Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

İt ve kırmızı dudak, peki aşk. ( bölüm 3)

İt ve kırmızı dudak, peki aşk. ( bölüm 3)
 

Karalama:Tunç


Susamıştım, terliyordum, yorgundum… Babam karşımda, tavla oynuyordum.
‘zar tutuyorsun’
‘iyide evlat bu zar tutulmadan atılmaz ki’
Ablamın üzerinde beyaz bir gelinlik vardı, yeni demlenmiş çay getiriyordu. Yanında muzlu kek. Kurabiye… Ablam beyazlar içersinde o Tanrıyı anlayabilen eşsiz gülümsemesiyle…
‘Hey! Tüm kekler benim’

Zarlarım çift gelirken kırık iki pul vardı avuçlarımda. O iki kırık pulu oyuna dâhil edemiyordum. Tekrar attım zarları, tekrar, tekrar…

‘yeni klibiyle şöhreti yakalayan a… bodrumda üssüz güneşlenirken yakalandı. Yaptığı… ‘

Aptal kutusu açık kalmış. Uykuma ara vermiş magazin turunda seyahat ediyordum. Hey ben geri döndüm dünya, nerde kalmıştık… Şehrin sesi akıyordu pencereden içeri, yastığım yine terk etmişti beni. Belki başka bir ten kokusunu kabullenememişti. Susamıştım, terliyordum, yorgundum. Bir uyku sarhoşluğunda yatağın içersinde döndüm durdum. Acaba kaç saat uyumuştum, günlerden neydi, en son öptüğüm kadının adı neydi… Kimliğimi belirleyen şekillerden sıyrılmaya çalıştım. Harika! Uyandığımda yalnızdım…

Belki de dünyanın farklı kıtalarında savaşlar oluyordu... Katliamlar ve soykırımlarla yok olan insan yaşamları... Kendi şehrimde ise, kiralık katiller, kaçak inşaat mühendisleri, podyumda gezen bedenler, kitap yazan şizofrenler… Dürüst olmak gerekirse, hiç biri umurumda değildi ki dolabımda birçok köstüm vardı ama dünyayı kurtaracak bir süper kahraman kostümüm yoktu. Yalnız uyanmıştım kelime sihirbazlığı yapmaya gerek yoktu. Dünya için, küresel ısınma için, özgürlük savaşçıları için, adını telaffuz edemediğim dernekler için iyi bir şey yapabilirdim. Zorlada olsa doğruldum, kumanda, TV yi kapat ve of konumunda artık görsel dünya… Kitlelerin alkış sesini duyar gibiydim…

‘telefon’

—Uyuyorum
—Sen hep uyursun Tunç, yalnız mısın?
‘yalnız, külkedisi! ah tabi ya ben uyurken gitmişti…’
—Evet, kahvaltı hazırlar mısın gelip bana
—Ben kimim Tunç
‘kim olduğunun önemi var mı ya da benim kim olduğumun’
—Bebeğim ne kadar uykulu olsam da seni tanırım ve ben açım
—Pislik
—Kapıyı duymam, gelince arar mısın?
—Bir saate kadar ordayım ve sakın yataktan çıkma!

İki seçenek var, ya şanslı bir herif olduğumu ya da itin teki olduğumu düşünüyorsunuz. Küçük bir çocukken ablamla dökülen süt dişlerimizi yastığımızın altına saklardık ve diş perilerini beklerdik, tüm gece. En son uyuya kalırdık ve sabah olduğunda diş fırçası olurdu yastığımızın yanında. Benim annem insan kılığında bir diş perisi… Her ne kadar bana itiraf etmeseler de bu atadan toruna yüzyıllardır geçen kutsal bir görev. Biliyorum bana baktığınızda beni bir diş perisi olarak hayal etmeniz mümkün değil. Bende aynaya baktığında ergenlik dönemimde, birçok arsız fikre sahipken, bir peri olamayacağımı anlamıştım. Daha büyük kitlelere ulaşmalıydım. Belki erzak yardımı yapamadığım için insanların tamamını ikna etmem mümkün değildi. Ama büyük kitlelere hitap etmeliydim. Kitle kelimesi beni her zaman korkuttuğundan, bireysel bir mücadele başlattım ve sadece büyüklerin yastık altı hikâyelerini toplamaya başladım. Hey yastık altı diye geçmeyin, uyku öncesi önemlidir, günün tüm sıkıntısını düşüncemizde yastık altına depolarız. Bazen gözyaşlarımızı, bazen öfkemizi bazen ki en sevdiğim kısım ihanetlerimizi… Zor olan yastık altını görebilmek için yatak odasına girmelisiniz ve bazen yatak odası biri için kalbiyken diğeri için yüreğidir kiminin zekâsında gizlidir uyuduğu yer ve bazen arsızlığıdır, kaçamağıdır, ömrünü sonlandıracağı yerdir. Bazıları içinde sadece uyuduğu yerdir. Kısaca benim yaptığım onlar uyurken bu hikâyeleri toplamak. Deli miyim, sanırım… Peki, bu hikâye inandırıcı geldi mi?

