Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '09

 
Kategori
Bilim
 

İnançta da doğal seçilime yol açan teori; Evrim

İnançta da doğal seçilime yol açan teori; Evrim
 

Türkiye’de muhafazakârlık bir üst sınıfa atlıyor ve başına “yeni” sıfatını eklemeye başlıyor. Bunun en belirgin işareti ise karşıtı olduğu şeyler arasındaki farklılaşma. Evrim Teorisi, bu farklılaşmanın temel başlıklarından birisi.

Evrim Teorisi, dinlerin her dönem, en ciddi karşı duruş gösterdikleri konulardan birisi oldu. Hıristiyanlık ve onun temsilcileri bu konuda başı çekti. Katolik Kilisesi, genelde gösterdiği katı ve tutucu tavrı, gerek evrim teorisine, gerekse de teorinin sahiplerine göstermekten çekinmedi.

Hıristiyan dininin temsilcileri için evrim teorisi (ya da kendi inançlarına karşı ortaya çıkan her bilimsel veri) ile savaş, özünde tanrının varlığı ya da yokluğu üzerinden yapılan bir tartışma değildi. Aslında dünya hakkındaki her sorunun yanıtını vermenin sağladığı mutlak iktidarın korunmasına yönelik bir çabaydı. Eğer kendi inanç söylemleri dışında, bir başka kanaldan insanlığın zihnindeki sorulara daha ikna edici yanıtlar verilecek olursa, enginizasyon sistemi, ya da Avrupa’da her kurum üzerinde iktidar sahibi olma pozisyonu kaybedilebilirdi. Kilise bu savaşı, büyük bir hasarla kaybetti. Avrupa kıtası geniş ölçüde laik yönetim sistemlerine sahip oldu.

Evrim teorisi ve din savaşı, günümüzde en şiddetli hali ile Amerika Birleşik Devletleri'nde yürüyor. Amerikan muhafazakârları, hızla değişen dünyada, kendi inançlarının bekası ve cemaatlerinin bir arada tutulabilmesi adına, evrim teorisini direnç noktası olarak seçmiş durumdalar. Ve bu direnç neredeyse ABD’nin kuruluşundan bu yana devam ediyor.

Bu direncin, dünyada bilimsel araştırmanın, bilimsel gelişmenin en fazla olduğu ülkede gerçekleşmesi ilk başta garip geliyor insana. Ancak fiziğin basit bir kuramı, sosyal yaşamda da kendisini gösteriyor. Her kuvvet (gelişme) direncini de beraberinde getiriyor. ABD’de de muhafazakârlar ve liberaller arasındaki en ciddi çatışma noktalarından birisi evrim teorisidir. Teorinin karşıtları her yıl Amerikan Yüksek Mahkemesine, Evrim teorisinin okullarda okutulmasının yasaklanması için başvurmalarına karşın, şu ana kadar mahkemelerden olumlu bir sonuç alamadılar. Hatta Amerikan Yüksek Mahkemesi, 1987 yılında verdiği aksi bir kararla, yaradılış teorisinin, evrim teorisinin alternatifi olarak okullarda okutulmasını, laik eğitim sistemine aykırı bulunarak engelledi. ABD’de her yıl mahkemelere taşınan, okullarda evrim teorisinin okutulmaması ya da yaradılış inançlarının da okutulmasına yönelik tartışmalar devam ediyor. Ancak muhafazakar eyaletlerdeki yerel uygulamalar dışında, Amerikan genel hukuk düzeninde bir başarı kazanabilmiş değiller.

Daha önce bahsettiğim üzere, inanç ve evrim teorisi arasındaki bu çatışma, bir yaratıcının varlığı ya da yokluğu üzerinde yürüyen bir tartışma değil. Elbette evrim teorisini savunanlar arasında bir yaratıcının olmadığını ya da olmasına ihtiyaç olmadığını söyleyenler var ve yine elbette onların da haklı olma olasılıkları mevcut. Ancak teori doğrudan böyle bir anlam taşımıyor. Aksine aslen inançlı bireyler içinde teori ciddi açılımları beraberinde getiriyor. Her ne kadar Amerikan mahkemelerine yönelik bir aldatmacanın bir parçası da olda, akıllı tasarım iddiası bu açılımlardan birisi. Akıllı tasarım söyleminin gelişmesi bile, inançlarda da bir evrimin, gelişmelere ayak uydurmak adına gelişen doğal seçilimin var olduğunun bir kanıtı aslında.

