeyin olmadığı ve böylece gerçeklik hakkında tartışmamıza gerek olmadığı anlamına gelmemektedir. Bununla birlikte en iyi toplumun, insanların özgürlük içinde ve şiddet olmaksızın “doğru” ve “iyi” olanı tartıştığı bir toplum olduğu sonucuna götürmektedir. Böylesi bir toplumda kendi düşüncelerimizi ifade etmemize izin verilmektedir (ve bunları ifade etmemiz sıklıkla istenmektedir) ancak bunu, tartışmasız ve kesinlikle haklı olduğumuzu varsaymamamız gerektiğini bilerek yapmaktayız. Bu konuda daha fazlası için bknz: “İnsanların Kendi Gücüne Güvenme” (Hans van Mierlo Vakfı / D66 Kalıcı Program Komitesi, 2009).
 
[2] Bu arada, herkes elbette tam tersini yapma hakkına sahiptir. Bu yine de söz konusu kişinin kabul etmek zorunda kalacağı sonuçlara sahip olma eğilimindedir.
 
[3] Pozitif ve negatif özgürlük terimleri Isaiah Berlin tarafından, “İki Özgürlük Kavramı” adlı makalesinde, meşhur edilmiştir.
 
[4] Bu aynı zamanda çözümlerin, gelecekte olabilecek değişikliklerden etkilenmeyen bir nitelikte olması gerektiği anlamına gelmektedir çünkü aynı zamanda gelecek nesillerle olan bir bağlantılılık da söz konusudur. Daha fazlası için bknz: “Sürdürülebilir ve Uyumlu Bir Toplum İçin Çalışma”. (Hans van Mierlo Vakfı, 2013). 
 
[5] Ekolojik ayak izinin tam olarak saptanması hakkında oldukça fazla tartışma mevcuttur. Söz konusu net sayı 4, 5 veya 6 olsa dahi burada değinilen nokta için bir şey fark etmemektedir.
 
[6] Farklı düşünen insanlar arasındaki etkileşimin aynı zamanda çatışmaya yol açabileceği aşikardır; bu durum, bu makalede daha önce ele alınmıştır. Burada kasıtlı olarak diğer görüşü vurgulamaktayız.
 
[7] Her ne kadar günlük dilde bazen birbirlerinin yerine kullanılsa da “siyaset” ve “hükümet” arasında oldukça büyük bir farklılık mevcuttur. Siyaset, özünde, vatandaşların kamu yönetimini etkilemek için çalışmalarıdır. Hükümet ise kamu yönetimini idare eden devletin bütün organlarıdır.
 
[8] Yeri gelmişken ulusların, bir ulus olmanın ne anlama geldiği algısının, sürekli olarak değiştiğini fark etmek oldukça faydalıdır. 1950’lerdeki ortalama bir Hollandalı, erken dönem 21. yüzyıl Hollandalı öz imgesinde kendisini güçlükle tanıyabilecektir. Dahası, uluslar geniş ölçüde 19. yüzyılda- çoğu insan öncelikli olarak şehirleri, köyleri ya da bölgeleri ile tanımlandığı bir zaman diliminde hükümet ve toplumsal elitler dil politikaları, eğitim ve zorunlu askerlik hizmeti aracılığıyla tek biçimli bir ulus resmi çizdiğinde- “icat edilmiştir.” Öyle ki uluslar, kaçınılmaz “doğal” olaylar değillerdir. Günümüzde ulusların varlığı ne kadar gerçek olsa da bir zamanlar ulusların “faaliyete geçirildiği” gerçeği; ulusların, insanlar arasındaki bağlantıların ifade edilmesi için tek yol olmadığını göstermektedir. Bu makalede daha önce belirtildiği gibi, “insanlar etnik kimliklerinden, cinsiyetlerinden, dinlerinden, ırklarından ve tüm bunların toplamından daha fazlasıdır.”
 
[9] İhracat yapan Hollandalı şirketlerin ezici çoğunluğunun, her ne kadar büyük şirketler tarafından yapılan ihracat toplam ihracatın %40’ını oluştursa da, küçük ve orta büyüklükte şirketler olduğunu bilmek güzeldir. Yine de, ithalat ve ihracat sektörünün tamamıyla büyük ortaklıkların idaresi altında olduğu fikri doğru değildir.
 
[10] Örneğin; ticaret engellerinin kaldırılması, piyasa şeffaflığının sağlanması ve yeni işler için ulaşılabilir bir kredi imkanı.
 
[11] Elbette ki bu ulusal yasamada, örneğin çalışma süresi ve güvenlik tedbirleri aracılığıyla, mümkündür.
 
[12] İlerlemeci liberaller (demokratik olarak meşrulaştırılmış ve denetime tabi olan) devlete, bireysel özgürlüklerin koruyucusu olarak büyük bir önem atfetmiştir. Bu makaleden açıkça anlaşılmalıdır ki söz konusu bu devlet bir ulus devlet olmak zorunda değildir. Dünyadaki sorunların büyük çoğunluğu küresel ölçüde ele alınmalıdır. BM gibi bir dünya örgütünün, iklim değişikliği ve küresel salgın gibi sorunlar söz konusu olduğunda geniş çaplı bir otoriteye sahip olması gerektiğini düşünmekteyiz. Bununla birlikte, kamu gücünün demokratik olarak meşrulaştırılmasının gerekli olduğuna inanmaktayız. Ve bu, ulus devleti gerekli kılmaktadır.
 
[13] Bu konuda daha fazlası için bknz: “Avrupa, özgürlük için bir ön koşul”, Hans van Mierlo Vakfı 2014.
 
[14] Bu konuda ayrıca bknz: “Temel Haklar ve Paylaşılan Değerleri Muhafaza Etme”, Hans van Mierlo Vakfı 2014.
 
[15] Egemenlik ve insan hakları arasındaki gerilimin arkasında, ekonomik çıkarlar da sıklıkla arka planda rol oynayarak, değerlendirmeyi daha da zorlaştırmaktadır.
 
[16] Örneğin; 1994’te Ruanda’da ve 1995’te Bosna’da.
 
[17] Örneğin; Kenya’da (2007/2008), Fildişi Sahili’nde (2011) ve Libya’da (2011).
 
[18] Arzuladığımız dayanışma bireyler arasında ve en fazla ülkeler arasındadır. Uluslararası dayanışmanın sosyal demokrasilerde aldığı biçim olan sınıf dayanışmasının peşinden gitmiyoruz.
 
Toplam blog
: 46
: 361
Kayıt tarihi
: 21.03.12
 
 

Halk Sağlığı Profesörü, Kamu Yönetimi ve Avrupa Birliği Uzmanı   ..