- Kategori
- Psikoloji
Islık senfonisi

Kendini eritip tüketse de vurgundur ışığına mum
Çünkü gövdesini onunla aydınlatır
Sessizliğin çığlığını onunla haykırır
Damladıkça tenine sevgiyi bir o damıtır...
Cama ölümüne vuran yağmura, uyandım bu sabah. Enkazı belirsiz yalancı bir aydınlığın gök gürültüsünde, yalnızlığın okkalı tavrında biraz daha büyüdüm; biraz daha kederlendim. Yol yolak görmez adımlarımın sislerine gömdüm yaşlarımı. Ağırdılar taşıyamadım, ağladıkça ağırlaştım derimde. Efkar sarmaşıklarına beledim hazan kurusu yaralarımı. Mızrabı küskün sazın bamtelinden düşerken akortsuz; hüzün mezelerimden tattım. Mumun bir sıkımlık ışığında yıkadım yüzümü. Kirpiklerimin harında yelledim umutlarımı. Dudaklar büktüm aklıma düşen sepya mazime. Çatkapı gelen gecenin hazırlıksız koyuluğunda, manidarlaşan silik sevgiliye bıyık altından güldüm; topyekün iyelik sözcüklerimle ve de noktaların ardında kalan cümlelerimle...
Ne çarşaftı düşlerimde kırışan ne de bedenin tenime yüreğime sürtünüp geçen
Demleyemedim zifiri gölgelerini yatağımda.
Gemleyemedin kendini loş ışıklarımdan, dudaklarımdan salıncaklar kurulu kollarımdan.
Sen çıplaklar giyindin gözyaşını kirpiğinle bölerek
Suskun çığlıklarınla belirsizleştin kırık kaldırım kenarlarında karanlıktaa
Uzaklar döküldü topuklarından
Boğumlayamadım hüzünlerimi boğumlayamadım...
Kurumayı bilmez dingin bakışların buruk ıslaklığında üşütmüşüm gözkapaklarımı. Rutubetli burnumun soluğunda aşındırdım bu arnavut kaldırımlı, gurbet rampalı yolları. Çıktıkça kanter içinde, bacasında siyah duman tüten evlerin ağıdıydı belki de bir asırlık karganın ötüşünde beni yasıyla hükümsüz kılan.
Salkım söğüdün saçlarından rüzgarlar topladım. Yüreği yürek yapan o üstündeki kıvrımına uzak ten kokuları yığarken yakalandım, istikameti yanlış göçmen kuşlara. Gönüllerini aldım sonra yüksek rakımlı gecekondu mahallelerine koşarak. El sallarken onlara, umut yamalı çocuklar eşlik etti kalbimdeki ılıklığa.
Tebessümlerinin sıcaklığından birer birer makaslar alıp ilerlerken oradan, ayakta çitilenmiş sabun kokulu çamaşırlar ceyeran etti burnumda. Tanıdık bir kokunun havliyle sarsıldım. Anadolu kokuyordu kısmen, köyüm kokuyordu; ama büyük vaaetlerin tesellisi olan büyük kentin, tüm kirli çamaşırları da burnumun direğindeydi, acımasızca.
Anladım ki ne köylü olabilmişti buralar; ne de kentli. Göçmen kuşlara baktım, çoktan süzülmüşlerdi yanlış güzergahlarına, çaresiz...
Apansız dönmeli dedim köylere. Şaşırtmalı, güneşe aşık çorak toprakları. Sonra dudağımı gıdıkladı vazgeçilmezim, şiirimm:
Memleket
Çekingen kısık yolları selam kokuyor hala
Onca haksızlıklara karşı
Gelincikler eteğini uçuran rüzgara kinli değiller
Boylu boyunca uzanmış olsalar da
Gecenin sarkık sessizliği her taşında.
Üstünü tamamlar sadık bir köpek
Düşündeki umudu çoban kavalına çatallayarak
Ağlamalı mimikleri yüz ifadesini sabit kılmış olsa da dedem
Tütün rengi düşmüş bıyıklarına güneşi harmanlamayı ertelemez...