Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Şubat '11

 
Kategori
Anılar
 

İtirafname

- Daha her şeyin yeni başladığı yılları, işlediğim bir kabahatten sonra; bir vazoyu veya bir camı kırmak ya da elime tutuşturulmuş bir parayı kaybetmek gibi, 'çocuk o daha çocuk' anlayışıyla geçiştirilen yıllarımı özledim. Hatalarımı örtbas eden aynı kişiler şimdi hatalarımı acımasızca yüzüme vurmaktalar. 

- Oyuncaklarımı özledim. Minyatür arabalarla bir çocuk için oldukça yaratıcı olduğu düşünülebilir oyunlarımı, geriye doğru çektiğinde kurulan, bıraktığında da hızla elinden fırlayan kurmalı arabalarımı, mantar tabancalarımı, maytaplarımı, sürekli aynı şeyleri tekrarladığımız, yere bir kilim veya halı sererek yaptığımız evlerde anne- babalarımıza özenerek yaşadığımız evcilik oyunlarını özledim. 

- Annemin misafir olarak gittiği evlerdeki çocuklara ilk önce çekinerek baktığım ama annemin 'daha yemek yapmam lazım.' bahanesiyle kalkmaya hazırlandığını anladığım an; 'anne lütfen biraz daha oturalım.' diye feryat figan ağladığım ve evin yaşıtım çocuğuyla oynadığımız oyunları özledim. 

- R'leri söyleyemediğim ve alfabenin -benim için- 28 harften oluştuğu, söyleyemediğim için dönemin genç kızları tarafından 'aman ne şeker şey' diye yanaklarımı sıktıkları yılları özledim. 

- Boş bir arazide, yapım aşamasındaki bir inşaattan ya da sağdan soldan bulduğum taşlarla kale yaptığımız, sonunda mutlaka kavga çıkan, bitimi süreye değil de atılan gol adetine bağlı olan ve sürekli 'bir gol daha bir gol daha' diye uzatılan, kan ter içinde kalana dek oynadığımız futbol maçlarını özledim. 

- Yine aynı arazi üzerinde, sağa sola koşturarak ağabaylerimize yaptırdığmız; yapımını dizlerimizi kırarak büyük bir ilgiyle izlediğimiz, veya satın aldığımız, uzun uğraşlar neticesinde uçurabiliğimiz uçurtmaları, uçururken elde ettiğimiz başarı karşısında yüzümüzdeki gülümsemeyle gökyüzüne baktığımız, düştüğünde de atletlere taş çıkarırcasına, topuklarımız götümüze vura vura peşinden koştuğumuz yılları özledim. 

- Bakkaldan aldığımız leblebi tozlarını ağzımıza tıkadığımız, ağzımızdaki leblebi tozlarıyla 'yusuf' dedikten sonraki yüzümüzün leblebi tozlarıyla kaplandığını gördükten sonra şen kahkahalarla güldüğümüz yılları özledim. 

- Sabah kalktığımızda televizyonda büyük bir ilgiyle izlediğimiz; tusubasalı, kurabiye canavarlı, pikaçulu, hugolu, transformınslı, pavır rencırslı vs. çizgi filmleri özledim. 

- Çizgi film izlerken ya da sonrasında, soba üzerinde pişirilmiş salçalı ekmeklerimi özledim. 

- Yağan kar yüzünden üç gün evden çıkamadıktan sonra, kar yağışının dinmesi sonucunda, yaptığımız kardan adamları, kartopu savaşlarını, bayırdan aşağıya leğen veya poşet yardımıyla yaptığımız kaymaları özledim. 

- Televizyon karşısında uyuya kaldığım zaman babamın beni kucağına alarak yatağıma götürmesini özledim. Şimdi beni kaldıramıyacağını söylüyor. 

- Hatta yaptığım bir yaramazlık sonucu annemin beni büyük bir sinirle azarlamasını bile özledim. Şimdiyse artık her şeyi öğrendiğimi, hata yapsam bile hata yaptığımı anlayacağımı ve tekrarlamayacağımı düşünüyor. Yanılıyor. 

- Yanıma ilk defa bir kızın oturması yüzünden suratımda oluşan kızarıklığı ve o utançla ayakkabılarımın ucuna bakmamı özlediğim için okula başladığım ilk günü de özledim. 

- İçinde annemin hazırladığı peynirli sandiviçlerin, bakkaldan aldığım meyve sularının olduğu beslenme çantamı; içinde defter-kitaplarımın, abeküsümün, fasulyelerimin olduğu sırt çantamı; içinde tahta kalemlerimin, kırmızı kalemlerimin, kalemtraşlarımın, kokulu silgilerimin olduğu üstünde hugonun tek dişiyle gülümsediği resmi olan yeşil kalem kutumu özledim. 

- Hiçbir zaman tarif edemediğim, bundan sonra tarif edemeyeceğim ve bir daha hiçbir yerde duymadığım o sınıfın kokusunu, benim gibi o sınıfı dolduran, içlerinde en ufak kötü niyet olmayan, daha kirlenmemiş, saf, aldatılmamış, aldatmamış, söylediği en büyük yalan 'anne benim daha uykum yok' olan, utanma duygusu daha ilk günkü tazeliğini koruyan, her şeyi yeni yeni anlayan, gözleri pırıl pırıl, çakmak çakmak bakan, tek düşüncesi tenefüste oynanacak oyun olan, saygıyı, sevgiyi, korkuyu, günaydın arkadaşları, yurdunu, milletini, özünden çok sevmeyi, ne mutlu türküm demeyi -cümle içindeki hiçbir kelimenin anlamanı bilmeden-, iyi dersler arkadaşları, istiklal marşını, atatürk'ü, mehmed akif'i, kurtuluş savaşını, pis, kötü, kaka yunanlıları, aliatabakı, ışıkılıksütiçi, ömermısıryeri, daha adını soyadının yazılışını yeni öğrenen, iki metrelik kahverengi tahta masaları paylaştığım, daha sonra o sıralarla küme yaptığımız, son zil çaldığında beraber koşarak evlerimize koştuğumuz ilk arkadaşlarımı özledim. 