‘hayır’

Tamam, haklısınız itin tekiyim ben…

Susamıştım, terliyordum, yorgundum ve kokuyordum. Güzel olan ait olduğum yerde uyanmıştım. Yalnızdım ve yalnızlığım işgal edilmek üzereydi. Tek bir kişiye ait olamamanın faturası her zaman ağırdı. Yalnız olmak zamansız misafirler ağırlamak demekti. Zamansız misafirler zamansız gelirdi ve siz alışmaya başlamadan giderdi. Yalnız ölmek böyle bir şeydi.

‘hadi Tunç kalk ve duş al kendine gel’

Duş öncesi nette sörf yapma vakti. Bazen okuduğum satırlar yüz yıkama seansları gibi. Ya da beklenmedik tokat etkisi. Ah yok mu şu adam kadın hikâyeleri, yüksek kalorili besin değerleri. Sanırım en güzeli tanımadığım insanlardan gelen ileti, belki daha saf daha samimi...

Yeni ileti;

‘Konser yerinde gelme ihtimaline karşı bekledim, yalnız konsere girmek cazip gelmedi ve biletleri bir kasiyer kıza verdim, şaşkınlığını ve mutluluğunu görmeliydin. Kendime de boğazın eşsiz güzelliğinde yemek ısmarladım. Bana bir konser borçlusun…’

‘ Konser ! ’

Tahminimden fazla uyumuşum sahi günlerden neydi, saat…

‘ Hala onunla buluşabilirsin! ‘

Kapı ve telefon aynı anda çalıyordu ki buda ‘kırmızı dudağın’ sabırsızlığının işaretiydi. Daha duş almamıştım, üzerimde uyku sarhoşluğu başka bir ten kokusu ve okuduğum iletinin şaşkınlığı. Hayatınızda bu ‘ o ’ diye beklediğiniz ve karşılaşınca hissettiğiniz anlar oldu mu bilmiyorum ama benim hala beklentilerim vardı.

‘ Eh nereye kadar bir it olarak yaşayabilirsin ki ’

Cevaplanan ileti;

Özür dilerim, bu hafta çok yoğundum. ‘ külkedisiyle sevişiyordum’ İnan bana şu an bile o kadar yoğunum ki ‘ ki kırmızı dudak tüm binayı ayağa kaldırır birazdan’ kafamı kaşıyacak ‘duş alıp uyuyacak’ vaktim yok. Hafta sonu piknik ve yürüyüş yapmaya ne dersin, Büyükada da… İnsanların tembellik yaptığı saatte piknik yapalım o eşsiz deniz manzarasında… ‘seni tanımayı o kadar çok istiyorum ki’ tabi müsait olmazsan başka zaman yaparız. ‘müsait ol, müsait ol, müsait ol’ Not: konseri kaçırdığım için üzüldüm ama birinin mutluluğuna bir şekilde vesile olmakta gülümsetti beni… . ‘kasiyer kızın mutluluğu cennete girişime neden olur belki’ Kendine iyi bak…

‘kapı’

—Günaydın
—Nihayet açabildin ve ayrıca akşam oluyor Tunç ne günaydını
—Yiyecek bir şeyler aldın mı?
—Bende seni özledim önce bir sarılsan öpsen özledim desen
—Özlemişim
—Lanet olsun Tunç kokuyorsun
—Sıcak, terlersen ter kokarsın ve bugünlerde pek hoş düşler görmüyorum diyelim
—Ter değil parfüm, sürtük kokuyorsun
—Sen bir şeyler hazırla ben duşa giriyorum
—Neden birlikte girmiyoruz
—…

‘Tamam, tamam bir itim’

… şaşkınlığını ve mutluluğunu görmeliydin…
… İnsanların tembellik yaptığı saatte piknik yapalım o eşsiz deniz manzarasında…

Susamıştım, terliyordum, yorgundum ve kokuyordum. Üzerimde uyku sarhoşluğu başka bir ten kokusu ve okuduğum iletinin şaşkınlığı. Hayatınızda bu ‘ o ‘ diye beklediğiniz ve karşılaşınca hissettiğiniz anlar oldu mu? … Yada tüm bunları biri sırtınızı keselerken düşündüğünüz oldu mu...

‘ Eh nereye kadar bir it olarak yaşayabilirsin ki ’

Devam edecek…

 
Toplam blog
: 151
: 911
Kayıt tarihi
: 16.02.08
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk öğretim, üniversite, askerlik ve evlilik hazırlıkları sıralamasında stan..