Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

İşçinin hak arıyor diye işçiye küfrettiği ülke...

İşçinin hak arıyor diye işçiye küfrettiği ülke...
 

Bugün, yolculuk ettiğim minibüsün geçtiği yolun kenarındaki bir fabrikanın önünde greve rastladım. Davullar, zurnalar, halaylar, sloganlar, pankartlar eşliğinde, gayet eğlenceli ve gayet hoş biçimde kadınlı, erkekli çalışanlar haklarını savunuyordu.

Gördüğüm anda, sahneden büyük bir mutluluk duydum. Zaten şiddet içermeyen, işçi hakkın gereği olan her grev, mazeretsiz, dolambaçsız, demokrasiye işaret ettiğinden beni sevindirir.

Ben arka koltuktaydım ve ön koltuklardan birinden, orta yaşlı bir adamdan şoföre doğru şöyle bir ses geldi:

-Bu işler azmaya başladı iyice. Millet aç abi aç!

Tamam, dedim. İşte, neo-liberal ilkeler doğrultusunda, emekçiyi ezen yasaların art arda gündeme getirildiği günlerde halkın yükselip "bir olan" tepkisi.

Ancak öndeki adam konuşmasına devam etti:

-Hepsini koyacaksın kapının önüne. Şunlara bak, millet ekmek bulamıyor. Adamlara ekmek verirsin, böyle utanmadan tepene çıkarlar!

Bir saniyelik umutlu bir ruh haline doğru süzülüşün, yine bir saniyede gerçek hal-i pür melalimizin duvarına çarpıp bükülüşü...

Evet, maalesef böyle. Muhtemelen kendisi de işçi olan bir adamın, başka işçilerin hak arama taleplerine kızdığı, "hak araması" gereken kitlelerin iyice koyunlaştırıldığı bir ülkede.

Öyle bir ülke ki, açlık sınırında maaşla geçinen bir işçi sanki o ülkenin rantını yiyenlerdenmiş gibi "yöneten" lerin tarafını tutar.

Öyle bir ülke ki asgari ücret alan, hatta dilenmeye mahkum edilen kişilerin yönelimlerini, din-iman-milliyetçilik gibi ucu açık değerleri devreye sokup 60 sene ideolojik gerekçelerle çarpıtabilirsin.

Öyle bir ülke ki işçi memura, memur esnafa, esnaf işçiye, işçi işçiye, memur memura daima düşmandır.

Öyle bir ülke ki, işvereni zorlayan asgari ücret ve iş hukuku yükümlülükleri olmasa, açlığı çalışırken ezilmenin karşısına koyan, hiçbir kırmızı çizgi tanımaksızın insanları, birbirlerinin yerini kapabilmek için 250 milyon civarı maaş, 10 saati aşkın çalışma ücreti gibi garabet uygulamaların pençesine düşmeye hazırdır.

Fazla demokrasi arıyoruz, öyle "bilinçlenmiş" ülkelerde böyle demokrasi olur. AKP, CHP, MHP, DP, GP gibi siyasal örgütler de öyle halklara uygun, yeterli, hatta fazladır.


-Bir ülke düşünün, halkı iş-aş gibi meselelere pek önem vermediğinden bütün politikacılarının birbirini vatan hainliği düzleminde eleştirip suçladığı, bazılarının gerçekten vatanı sattığı, fakat istisnasız hiçbirinin bundan ceza görmeyip zararlı çıkmadığı…

Kategorize etme adına Marx, Weber, Bakunin, Kautsky, Trotsky, Gramsci gibilerinde rastlamadığım, günün koşulları çerçevesinde benim buluşturduğum bir tasavvur…

Kaç ülkeye uyar acaba, bize yakın geliyor mudur?

Ya da yine bir soru: Marx, Bakunin’den falan değil benden:

-Gelişmiş bir ülkeyle, bir üçüncü dünya ülkesi en iyi nasıl ayrılır?

-Üçüncü dünya ülkeleri, yönetenlerin: “biz insanları aç, yoksul bırakalım ki sendikal hareketleri, kalkışmayı aklılarına bile getirmeyip üç kuruşa her işi yapmaya hazır hale gelsinler” mantığına, halkının yüz yıllardır onay verdiği, gelişmiş ülkelerse bu demode siyasi yaklaşımın çoktan tarihin çöplüğüne gömüldüğü ülkelerdir.

 
Toplam blog
: 108
: 2011
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

İsmim Burak Çapraz. Buraya başladığımda 21'dim, öğrenciydim. Bir okul bitti ama hala öğrenciyim. İl..