Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '07

 
Kategori
Siyaset
 

İnkilap kanunları

İnkilap kanunları
 

Yasama Organı


Mevcut Anayasa'mızın 174. Maddesi aynen aşağıdaki gibidir:

"I. İnkilap Kanunlarının Korunması:

Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkilap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:" (devamı en sondadır)

En etkili ve yetkili makamlarda bulunan şahısların sık sık, Atatürk İlke ve İnkilaplarına bağlı olduklarını haykırarak söylediklerini duyarız. Aşağıda yapmaya çalıştığım karşılaştırmaları okuduğunuzda, ifade edilenlerin, "ne kadar doğru olduğu" konusunda sanırım, bir kanaate varabileceksiniz.

174. Madde, "İnkilap Kanunları, Anayasa'ya aykırı olarak anlaşılıp yorumlanamaz" diyor. O zaman biz, kanunların Anayasa'ya aykırı olup olmadıklarını bakmayacağız. Uygulanıp uygulanmadıklarını anlamaya çalışacağız:

"1- 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu:

Madde 2 - Şer'iye ve evkaf vekaleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler maarif vekaletine devir ve raptedilmiştir.

Madde 5 - Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisatı umumiye ile müştegil olup şimdiye kadar müdafaai milliyeye merbut olan askeri rüşti ve idadilerle sıhhiye vekaletine merbut olan darüleytamlar, bütçeleri ve heyeti talimiyeleri ile beraber maarif vekaletine raptolunmuştur.... "

Anlaşıldığı üzere 430 sayılı yasa ile bütün okullar, Milli Eğitim Bakanlığı'na devir ve raptedilmiştir. Kanunun çıkışından bir yıl sonra ise, ek bir madde ile askeri liseler tekrar, Milli Savunma Bakanlığı'na devredilmiştir. Yani kanun, taa o zaman, yapıcıları tarafından delinmiştir.

Daha sonraki yıllarda, Milli Eğitim Bakanlığı dışında, sair kurum ve bakanlıklara bağlı bir sürü okulumuz olmuştur. İşin özü, Tevhid-i Tedrisat Yasası'nı bizatihi devlet takmamıştır. Ancak, 26.01.2006 tarih ve 5450 sayılı kanun sayesinde, (askeriye ve emniyet dışındaki) bütün okullar, milli eğitime bağlanabilmiştir. Bu son duruma göre bile, tedrisatta tevhit (yani eğitimde birlik) yoktur. Çünkü hali hazırda eğitim tekli değil, çokludur.

"2. 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun:

Madde l - Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve mahalliye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedirler. Türkiye halkının da umumî serpuşu şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet men eder."

Eğer daha önce kanun maddesini okumadıysanız, yasa ile gerçek hayatımızın ne kadar zıt olduğuna şaşırmışsınızdır. Burada, milletvekillerinin, bütün devlet memurlarının ve hademelerin şapka giymek mecburiyetinde olduğu ifade ediliyor. Çevrenizde, bu zorunluluğa uyarak şapka giyen vekil, bürokrat, yüksek mahkeme yargıcı, akademisyen, memur görüyor musunuzr? Mesela, vali ve kaymakamlar şapka giyiyor mu?

Bu kanunu, 174. madde ile zaptu rapt altına alan, 1982 Anayasası Komisyon Başkanı, hukuk profösörü merhum Orhan Aldıkaçtı şapka takar mıydı? Sağlığında hiç şapkalı gördüğümü hatırlamıyorum. Belki kışın, başı üşümesin diye kullanmıştır. 1982 Anayasa'sını kabul eden, Danışma Meclisi Üyeleri'nin şapka iktisası alışkanlıkları var mıydı? Sanmıyorum. Şimdi, hiç bir Allahın kulunun uygulamadığı bu kanunu, korumayıp ta kendi haline bıraksak ne olur?

Şimdi gelin hep beraber Türk Ceza Kanunu'na bir bakalım

MADDE 222. - (1) 25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.

Demek ki neymiş? Şapka kanununa muhalefet edenlere iki aydan altı aya kadar ceza verilirmiş. Bu ülkenin efendileri, uysa da uymasada her şeye kılıf bulmakta mahirdirler. Onlar kanunun, "memurin ve müstahdemin .... şapkayı giymek mecburiyetindedirler, " kısmını görmezler. Çünkü bu kısım kendilerine dokunmaktadır. Ama "umumi serpuş şapka olup buna aykırı bir alışkanlığı hükümet meneder, " kısmına gelince gözleri açılır. Onun için fes, külah, sarık, takke giyen bir çok kişi, kendini devlet sayanların zılgıtını yemiştir.

Bu gün, "hukuka saygı isteyenler" de zamanında, hukukun kendilerini hep haklı çıkardığı büyüklerimizin torunlarıdır. Onlar yargıya da yargıca da hep güvenirler. Çünkü bilirler ki, yasalar ve uygulayıcıları onlara asla ihanet etmez.

