Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İnançlarım, takıntılarım, endişelerim, şüphelerim, korkularım...

İnançlarım, takıntılarım, endişelerim, şüphelerim, korkularım...
 

Yazımın başlığını görüyorsunuz. Daha sürüp gidiyor aslında ama, ne de olsa bir ‘başlık’ sadece. Kısa olması gerekiyor ya. Anlayacağınız ruh halim pek iyi değil şu günlerde.

Yaşım kırka dayandı. Çoluk çocuk büyümeye başladı. Haliyle gençlik havası rahatlığı kalmadı kafada. Takıntılarım artıyor, şüphelerim şüpheleri doğuruyor. Yaşlılık mıdır, yoksa çocuklarıma bırakacağım dünyanın hiç de hayal ettiğim gibi olmayacağını görmenin tecrübesi ve endişesi midir bilmiyorum. Anlamanın bir tek yolu var, bunları sizinle paylaşmak. Bakalım bende mi bir şey var, yoksa gerçekten yaşlanıyor muyum siz karar verin.

Evet, 20 yıl önce hiç üzerime alınmadığım ama, şimdiki kabuslarım şöyle:

- Hava kararınca dışarı çıkamıyorum, korkuyorum. Dışarıda olan çocuklarımsa eğer, bu korkunun ve endişenin tarifi yok sözlüğümde,

- Yaşadığımız şehirlerdeki yapılaşmaların sıradanlığına, çirkinliğine, bütün şehirlerin bu haliyle birbirlerine benzemesine, özgünlüklerinin yitirilmesine kızıyorum, gelmiş geçmiş emeği geçen bütün yerel ve genel yönetimlere her gün beş vakit höykürüyorum,

- Din, töre, namus, terör cinayetleri ile gördüğüm, duyduğum bütün cahilliklere öfke kusuyorum, bu cehaletle yürüdüğümüz gelecekten endişe ediyorum.

- Bir elinde cep telefonu ile konuşurken diğer eliyle araba kullanmaya çalışanları görünce deliriyorum. Onlara potansiyel katil gözüyle bakıyorum. Her gün sadece bu nedenle 3-5 kaza atlatmayı artık sindiremiyorum. O telefonları sürücülerin(!) arabalarının egzozuna sokmayı düşünüyorum,

- Mahkemelerin yıllarca sürmesi, insanların mağdur edilmesi, kaba kuvvetin hüküm sürmesi beni korkutuyor ve delirtiyor,

- Hastaneler, okullar, üniversiteler başta olmak üzere, tarihte görülmemiş bir kadrolaşma harekatının yürütülmesini ve her şeyi sessizce izleyen muhalefeti gördükçe hüzünleniyorum, kendimi boşlukta ve yalnız hissediyorum,

- Grip olduğum için gittiğim özel hastanede 52 çeşit tahlil yapılmaya kalkışılmasına öfkeleniyorum, sistemi bu hale getirenlere inancımı sıfırlıyorum,

- Ülkenin taşını toprağını satarak ekonomiyi düzelttiklerini savunanlara inananları da kınıyorum. Evdeki eşyalarını satarak geçinimini sağlayan bir ailenin, eşyalar bitince ne hale geleceğini göremeyenleri gördükçe ürperiyorum,

- Taraf gazetesine taraf olmakla, Türkiye’yi içten parçalama çalışmalarına taraf olmanın aynı anlama geldiğine inanıyorum. Daha da ağır olarak bu gazetenin CIA tarafından yönlendirildiğini düşünüyorum. Bu konuda takıntı ve saplantı derecesinde şüphelerim var ve bu yüzden paranoyak dahi olabilirim,

- İmzası gerçek olsun sahte olsun, bir tek kişinin 1 milyon kişilik bir kurumu temsil edemeyeceğine inanıyorum. Bir hastaneden bile heyet raporu alacağın zaman en az 7 uzman doktorun imzası olmazsa belgeye bir kağıt parçası gözüyle bakılıyor. Kaldı ki, askeri bir kurumda sıradan bir planın, yazışmanın, talimatnamenin altında en az kaç rütbeli subayın imzası olması gerektiğini, bu ülkede askerliğini yapmış her insan bilir. Böyle bir olayı çekinmeden, utanmadan gündeme taşıyanları ve takipçisi olanları dehşetle izliyorum. Atatürk’ün gençliğe hitabesinde söyledikleri sık sık aklıma geliyor ve endişelerim büyüyerek çoğalıyor,

- Bu bağlamda, askerin sindirilmeye, halkın gözünden düşürülmeye, komuta kademesinde kargaşa yaratılıp güçsüzleştirilmeye çalışılmasının, Cumhuriyet’in en büyük güvencesi ve koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bitirmeye yönelik tezgahlar olduğuna inanıyorum. Çünkü, İran örneğinde görüldüğü üzere, bir noktadan sonra artık halk isyan etse bile, arkanızda ordu gibi silahlı güçler olmayınca taş ve sopayla özgürlüğünüzü geri alamıyorsunuz,

- Ve bu ülkede yaşamak artık bana endişe veriyor. Bu satırları yazmak bile beni tedirgin ediyor, korkuyorum. Muhalif olmak, aykırı düşünmek, başına ne geleceğini bilmemekle eşdeğer olmaya doğru gidiyor. Kendimden olmasa da ailem için korkuyorum,

‘Beğenmiyorsan çek git’ diyenlere ise diyeceğim şu ki; ülkemi onların ellerine bırakmamak için sonuna kadar savaşmaya hazırım. İnançlarım, korkularım, endişelerim ülkem için savaşmama engel değil ve olamaz da. Bu ülke Kurtuluş Savaşı ile özgürlüğünü kazanmak için iki neslini feda etmiş. Bir daha olmaz ve olamaz diye bir şey yok.

Evet, sizce ben paranoyak mıyım, yoksa sizin gibi sinmiş bir şekilde ülkesini endişeyle izleyen biri mi?

Hoşçakalın.

 
Toplam blog
: 41
: 671
Kayıt tarihi
: 11.02.07
 
 

1972 doğumluyum ve bir bankacıyım. Hayatım boyunca en büyük hayalim bir yazar olmaktı. Ama, Türkiye'..