Evrim teorisi, bilimin doğayı ve onun gelişimini anlama çabalarından en ileriye gideni. Dünya üzerinde canlı yaşamının gelişimi hakkında bu teoriden daha ikna edici bir bilimsel söylem yok. Teori her ne kadar sağlam bir omurga üzerine otursa da, elbette henüz birbirine sorunsuz eklemlenen parçalardan oluşmuş değil. Ama içinde tarih barındıran her bilimsel dal gibi, büyük olasılıkla evrim teorisi de hiçbir zaman, tam, eksiksiz ve kati bir geçmiş tarifi barındırmayacak. Buna karşın, dünya üzerinde var olmuş ve halen var olan türlerin oluşumu, gelişimi, çeşitlenmesi ve tercihleri hakkındaki tek bilimsel açıklama olma unvanını her zaman sürdürecek.

İnançla, evrim teorisi arasındaki çatışma büyük olasılıkla, inancın dünyanın hızlı değişimi karşısında toplumların sığındığı çatı olma vasfını taşıdığı müddetçe devam edecektir. Bu karşı duruş, insanlar arasında yıkıcı gelişmelere karşı ortak bir muhafazakar kimlik var yaratacaktır. Bunun adı da Amerika'da ""neo conservation" /"yeni muhafazakarlık"tır.

Ancak inançların kendilerini bir üst sınıfa taşıyabilmelerinin yolu, büyük olasılıkla evrimle barışmalarından geçecektir. Örneğin geçenlerde, İngiliz Kilisesi olan Anglikan Kilisesi Darwin’den özür dileyen bir metin yayınladı. Katolik Kilisesinin yeni başkanı olan Papa’nın da evrim teorisine ilgi gösterdiği biliniyor.

Evrim teorisi, dünyanın varoluşundan itibaren, canlı yaşamının oluşumunu ve gelişimini tarif etmeye çalışan bir teori. Ne evrim teorisi ne de diğer bilimler, evrenin oluşumundan öncesine dair bir söylem üretmezler. Bilim, evrenin ve dünyanın kanıtlanan fiziksel ve biyolojik kurallar çerçevesinde kendi başına var olabileceğini dile getirebilir, dünyadaki yaşamın başka bir güce ihtiyaç duymadan oluşabileceğini ispatlayabilir. Ancak bunun, bir yaratıcının varlığını ya da yokluğunu ispatladığını ifade edemez. Çünkü evrenin varolmasından önceki en kısa zaman diliminde, hareketi başlatan bir iradenin varlığı konusunda bilimin söyleyebileceği bir şey yoktur. İşte o nokta, bilimin sınırından çıkar ve insanın kendi bilinci ve yüreği ile cevap vereceği sınırlara girer.

Evrim teorisi, bu nedenle inançların yaratıcısını da statik bir dünya var edebilen bir noktadan çıkarıp, değişken bir yaşamı ve inanılmaz olasılıklardan mükemmel sonuçlar oluşmasına imkân veren bir sistemi var eden bir tasarımcıya dönüştürebilir. Elbette eğer ki bir yaratıcı varsa.

Bu nedenle, inanç kurumlarının, antibiyotik direncinden, kimyasallara karşı direnç gösterebilen böceklere, tarım toplumunda kent toplumuna geçişle yeni bir bünye geliştiren insandan, yine o süreçte ortaya çıkan alerjenlere kadar her an varlığını ispatlayan evrimi, karşılarına almaları, dini daha inanılır kılan bir durum değil elbette.

Türkiye muhafazakârları, ne yazık ki çatışma sahnesine her zaman ki gibi geç dâhil oldular. Ve büyük olasılıkla gelişmiş dünyada olmuş ve bitmiş tartışmaları bir kez daha seyretmekle yetineceğiz. Ancak bizim ülkemizde küçük bir sorun var. O da bilimsel altyapının, gelişmiş dünya kadar topluma ve onun kurumlarına sirayet etmemiş olması. Bu çatışmanın ilk sahnesinin eğitim kurumları değil bir bilim kuruluşu olması da bu seviyenin basit bir göstergesi.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..