"3- 1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun:

Madde 4 - ..... 1928 senesi kanunuevvelinin iptidasından itibaren türkçe hususi veya resmi levha, tabela, ilan, reklam ve sinema yazıları ile kezalik türkçe hususi, resmi bilcümle mevkut, gayrı mevkut gazete, risale ve mecmuaların türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir." Aksine davrananlar için, yukarıda zikrettiğimiz TCK.nun 222 maddesinde altı aya kadar ceza öngörülmüştür de... kim umursamıştır? (Önemli Not: Söz konusu TCK 222 madde 13 Mart 2014 günü Resmi Gazete'de yayımlanan 6529 Sayılı kanunla yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak dayanağı olan inkilap kanunları hala anayasa koruması altındadır.)  

Madem devrim yasalarını umursamama, bir teamül haline gelmiştir o zaman, W li, Q lü, X li, & li reklam ve işyeri tabelalarını asanlara hürmet göstereceğiz. Çünkü onlar, Türk harfleri ile yazma mecburiyetini iplemeyerek, kanuna karşı şanlı bir direniş gösteriyorlar. Bir de hem Q klavye kullanıp, hem ulusalcılık yapanlar var. Hani şu Tuncay Bey'in mitinglerinde Atatürk devrimlerine ve laikliğe bağlılık yemini edenler... Onları yadetmeden geçersek haksızlık yapmış oluruz.


Enteresan bir bilgi daha vereyim de, yukarıdakilerin savunacak bir delili olsun. Harf devrimi 1928 yılında yapılmasına rağmen, arapça yazılı kağıt paralar, 1937 yılına kadar tedavülde kalmıştır. Yeni harfli banknotlara ancak bu yıl geçilebilmiştir. Bence yakın tarihimizi, çok iyi ve doğru olarak bilmemiz gerekiyor. Birbirimizi yememek için tabi.

"4- 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;

Madde 1 - Ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlariyle anılırlar."

İşte size, en aşağıdan en yukarıya kadar, hiç bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının aklına bile getirmediği bir İnkilap Kanunu daha. Alın ve tepe tepe uygula-ma-yın. Mahkemedeki hakim, dairedeki bürokrat, meclisteki vekil ve sıradan vatandaş dahil hangimiz bey, beyefendi, hanım, hanımefendi, paşa kelimelerini kullanmıyor?

"5- 3 Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun:

Madde 3 - Türkiye'de bulunan türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekkülleri ile münasebetli kıyafet ve alametlerini ve lavazımını taşımaları yasaktır."

Atatürk, modanın nelere kadir olduğunu, gençlerimizin Amerikan askerleri gibi traş olup, onların kıyafet ve alametlerini taşıdıklarını görse acaba ne yapardı? Amerikan trafik plakaları, Amerikan bayraklı tişörtler, Amerikan kulüp simgeleri vs... Görüp adını bilmediğimiz, henüz görmediğimiz nice alamet ve levazımın, yasağa rağmen taşınır olduğu herkesçe malumdur.

1982 Anayasası'nı hazırlayan 15 kişilik ekip, iyi eğitim almış kalabalık Danışma Meclisi Üyeleri, "Türk toplumunu, çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, " İnkilap Kanunları'nı 174. madde ile koruma altına almışlardır. Fakat bu koruma, yasaların hayata geçmesini sağlayamamış, üstelik kimse de bunu umursamamış ve umursamamaktadır.

En koyu devrimcilerin bile, bu konuda hiç bir sıkıntısı yoktur. Sanki bütün İnkilap Kanunları hayata geçmiş gibi rahattırlar. Arada bir, İmam-Hatip'lerin Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na aykırı olduğunu söyleyenler çıkar, fakat diğerlerine laf etmek biraz sıkar. Bu kadar açık ihlalin yaşandığı bir yerde, Atatürk İlke ve İnkilaplarına bağlılıktan söz etmek, ancak aymazlık ve münafıklıkla izah edilebilir.

Bizde, "en akıllımız değirmene yoğurt öğütmeye gider" diye bir tabir vardır. Profösörlerimiz, hukukçularımız, vekillerimiz, memurlarımız ve yazarlarımız şapka kanununu biliyor, fakat şapka giymiyor. İcraatta hiç umursanmayan İnkilab Kanunları, lafa gelince önem kazanıyor ve "kutsal metin" muamelesi görüyor.

Merhum Özal, "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" demişti de kıyamet kopmuştu. Devrim Kanunları delinmek bir yana, kevgire döndü de kimsenin gıkı çıkmıyor. Çünkü hepimiz bu milli gühahın içindeyiz. Yani teşekkül halinde, kanunlara karşı suç işliyoruz. Allah rızası için büyüklerimiz, şu işi bir düzene soksunlar da hepimiz, bu ikiyüzlülükten ve bu ağır vebalden kurtulalım.

(174. maddenin devamı)
1. 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;

3. 30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;

4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü;

5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;

6. 1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;

7. 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;

8. 3 Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun.

Resim:
www.caytv.com.tr/rize.cay.tv/haber_detay/?119...

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..