Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '09

 
Kategori
Sinema
 

Issiz bir adaya dusecek olsaniz, yaniniza alacaginiz uc sey ne olurdu?

Issiz bir adaya dusecek olsaniz, yaniniza alacaginiz uc sey ne olurdu?
 

Issiz bir adaya duserseniz yaninizda getireceginiz uc sey ne olurdu sorusu defalarca sorulmustur herkese. Bana soruldugunda hep en deger verdigim esyalarimi dusunurdum nedense. Nedense dedim ama nedenini tahmin edebilorum. O sorunun bana yoneltildigi sirada ozlemek kavrami bambaskaydi icimde. Ailemden, sevdigim insanlardan bir otobus uzakligi kadar iraktaydim. Kendi dilimi ozgurce konusabiliyor, hayatta kendimi hic kisitlanmadan anlatabiliyordum. Anlamak ve anlasilmak ne buyuk bir hazineymis gibi gelmiyordu. Hayatta onemli olanlar, geriye kalan seyler oluyordu o nedenle.

Simdi issiz olmayan bir buyuk, koskocaman bir kitadayim. Bir suru insan var etrafimda, kendi ulkemde gormedigim her sey fazlasiyla var. Peki, Sezen Aksu’nun da dedigi gibi neden, neye, kime bu ozlem oyleyse?

“Necessities of Life” isimli filmi izledikten sonra issiz adaya ve ozlemlere dair olan cevaplarim daha da belirgenlisti kafamda. Muthis dedigim filmler nadirdir aslinda. Su ana kadar muthis dedigim uc film vardi; Hayat Guzeldir, Cesur Yurek ve Amerikan History X. Benim sinema arsivimde buna dorduncusu eklendi. Hissetiklerimi filmin konusu ile harmanlayarak ortaya dokmek istiyorum.

Tivii iki kizi ve cok sevdigi esiyle Kanada’nin buzullarinda yasayan Inuit halkindan bir kisidir. Esini ve cocuklarini cok sever ve onlara her gun yemek getirebilecek kadar usta bir avci oldugu icin cok mutlu bir insandir. Tivii icin hayat cok sadedir; en buyuk mutlulugu ailesine bakabilmektir. Iyi bir inuit erkegi iyi bir avci olmali ve evine bakabilmelidir. Bir gun Kanada’ya giden bir gemide yapilan saglik taramasinda verem oldugu ortaya cikar ve tedavi icin once bir sure gemide kalmasi gerekmektedir. Tivii icin bu kabul edilemez bir seydir; cunku onun yoklugunda evine bakacak kimse yoktur. Hayati boyunca ailesinden bir an olsun ayrilmayan Tivii once buna karsi cikar, ama kabul etmek zorunda kalir. Gemide gecen uc ayin ardindan iyilesemeyince Quebec’teki bir senatoryuma yatirilir. Tivii’yi zor gunler beklemektedir; cunku dilini bilmedigi, daha once benzerini bile gormedigi bir yerde yasamak zorundadir. Ilk once saclarini keserler Tivii’nin, sonra elbiselerini bir kenara firlatip hic bilmedigi, gormedigi seyleri giydirirler. Beni cok etkileyen bir sahne vardi: Tivii’ye ve onunla ayni odayi paylasan insanlara yemek verilmisti. Menude domates soslu makarna vardi. Hayatinda hic makarna gormemis olan Tivii ilk once kasigi aldi yemeye calisti, yiyemedi. Sonra yanindaki kisiye bakarak yemeye calisti. Odadakilerden biri ona gulerek alayci bir seyler soyledi ve herkes gulunce Tivii bunun guzel bir sey oldugunu zannedip guldu once sevincle ama bir sure sonra insanlarin tavrindan bunun bir asagilama oldugunu anladi ve yuzu huzunlendi. Sanirim dunyanin en yalniz adami oydu o sirada. Karisina hic ulasmayacak olan mektuplarin birinde diyor du ki: “Orda yemek bulabiliyor musun? Burada yemek var ama ben ac hissetmiyorum. Etrafimda cok insan var ama konusabilecegim bir kisi bile yok”. Bir gun senatoryumdan kacar Tivii, o hep bildigi karli, daglik alanlara gelir ve bir kulube bulur ve ates yakarken aglaya aglaya sarki soyler. Sarkida Tivii simdi olmeyi hak ediyor, cunku artik karisi ondan vazgecmeli, o evine yemek goturmekten aciz bir adam der. Sonra kulubenin sahibi onu bulur ve Tivii tekrar senatoryuma gonderilir. Tivii artik yasamak istemiyordur, yasamak icin var oldugunu dusundugu nedenlerin hicbiri yoktur artik onun icin. Yemek yemeyi reddeder ve olumu bekler kendince. O gunlerden birinde, bir ses ona uyan der. Gozlerini actiginda karsisinnda duran yedi sekiz yaslarindaki cocugun soyledikleri once onu sasirtir sonra cok sevinir. Tivii sonunda nefes aldigini hissediyordur. Onu anlayan birisi vardir ve bu cocuk her iki dili de bildiginden kendini digerlerine anlatabilme imkanini da bulacaktir.

Tivii iyilesir ve giderken Kaki’yi de goturmek ister. Kaki’ye anlatisi soyledir: “Benim evimde her sey var yiyecek, ev, aile. Yasamin tum gereksinimleri”. Bu soz, izlerken beni kalbimden vurdu, o an o sinemada. Ben kuru fasulye pilavla yetinememek icin ailemi uzaklarda birakip gelmistim bu issiz ulkeye. Ideal dedigim seyler olurken ya sevdiklerimi kaybedersem diye dusundum bir an. Annemi ornegin kaybedersem ne hissederdim.

Tivii filmin son sahnesinde cok dusunceli idi yatakta esi ve cocuklari ile yatarken. Sonra ona sarilarak uyumus olan esine bakti ve sanirim kafasindan gecen suydu: “Ben ne kadar sansli ve mutlu bir adamim”.

Biz modern cagin insanlari, hayatimizi kendimize tahammul etmek icin yarattigimiz kavramlarin pesinden gitmek ugruna ayriliklarla, hasretlerle yarim birakilmis yasanmisliklarla harcayip gidiyoruz. Kimsenin buna bir dur demeye ne cesareti, ne de gucu var aslinda.

Dun can dostumun sesini telefonda duydum ve yasamimi hep ilerdeki daha guzeli icin ertelemek zorunda kalmama cok hislendim. Canim arkadasimi da gelecekte bilmem ne yilina ertelemek zorunda kaliyordum.

Tum bunlar tam olarak ne icindi pek de bir anlam veremedim aslinda. Yine de surdurmeliyim diye dusundum. Tanri’dan sevdiklerimi bana bagislamasini dileyebildim. Gucum bu kadarina yetti ve kabullendim. Kabullenemediklerimi de yazdim.

Bu filmi, hayatini baska kulturlerde yapayalniz yasayarak erteleyen herkes adina izledim. Bu yaziyi da yine onlara adamak istiyorum.

Son olarak, issiz bir adaya dusersem yanimda getirmek isteyecegim uc sey sunlar olurdu: Annem, sevgilim, ve cok yakin bir dostum.

 
Toplam blog
: 28
: 687
Kayıt tarihi
: 09.02.09
 
 

Hikayemin bas kahramani benim. Uzak ulkeler, yepyeni dusler pesinde kosan ve bunu yasam tarzi haline..