- Bir çocuk için büyük bir icad olan, içinde çok sayıda oyun bulunan, benim amacını çok sonra öğreneceğim tetrisimi özledim. 

- Babama çok uzun uğraşlar sonrasında aldırdığım, sarı rengi ağırlıklı alacalı renkli, jantları mavi plastikten oluşan, direksiyonunun ucunda püskülleri olan 'bmx' marka bisikletimi özledim. 

Sonra giderek büyümeye devam ettim. Büyüdüğümün farkında olmadan büyüyordum. Büyümeyle doğru orantılı olarak zevklerim, isteklerim, düşüncelerim, sevgim büyüyordu: Değişiyordu. 

- Babam eve kasetçalarlı ve radyolu bir teyip almıştı. Radyosundan kasete kayıt yapılabiliyordu. Bu teyip nedeniyle müziğe ilgim arttı. Bu teyibi, teyipten dinlediğim şarkıları, radyo istasyonları arasındaki frekans seslerini, radyosundan 'rec' düğmesine basarak yaptığım kayıtları, son nakaratından yakalanmış yarım şarkıları, kayıt yapmak için frekans frekans dolaşmamı -belki bu yüzden şarkılar hep yarımdı.- özledim. 

- Zamanla kasetlerdeki yarım şarkılar yetmemeye başladı. Kasetlerimdeki yarım şarkıların tamamını dinlemek istiyordum. Bunun için şarkıların ve onları söyleyen şarkıcıların adlarını öğrenip listeler hazırladım. Listelerdeki şarkılar kasete sığmıyordu ve içlerinden bazı şarkıları silmem gerekiyordu. Hangisini sileceksin? Aslında kasetten şarkı dinlemekten çok bu listeleri hazırlamayı seviyordum ve ben bu listeleri, listeyi yaparken yaşadığım zorlukları, 90'lık, 60'lık, 45'lik kasetleri, uzun süre dinledikten sonra keşke bu şarkıyı değil de öteki şarkıyı koysaydım diye yaşadığım pişmanlığımı özledim. 

- Radyolardan vitamin adında bir grup olduğunu öğrendim. Bu grubun şarkılarını çok sevmiştim. Yaptıkları şarkılar, diğer şarkılardan farklı geliyordu bana. Aslında o zamana dek dinlediğim şarkının sözleriyle, onların şarkılarının sözleri benzerlik gösteriyordu. Ama farklıydı işte: o şarkılarla alay ediyorlardı sözlerinde. Şarkılarını hala dinliyorum ama ben, şarkılarını harçlıklarımla aldığım kasetlerinden, bizim teyipte dinlemeyi özledim. 

- Daha sonra ağabeyim yeni bir müzik türünden bahsetti: metal. bu müzik türüde bana farklı gelmeye başladı. Grup Vitamin'den farklı olarak, müziği çok farklıydı:sözlerini zaten anlamıyorduk. Ağabeyime göre -daha sonra bana da göre (ki hala öyle)- bu müziği en iyi yapan Metallica adında bir gruptu. Bana bir kaç şarkısını -bizim teyipte- dinletti. Çok hoşuma gitmişti bu müzik. Çok geçmeden bu grubun yeni bir albüm çıkardıklarını öğrendik: Black Album. Bu albümü çok aradık. Meğer grup çok meşhurmuş, albümleri de hemen tükenmiş. Ağabeyim sırf bu yüzden İstanbul'a gitti. Geldiğinde albümü büyük bir mutlulukla dinledik. Ama ben Metallica'nın Black Albumunü dinlemekten çok bu albümü aramamızı özlemişim: ve ben bu arayışımızı özlüyorum. Sad but true.
Not: Yarım yamalak İngilizcemi de bu gruba borçluyumdur. 

- Daha özlediğim çok şey var: uzatmak istemiyorum. Belki aklıma geldikçe yazarım. Benim itiraf etmek istediğim bu bahsettiklerim değil tam olarak: bu özlemlerimden çok farklı bir özlem.
Tüm bu özlemlerimden bahsederken, hayatta bir şeyleri -hem de kıymetini bilmeden, anlamadan- kaybetmekten korktuğumu bir kez daha anladım. Bütün bu özlediklerim o zaman farkında olmadan yaşadığım olaylar bütünüdür. Ve ben bugün de içerik olarak değil ama olay olarak aynı şeyleri yaşıyorum. Bugün de farkında olmadan, bir şeylerin -belki de- kıymetini bilmeden yaşıyorum. Ama bu farkında olmayışlık eskisinden farklı olarak geçmişi özlemekten kaynaklanıyor. Geçmişi özlemekten bugünün değerini anlamıyorum: anı yaşıyamıyorum. Bu sonsuz bir döngü olarak devam ediyor ve keşkelerim gün geçtikçe artıyor.
Diyeceğim şudur ki; aslında ben, bütün bu korkulara yani korkulaşmış özlemlere sahip olmadığım, özlemlerin korkulara dönüşmediği, bütün bu özlem ve korkularımı anlatabileceğim birine aşık olabileceğim inancına sahip olduğum yıllarımı özlüyorum. 

 
Toplam blog
: 10
: 785
Kayıt tarihi
: 25.05.10
 
 

Burada paylaştıklarım tamamen kendi hayal ürünüm olup kimsenin benden izinsiz kullanmaması ŞİDDET..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara