Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Mart '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İş hayatı neden çok gerer?

İş hayatı neden çok gerer?
 

Kaynak: İnternet


İlk akla gelen sınırlı saatler, çok çalışmak zorunda kalmak olsa da; çok çalışıp az maaş almak en büyük sebeplerden biri olsa da, ilk iş yaşamımıza nasıl adım attığımızı anımsamakta yarar var.

İşe başlamadan önce iyi-kötü ne kazanacağını, hangi saatler içinde çalışılacağını falan bilirsin; peşinen kabul ederek, heyecanla başlarsın!

İçinde pır-pır eden bir şeyler vardır; en güzel giysini giyer, umutlarını koltuğunun altına alır ve girersin o kapıdan!...

Genelde ilk gün çok güzeldir; bazı şeyler kafanı karıştırsa da hayal aleminde dolaştığını sandığından yeterince algılayamamış olmandan kaynaklandığını düşünürsün.

Oryantasyon süreci denilen bir aşama vardır; berbat bir süreçtir! O iş yerine, işe, o şirketin ya da kuruluşun çalışma sistemini anlama, o sisteme ayak uydurma sürecidir ki bilmediğin bir dil kullanıyorlar sanırsın!

Oradakilerin çok alıştığı, kısaltarak kullandığı isimler, terimler “Salağım lan ben!” diye düşündürür sana kendini!

******

O süreç geçer... Bir bakarsın sen de aynı terimleri kullanmaya başlamışsın...

O süreçte aklı çalışan çoğu kişinin başına gelmiş bir örneği vardır, muhakkak: Çıplak gözle görmek diye bir deyim vardır; şey gibi: Bir sistem kurulmuştur, o sisteme dahil olan herkes buna alışmıştır. Aslında o sistemden daha kolay, daha işe yarayan bir sistem kurulabilecekken alışan göz bunu farkedemez.

Ancak yabancı bir çıplak göz görebilir!

Yeni eleman oryantasyon sürecinin başını aştığında bazı aksaklıkları pat diye görür; “Daha iyi neler yapılır”  diye düşünmeden edemez ki zaten aldığı maaşı hak etme ile birlikte kendini gösterme gereksinimi  içindedir.

İlk başta bu; “Beni işe almakla hata yapmadınız” demek içindir.

Lakin o arada ille de birileri çıkar; ille de laf sokuşturmaya başlarlar!...

O kişiler de, zaten, ilk geldiğinizde “Ooo hoşgeldin, hayırlı olsun, dedikten sonra “Şeyy, patron tanıdığın mı?”, referansın kim? Ooo arkan sağlam gibi...” dedikten sonra “Burada işler biraz farklı işler! Bak, ben sana yardımcı olurum” gibi şeyler gevelerler...

Sen kendince beni boşuna işe almadınızın kanıtlaması içindeyken ahhaa, bir anda canavar kesilenler olur!

Acayip alınırlar!...

Alınmakla da kalmazlar; ille de rövanşını almaya kalkarlar ki artık patrona mı, kamu kuruluşundaki müdüre mi hakkınızda, ahlaklarına uygun olarak, neler ve neler söylemezler ki!

******

İnsanın içinde bir şeyler kırılır ama bir anda daha güçlü olman konusunda içinde bir tohum da filizlenir!

******

Bir sabah uyanırsın, elini-kolunu kaldırmak istersin, mümkün değil! Başın yastıktan kalkmaz; ateşin de vardır üstelik...  Bir güç ile kalkıp, işe gideyim istersin, zira beynine kazınmış bir dürtüdür o; kalkarsın kalkmasına da, başın döner, gözlerin kararır, yığılırsın yatağa...

Ne derece hasta olduğun, farkında olmadığın ciddi bir probleminin olup-olmadığı değildir aklına ilk gelen; çalıştığın yeri aramak gerektiğidir...

Derdini anlatırken karşı sesin enerjisi düşer; bir inanmazlık sezersin, üzülmek de yetmez, kahrolursun!

“Rapor al” denilir, kalkabilsem, dışarı çıkabilsem, rapor almak yerine işe gelirim zaten diyemeden telefon kapanır!

Kendini öyle suçlu gibi hissedersin ki; hastalığımı abartıyor muyum acaba diye ateşini bir kez daha ölçersin!

******

Gece çocuğun hastalanmıştır, sirkeli sularla başında beklemişsindir, sabah işe giderken otobüsü ya da vapuru kaçırmışsındır, altı-üstü yarım saat, bilemedin bir saat geçikmişsindir ki o arada boğazından bir lokma ekmek geçmemiştir; iş yerine geldiğinde özür üstüne özür dilersin.

Çok yakın bir-iki arkadaşın göz teması ile sana destek olur, diğerleri “Uyuyup kaldın di mi yine” der gibi bakmakla kalmaz, fikirleri patrona, yetkiliye iyice ulaşsın diye artı bir çaba harcarlar!

******

Güzel bir iş becermişsindir, büyük bir başarıdır, ya da takdir edilen bir çalışmadır... Aaaa, bir bakarsın prosedür olarak üstünde gözüken kişi sahiplenmiştir!

“Hı hı... Evet, hallettim o işi... Ayy rica ederim efendim, görevim...” falan diyor...

******

Bir de cahil adam takımı vardır; hasbelkader bir şekilde yetkili olmuşlardır. Buram buram cahilliklerinin farkında olmayıp, çaycısından sekreterine, işçisinden memuruna tüm kadınlara sarkıp; yüz bulamadıklarını da o.ospu ilan edenler vardır ki kendini şikayet edemesinler diye işlerinden ederler. 

Bir de patron takımı vardır; varlığı falan iyidir, babadan kalma bir işletmeyi devam ettirir gibi bir haldeyken çalışanlar kimlermiş, zamanında yetki verilmiş olan kişi kime ne yaparmış, umurlarında bile değildir!

Valla bak!

İşin en vahim tarafı; iş yerinde size hayatı dar edenler var ya, hepsi aynı değildir ama, bir örnek vereyim: Cahil adam bir gün çağırdı, anlatıyor... Bir vakitler birisi varmış çalışan, pazarda şirkete ait malzemeleri satarken yakalanmış, falan...

Hı hı, dedim, çıktım.

İşim gereği printerın kartuşu çabuk bitiyor. Yeni kartuş talep ederken cahil adam bitmiş kartuşu istemiş!

Allah sizi inandırsın, altında hiçbir kötülük aramadım, lakin gel zaman-git zaman dank etti kafama: Bitmiş dediğim kartuşların bitmemiş olduğunu ve pazarda bunları sattığımı sanmış!

Bunu da ortalığa yaymış, iyi mi!

Aslında o adam şirket alış-verişlerinden kendine alış-veriş yapıyormuş, meğer!

Patrona deklare etmişler; ne mi olmuş?

O adam hala aynı yerde!

******

İnsanlar istifa ederlerken en doğruları söylerler ancak patron ya da yönetici pozisyonunda olanlar ısrarla anlamazlıktan gelirler!

Kendileriyle yüzleşmeleri midir zor olan, ya da istifa edenin karşısında kendilerince küçük düşmemeye çalışmak mıdır, bilemedim...

Bildiğim tek bir şey var; seve isteye çalışmaya başlayan insanların yenilikçi fikirlerinden yararlanmak yerine önlerinin kesilmesine sebep olan kişiler eski çalışanlardır. Eski çalışanları çok sevdiklerinden, korumak istediklerinden değil de, kendi yerlerinden korktuklarındandır bence çelme takılmasına izin verilmesi...

Sonuç olarak: Seve isteye çalışma hayatına atılan her kişiyi bezdirmeyi gayet güzel beceriyorlar!

Haa, bir de “Seçilmişler” var, birileri önayak oluyor, bir yerlere getiriliyor; sıra bekleyenlerin isyan etme hakları da yok; isyan eden aynen memurluktan atılıyor! Gerekçe derseniz... Oooo, öyle bol! Bilmem ne caddesinde görüldü! Yaz kızım; o caddede o saatte hayvan hakları gösterisi vardı lakin gösteri izinli değildi! O caddede görülen kişi izinsiz gösteriye katıldığı gerekçesiyle...

 

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara