- Kategori
- Kitap
İnsanlar ürettikleriyle değer kazanırlar
Bir Erhan GÜNAY baş yapıtı daha....
DÜŞÜNSEL GÜCÜN YANSIYAN İZLERİ...
Milaslı Emekli Başsavcı Avukat Erhan Günay, dün büromuza kadar zahmet ederek, yanılmıyorsak 53üncü kitabı olan “Düşünsel Gücün Yansıyan İzleri” isimli yeni kitabını taktim etti bize. 342 sayfalık kitap, son derece titiz bir baskı tekniğiyle , Milas Basım Sanayi Renk. Tan. Hiz .Bil .Sis .Paz. Tic .Ltd. Şti. tarafından basılmış . Kitabın basım ve yayımını üstlenen, başta müessese sahibi Nazmi Doğru olmak üzere, baskı vs. uğraşta emeği geçenlere de bir teşekkürü var Sayın Günay'ın kitabın ilk sayfasında.
Bu eseri okuduktan sonra, izlenimimizi sizlerle paylaşacağız elbette.Bir başlangıç olarak, bu ilk yazımızda Değerli yazar'ın kitaba yazdığı “Sunuş”u getirelim öncelikle bilgilerinize.
“Felsefi, edebi ve sosyal söylemler, akıl gücünün yansıttığı kıvılcımlardır, yansıdıkça insanlığı, tüm evreni seyrettirir. Bazen biri, çağlara dar gelen yaşamın türlü gerçeklerini tıpkı bir yanardağın püskürttüğü lavlar gibi, ilkel düşünceleri yakıp yıkarak insanlığın uygarlaşmasına hizmet eder.
Beyin gücünün doruğunda gezinen bu düşünsel yansımalar, bir çağın diğer bir çağa sunduğu yaşam armağanları, bu alemden göçenlerin yaşayan nesillere bıraktığı kirlilikten arınmış katıksız birer mirastır. “Düşünür, yeniden düşünen, düşünülmüş olanların asla yeterince düşünülmediğine inanan kimsedir” (P.Valery) sözünden esinlenerek Milas yerel basında yayınlanmış düşünce ve fikirlerimin bir köşede yitip gitmesine razı olamazdım.
Kitabın içeriğindeki konu dağınıklığı bana daha güzel ve içten göründüğü için tasnife üşendim. Bir çiçek fidanlığında dağıtıma hazır demetlenmiş çiçeklerin görüntüsünden ziyade, bir parkta gelişi güzel serpişip, açıveren çiçeklerin manzarası bana daha çekici geldi. Düşünsel gücün kalıplaşmış düzeni yerine, değişik beyinlere yansıttığı ahenklerin etkisine inananlardanım. İnsanın değeri, yaşantısında ürettikleriyle ölçülmelidir. Verimsiz tarla, sahibini yorgun düşürür, sevilmez. Meziyet görüntüde değil, özde gizlidir. Ancak bu gizlendiği yuvadan ayna olup yansıdığı anda onun değeri fark edilir. “Benim mesleğim, tüm düşündüklerimi yazmaktır” diyen Voltaire gibi, imkân ve güç elde, insaf ve hak vicdanda olunca, çağcıl nesillere iyilik etmek, ardıl nesillerce iyi anılmak kadar güzel bir şey var mıdır? Doğurgan olmayan kısır beyinlere hapsedilmiş bilgi, uygarlaşmaya yabancı olmaz mı ?
Yıllarca bunca yazmama rağmen, kendi benliğimi ve insan kişiliğini hâlâ anlayabilmiş, kavrayabilmiş değilim. Oysa “Kendimizi, ötekini iyi anlayarak algılayabiliriz”. (P.Ricoer) sözünde saklı gerçeğin dürtüsüyle benim de, insanlık düşünce alemi için bir ırgat gibi uğraş verdiğime tanıklık edecek böylesi bir yapıt bırakmak hakkım değil mi? İnanç ve fikir ahlakı çökünce toplumsal kirlenme kapıya dayanmaz mı? Gerçekten, kendi aklının kıvılcımlarını fark edenler, bir ateş yakmadıkça hep titrerler. Hak ve hakikat yolunda akıl güneşi perdelenerek iz aranmaz, yol yürünmez. Oysa güneş giren nemli odada insan üşüdüğünün farkında olmaz. Unutulmasın ki, yığınları peşi sıra sürükleyenler , ancak alkışlanacak iş yapanlardır. Arı balıyla, insan eseriyle övünmelidir.