- Kategori
- Haber
İnsanı ilk terkeden korku

Üstgeçitvermez
Bugün akşam sularında, Eskişehir yönüne doğru yol alırken (Ortadoğu Teknik Üniversitesinin (ODTÜ) önünde) trafik oldukça yoğunlaştı. O saatlerde genellikle yoğun olması gereken yön Kızılay istikametiydi. Önce korna sesleri duyuldu, ardından siren.
Yağmur vardı. Üstgeçit vardı. Polis vardı.
Sirenleri çalan ambulansın içinden fırlayan sağlık görevlileri vardı.
Islanmış gazete parçaları.
Hafif esen bir rüzgar.
Endişeli insan suratları vardı.
Daha ne yoktu ki; akşam yorgunluğu, evde bekleyenlerin huzursuzluğu, birçok anne vardı, bir dolu baba.
Hafif esen rüzgarla kenarlarından başlayarak dalgalanan yağmurdan ıslanmış gazetenin altında, gazetenin altında, belki de umutlarını üniversiteye yatırmış bir genç, gazetenin altında geleceklerini üzerine yatırdıkları bir gencin annesi ya da babası, gazetenin altında bir perçem saç, iki göz, iki ayak….
Gazetenin altı vardı. Yazılar neredeyse yağmurdan silinmeye başlamıştı. Gazete vardı. Akşamdı. Beklenecekti. Bekleyeni vardı. Gazetenin üzerindeki resim solmaya başlamıştı.
Her kimse bekleyeni vardı.
Yalnızdı. Islanıyordu.
Yalnızdı. Korkmuyordu.
Doruğa ulaşırken ürperti, insanı ilk terk eden korku oluyordu.
Kimdi?
Ne önemi var.
Vardı.
Hiç görmediğim “bir insanın” kaza sonucu gerçekleşen ölümünü paylaşmak istedim.
Ankara’da yağmur var.
Üzerine çıkılması bile cambazlık gerektiren, mühendislik gerektirmeyen “üst geçitvermezler” var.
Müteahhitler var.
Belediye Başkanları var. Ölüm arabaları, yol çizgileri; rüzgar var Ankara’da rüzgar.
Eleştirilemezler var.
Ankara var.