Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

İntihar öncesi bir mektup mu?

İntihar öncesi bir mektup mu?
 

Bazı insanlar vardır umarsız, kafaya takmaksızın bir şeyi, arsızlığa vurup işi, yüzsüzlüğün dikalasını pişkinlikle yapabilen..

Bazıları, çare arayışlarının sonuç vermeyişi ile umutsuzluğa kapılıp, kâh silahla, kâh ilaçla ya da bir yerden salarak kendini boşluğa, kurtulacaklarını sanırlar eylemi yapana dek. Pişman olsalarda uçarken boşlukta, geri dönüş olmadığını görüp ‘tüh’leniyorlar mı? Bilinmez..

Birilerine göre "Bazıları için umut hiç susmayan bir kuştur" başka birilerine ise "Umut fakirin ekmeği ye memet ye!"

Kimi evlerde her şey düzendedir. Sıkıntı yaratmak için eşler, zıttırıktan sebepler ardına sığınarak huzur bozma operasyonuna girişir. Bu provokasyon ardında ilgi çekmek vardır, ya da seks, ya da tatil, araba değişimi, kürk... Kimi evlerde o sebeplere gerek kalmaksızın gerçek huzursuzluk gelip çöreklenir. Eşlerde, çocuklarda, aile büyüklerinde; hepsinde bilinmez bir el gırtlak sıkıp konuşmalarını bile engeller.

- Nasıl geçti bugün?
- Ehh. Hep aynı. Sen ne yaptın?
- Ben de öyle. Aynı şeyler...
...
Sessizliği TV nin sesi bozar çoğunca ve
- Ben yatıyorum, iyi geceler
- "Sana da.." ile biten bir gece ardından, yatağa giden de, oda da kalan da çığlıklar eşliğinde kavga etme duygusunu bile yitirmiştir. Her şey boşluk içinde ve sessizlik.. "Fırtına öncesi sessizlik" der beyaz perdede oyuncu replikleri buna..

Aylardır bitmek bilmez vaadler vardır, inandırıcılığını yitirdiğinin farkında olmadığı. Mahcubiyet vardır bir tarafta... İç sesin " ah ulan az kaldı azıcık daha sabır" diyerek ‘Ya sabır!’ çektiği mahcubiyetin dayanılmaz ağırlığı vardır omuzlarda. Ve inanç yitikliğinin umutsuz ‘ne yapsam?’ları..

An gelir, paldır kültür yıkılır bulutlar/gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet/ o eski heyecan ölür/an gelir, biter muhabbet, çalgılar susar, heves kalmaz/ şataraban ölür... derken ne güzel dile getirmiş Attila İlhan umutsuzluğun öyküsünü.

Sanırım o an geldi. Dışarıya belli etmemeye çalıştığım iç deniz fırtınalarım, kaymalar yaşayarak yüreğimde, tsunamiye dönüştü ve boğdu.

"Keşke" demenin faydasızlığını görsem de yaşadığım bunca yıl, keşkelerin ardına sığındım umut çıkmazlarında. "Keşke şöyle yapsaydım, keşke bunu yapmasaydım" dedim hep. Ve her keresinde bir daha "Keşke" demiyeceğim sözleri verip kendime, döneklik ettim her seferinde..

Ama artık bittim. Tükendim... Terk ediyorum umut sırasındaki yerimi... Sigaramı başkalarının üzerine yıkma yüzsüzlüğünden, "Telefon faturamı ödediler mi acaba?" merakının ardından ekranımda "kısıtlı numara" ibaresini görmekten, ev telefonumun üzerindeki örtünün aylardır kalkmamasından, uzun süredir yüzümdeki kılları yumuşatmada el sabunu kullanmaktan bunaldım. Ocağında evimin aş pişmez oldu. İGDAŞ kesmedi gazı, tüp arabası uğramıyor kapıma da ondan. Doğalgaza geçen kayınbabamın geçen yıldan kalan odunları tükenmekte odunluğumda. Su ve elektirik kesim memurları evde bulamadıklarındandır ışığımın yanık, suyumun akar oluşu. Eşim artık tek kelime konuşmuyor. Eve sabaha karşı gidişim karşılaşma korkusundan belki de. Kızımın ev kirası için telefon da "Babacığım ben iş yerindeki arkadaşlardan toparlarım sen üzülme ne olur" demesidir umut kuyruğundaki sıramı terk edişim. Oğlumun okul harçlığını dedelerinden ister oluşundan beri yüzüme bakmaması çok koyuyor çok.. Ve haciz memurlarının acıyarak yedieminliği üzerime verişinden duruyor evdeki buzdolabı, TV, çamaşır makinesi.. Buzdolabı kalsa ne olur ki? Açtığında kapağını, içimin boşluk yansımasıdır aynasında gördüğüm..

İşte dostum bu yüzdendir umut kuyruğundaki sıramı terk edişim..Başımın çaresine bakmak için geç kaldığımın farkındayım da hani der ya atalar "zararın neresinden dönersen kârdır" diye..

Bir de onu deniyeceğim. Son bir kez. Olmadı mı?

Ardından Durkheim’ın katogorisinde anomik sınıfına gireceğim...

 
Toplam blog
: 126
: 1276
Kayıt tarihi
: 10.09.06
 
 

48 yıldır yaşıyorum.Gazeteciyim, müzisyenim, babayım... Önce insan ve iyi bir yurttaş olabilme çab..