- Kategori
- Dünya
Irak'taki tehlike
Irak
Ortadoğu bir türlü istikrara kavuşamıyor. Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de acıya, vahşete, teröre evsahipliği yapıyor. Öyle görünüyor ki barış ve istikrara kavuşması pek de mümkün değil. Semavi dinlerin doğduğu topraklar yine bu semavi dinlerin yarattığı vahşete tanıklık ediyor. Ne garip ki din ile iyiliği hakim kılmak isteyenler onunla sadece musibete yol açıyorlar.
Henüz Suriye'deki vahşet bitmemişken bu vahşete iştirak edenler Irak'ı da karıştırmayı başardılar. IŞİD belasının yarattığı vahşet kısa sürede Suriyeli canilerin kıyımlarını bile gölgede bıraktı. Medyaya yansıyan haberler İslam bu değil çığlıklarıyla cevap bulsa da ortada inkar edilemez bir gerçek var; zalimler Kuran'ın hukukunu egemen kılmak için mücadele veriyorlar. Şeri kanunları belki dindeki ifadesiyle belki de tümüyle uydurma bir biçimde uygulayacaklar. Ama şu bir gerçek ki onu dayatmak için izledikleri yol da, amaçladıkları hedef de yani şeriat da barış ve adalete yönelik ciddi bir tehdittir.
Bu sorunu yok etmek ancak kaynağını yok etmekle, kökünü kurutmakla mümkündür. Sorunun kaynağı Suudi Vahhabi rejimidir. Sorunun manevi besleyicisi, ideolojik temelleri olduğu gibi maddi kaynağı da Vahhabi despotluğuna dayanmaktadır. Maalesef Arap baharının başladığı günden bu yana en sessiz duran, sorunlardan uzakmış izlenimi veren Suudi tiranlığı bu karmaşanın asıl tetikleyicisidir. Muazzam petrol kaynağının verdiği zenginlik ve otoriter yönetimiyle halkını dizginlemeyi başaran Suudiler diğer Arap ülkelerine de sadece Vahhabiliği esas alan şeriat musibetini dayatabilme arzusuyla bu Arap baharının tetikleyicisi olmuşlardır. Dikkat edin savundukları ve yayılmasını arzu ettikleri sistem kesinlikle Şia şeriatı değil, Sünni mezhebe dayanan Vahhabi şeriatıdır. Elbette ki her ikisi de tasvip edilemez ama bu olay Suriye ve Irak'ta İran ile Suudi devletinin mücadelesinin kanıtıdır. Yani Suudi Arabistan'ın kendi mezhep yandaşlarını iktidara getirme çabası bu vahşetin temel sebebidir.
ABD'nin olup bitenler karşısında tepkisiz kalması da bu teferruatta gizlenmektedir. Suriye'deki mevcut iktidar desteğini Rusya ve İran gibi iki büyük ABD düşmanından almaktadır. Irak'ta IŞİD'e karşı henüz yeni örgütlenmeye başlayan Şiilerin destekçisi de yine ABD'nin Ortadoğu'da bela olarak gördüğü İran'dır. Suriye'ye her defasında müdahaleyi gündeme getiren ama Rusya'dan çekinen ABD Irak meselesinde ise askeri müdahale olmayacak diyerek kesin tavrını koydu. Acaba Suriye'de ölen masum insandı da Irak'taki zalim insan mıydı? ABD İslam dünyasındaki mevcut mezhep farklılıklarını çok iyi biliyor ve bu farklıklıklardan kendi menfaatleri doğrultusunda çok iyi istifade ediyor. Şu an Şii bir Arap devleti İran'a müttefik olacaktır bu da ABD'nin Ortadoğu planları için ciddi bir tehdittir.
Türkiye bu durumda nasıl bir yol izlemeli? Türkiye yıllardır Kürtleri asıl tehlike olarak gördü. Hem güneydoğuda hem de Kuzey Irak'ta kurulacak Kürdistan devletleri Türkiye için en ciddi tehlikeydi ve Ortadoğu politikası da bu çerçevede şekillendi. Ama şimdi görülüyor ki Kürt hareketinden çok daha vahim bir tehdit hududun hemen ötesine tehlike saçmaya başladı. Türkiye güneyde bir Kürdistan'ın varlığına karşı olmak yerine böyle bir devleti güvenlik açısından olumlu değerlendirmelidir.
Irak Kürtleri ile Türkiye'deki Kürtlerin önemli bir kısmı İslami totalitarizmden nefret duyuyor. Bu IŞİD'e karşı önemli bir avantajdır. Kürtlerin bir devlet halinde teşkilatlanması kaçınılmazdı ve ABD'nin Irak işgalinin hemen ardından özerk nitelikte ilk Kürdistan ortaya çıktı. Bu devletin ABD'nin güdümünde kurulduğu gerçeği bile şu anda bu devlete karşı tehdit oluşturan IŞİD belasından daha önemli olamaz. Irak Kürdistanı'nın varlığının güvence altına alınması Ortadoğu barışı açısından Arap baharı denilen salgının yayılmasının önlenmesi açısından son derece önemlidir. Aksi takdirde petrol fiyatlarında yaşanacak dalgalanmaların bile önemsiz görülmesine sebep olacak terör tehlikesi Türkiye'ye de sıçrayabilir. Güneydoğuda örgütlenen ve artık terörist listesinden çıkarılmış olan Hizbullah örgütü, El-Kaide'nin ve ÖSO denilen Suriyeli terör örgütünün Türkiye'deki faaliyetleri, mevcut hükümetin bunlara müsamahadan da öte tamamen özgür hareket etme imkanı veren inisiyatifi yabana atılmayacak bir tehlikenin işaretidir. IŞİD'in komik diyerek ciddiye almadığımız İstanbul'a gelme tehdidini savurması bile bu tehlikenin habercisidir.
Hiç kuşkusuz Türk halkı Irak ve Suriye halklarından çok farklıdır. Laikliğe olan sadakat, Kemalist inkılapların getirdiği hakları yitirmeyi kabul etmeyecek milyonların direnişi Türkiye konusunda hesap yapanları hem korkutur hem de yenilgilerini kaçınılmaz kılar. Ama böyle bir tehlikenin yaratacağı savaş bile Türk halkına hem maddi hem manevi çok büyük zarar verir.
Türkiye mezhep çatışmalarına ve teröristlere müsamaha göstermemelidir. Ortadoğu ancak Türkiye'nin izleyeceği yol, yapacağı tercihlerle istikrara kavuşabilir.