Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '15

 
Kategori
İlişkiler
 

İroni

İroni
 

Bir kadını mutlu etmek çok zordur! Bakın bunu bir kadın söylüyor…

Hangi sınıf, ya da hangi mevkide olursa olsun bana göre zordur. Çünkü ne istediklerini nasıl davranmaları gerektiğini çoğu kez bilmezler.

Zavallı erkekler! Mümkünse bulaşmayın demek istiyorum da, doğa kanunları ağır basıyor.

Gözlemlerim, hislerim, hissettiklerim sonunda ortaya çıkan durum, sizin tarafınızdan bakıldığında pek de iç açıcı değil

 Ey erkekler… Hayat yolunda, bir kadınla yürümeye karar verdinizse şayet, ilk yapmanız  gereken ve en önemli şey en yakın tıp merkezine gidip sinirlerinizi aldırmak…

Daha sonra da paşa paşa şu reçeteye uymak. Onlar, yani kadınlar, yani bizler, sevgiliniz ya da eşiniz ya da çocuklarınızın annesi. Bir kadın sizden ne istiyorsa ertelemeden anında yapmak. Sahip olduğunuz servetinizin öyle yarısını falan değil tamamını vermek. Kadınlarınıza sormadan kahveye, maça, arkadaş buluşmalarına gitmemek. Olmadı mı? Olur hiç merak etmeyin bizim cinste çare tükenmez. Mütamadiyen pohpohlamak, az önce iltifat etmiştim bu seni idare eder falana girmemek. Pes etmeyin ayol, ediyor musunuz yoksa, o zaman farklı bir reçete size. Her sabah ve her akşam derin derin nefes almak, ya sabır çekmek, gülümsemek, sürekli olarak gülümsemek, dışarıdan bakıldığında bu adam kafayı yemiş deseler bile en önemlisi her durumda gülümsemek. Yaşamak zorunda kaldıklarınızı fazla umursamadan kabullenmek. Olağan şeyler gibi algılamak, öyle düşünün ki, ecel kapıyı vaktinden önce çalmasın. Çünkü bir dakikası bir diğer dakikayı tutmayan kadınlar… İşte onlar yüzünden ruhlarınızı teslim etmeniz an meselesi.

Kardeşim kendim de dahil olmak üzere nedir bu gereksiz değişimlerimiz. Bugün evet olana aynı gün içinde hayır deyişimiz.

Vallahi istikrar yok bizde… Karşımızdaki adamın nasıl canına okunur daha onu bile bilmiyoruz…

Örnek mi? Duruma kadınlar tarafından  bakalım o halde, en baştan başlayalım. Göz göze geldiniz ve sonra da  tanıştınız bir adamla. Gönül kıpır kıpır, neler olduğunu  henüz anlayamasanız da belli ki var bir şeyler, tarif edemiyorsunuz. Duygular coşuyor, aslında abartmayı hiç sevmeyiz! Her zaman ki gibi, aceleciliğimizin o asil bayrağını, en önde taşıyacağız ya, ilk teklifi ben ettim ile övünmek var ya, eee et bakalım.

Kaşla göz arasında işlem tamam, tanıştınız, cilveleşerek oturdunuz karşılıklı bir masa başına. Havadan sudan bir iki kelam ettiniz, güzel güzel komplimanlar yaptınız karşılıklı, telefon numaraları alındı verildi ve hatta saatlerce konuşmuş olduğunuzu unutup, kararan havanın üstünüze çökmesiyle, kalkıp veda ettiniz birbirinize. Daha iki, hadi üç adım sonra, henüz adam gözden kaybolmadan üstelik, niye çaldırırsın o telefonu, ey hem cinsim. Ne kaldı merak ettiğinde telefonda neyi sorguluyorsun hala.

Zaten saatlerdir şişmiş adam, daralmış, bunalmış. İlk tanışmanın heyecanına vermiş, bilmiyor ki zavallı, bunlar sonsuza değin böyle.  İpe sapa gelmeyen sözler için duygusal intihar eder bu cins, nerden bilsin adam, kadın değil ki. Birbirini tanımak için bir araya gelinmiş güya, sen bunun mümkün olabileceğini düşünüyorsan kandırıyorsun kendini arkadaş. Bilim adamları uzmanlar  bilimsel arşivlerin  içinde boğuluyorlar da yinede çözemiyorlar kadınların şifresini. Ey hem cinsim sana gelince,  bitmedi mi  zavallının   kafasını  ütülemen, yeter, bir dinlen yahu, bir nefes al, kapat şu telefonu.

Pes yahu, daha ilk dakikadan itibaren nedir anneler gibi sorgulamalar, güya sahiplenmiş gibi görünmeler, bırak onları annesi yapsın. Niye açık veriyorsun, adını bile aynı gün öğrendiğin bir adama. Gereksiz kıskançlıklar, dedektifler gibi iz sürmeler, ‘ses geldi arkadan kim var yanında’ Sana ne, adam seninle oturdu iki laf etti diye  ifadesini mi alıyorsun, daha da beteri, niye  araziye  bağlıyorsun da tapusunu istiyorsun.

Yetmedi, üstüne gidip kafasını niye karıştırıyorsun. ‘Amaaan kimse kim ben kendime güveniyorum’ gibi cahil cahil konuşmaların içine ne diye giriyorsun.

Onların eline niye koz veriyorsun, hiç düşünmüyor musun?  bunu yanlış anlayıp da ‘vay be aynı anda iki kadınla da olunuyormuş’ kafalarının içine bunu niye sokuyorsun, üstelik bu onların aklının köşesinden bile geçmezken! Ey hem cinsim..

Sonra, hemen ilk günden, ben seni seviyorum niye diyorsun, ertesi gün aşkından öldüğünü söyleyip onları niye bulunmaz hint kumaşı yerine koyuyorsun.

İlk yemek teklifinde niye çay içmenin yeterli olacağını söyleyip, yanında simit ya da tost yemeye ikna oluyorsun da, kıymetini düşürüyorsun.

Şöyle adam akıllı bir yere gidip onu soyup soğana çevirip haddini bildirmek varken, ben azla da yetinirimi niye gözünün içine sokuyorsun.

Hadi adamı ikna ettin evlendin, niye saçımı süpürge ederim senin için diyorsun da, onu altından tahta oturtup kral ilan ediyorsun.

Ey hem cinsim: Niye gece gündüz kendine biraz olsun zaman ayırmadan başka alternatifin yokmuş’u onun eline koz olarak veriyorsun ve niye çoluğunla çocuğunla boğuşmak için gönüllü oluyorsun. Üstelik o adam horultusundan dünya yıkılsa umurun da olmayacak otantik bestelerini uykusunda yaparken. Sen bir de o adama, yazık işe gidecek, uyusun da dinlensin diyorsun. O işe gidecek de sen baloya mı gideceksin neden kendini kıymetsizleştiriyorsun.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi anasına danasına hürmet etmek için neden maraton koşucuları gibi kampa giriyorsun.

Ey hem cinsim: Neden ektiğini biçtiğinde ortaya çıkan mahsulden memnuniyetsizlik yaşıyor ve bunu neden o zavallı adama fatura ediyorsun.

Kral olduğuna inandırdığın bir adamı niye soytarı yapıyorsun, vallahi çok ayıp sana.

Onu ilk gördüğünde ışıl ışıl olan  gözlerinin yerine, yıllar sonra önündeki  pirincin taşını seçemiyor olmanı ne diye ona fatura ediyorsun. Kim söndürmüş olabilir gözlerinin ferini senden başka.

Ah hem cinsim ah: Neden hizmetçi ruhuna sigorta yaptırıp himayene alıyorsun. Bu hayata kaç kere gelmeyi düşünüyorsun da bu kadar cahil davranıyorsun. Sonra her önüne gelene, kocanı şikayet ediyor, senin eserin olan bu adamı ne diye rezil ediyorsun, hiç yakıştıramadım sana, ey hem cinsim. Neden kerameti nikah da arıyorsun da kendin de aramıyorsun.  Yeter, vallahi, billahi yeter, demedim mi size, biz kadınları mutlu etmek zordur. Çünkü biz bir adamın canı nasıl okunur bilmiyoruz.

ŞİİR:    

Ben kusursuz olmak istemiyorum.

Sen de öyle olduğuna inandırma kendini.

Çok beklentilerin var benden boyumu aşan.

Daraltıyorsun beni zaman zaman.

Diyorsun ki bana:

“Aynaya bak da kadın ol.

Eline al da bezi temiz ol.

Yemeği yakma, ütüden şaşma!”

Çocuklarım “anne” diyor.

Anan da su istiyor.

Kül Kedisi miyim ki ben?

Kahvenin köpüklüsü, pantolonun ütülüsü…

Servisi yap soldan.

Beklentilerin boğuyor dört koldan.

Aç gözünü, çıkıyorum yoldan!

Elimde tığ, şiş

Yapılacak bir yığın iş:

Örülecek, dikilecek, serilecek…

Koca yatakta bekler, bulaşık mutfakta.

Çamaşırı asayım, çocuklara bakayım.

Ne zaman biter bu çile?

Kariyer de yapacak para da kazanacak.

Yazılar yazıyor, sıraya diziyordum.

Yirmiyi geçtim hemen.

Otuzu da aşmış beden!

Kırkıma gelince aydım.

Hiç durmadan yazdım.

Sırtım da kamburlaştı yükünden.

İşim daha da çok eskisinden.

“Sen de dinlen.” demediler bir gün.

Ürettikçe aldılar.

Beni eşek sandılar!

Gözüm açıldı sandım.

Ama öylece yerimde saydım.

Kurtlar sofrasına düşünce,

Hanya’yı Konya’yı görünce

Çıktı bu kadın yoldan.

Geliyor soldan soldan!

Şimdi elimde kalem,

Yazıldı bütün kirli çamaşırlar.

Okuyanın canı yanacak,

En çok da canımı yakan yanacak.

Gemileri de yaktım.

Hayat beni kollar sandım.

Yok kendinden başka dost.

Her yerde ayılardan post!

Altından kalkarım ben.

Bensiz ne yapacaksın? Düşün sen.

“Eğildikçe hürmetten,

Eşek sandılar beni.

Taşıdıkça insanlığımdan,

Adam sandılar kendilerini.”

 

 
Toplam blog
: 111
: 161
Kayıt tarihi
: 24.12.11
 
 

1965 Zonguldak doğumlu ve halen Zonguldak'ta yaşamaktayım.Yazarım ve çeşitli platformlarda sunucu..