- Kategori
- Deneme
İyi şanslar Sevgilim (7)
XVI
Olympos’da geçirdikleri üç gün boyunca birbirlerini iyice tanıdılar. Çok konuştular, çok seviştiler, çok yüzdüler, çok gezdiler, çok insan tanıdılar. Herşeyin çoğunu yaptılar, sadece yemeklerin azını yediler. Zaten Kadir’in Yerinde yemeklerin iyi olduğunu kimse iddia edemezdi. Onlara o üç gün o kadar kısa geldi ki İstanbul’ a dönme zorunluluğu her ikisini de yıktı. Oysa daha yapılası ne çok şey vardı Olympos’da! Hayat buydu işte; bazen hızlı, bazen de son derece yavaş. Sevinç ve mutluluk anları hızlı, hüzün ve keder anları yavaş. Belki sırf bu yüzden bile adil değildi yaşam.
İstanbul sınırlarına vardıklarında kelimesizleştiler. Yalnızca hüzün hissediyorlardı. O gece yalnız yatacakları düşüncesi her ikisini de kahrediyordu. Necati, Özüm’e dönerek “bana taşınmanı istiyorum” diyebilmişti. Özüm ise kocamanlaşmış mavi gözleriyle ona bakıp “ben de çok istiyorum bunu! Ama öncesinde aileme danışmam lazım” diye özetlemişti durumu. Necati onu anlıyordu anlamasına ancak yine de cevabını hemen vermesini istiyordu. Özüm ise ailesine hiç bahsetmemiş olduğu bir erkeğin yanına taşınma kararını tek başına vermesinin herşeyden önce ailesine atacağı en büyük kazık olacağının farkındaydı. Bu durum aralarında gerginlik yarattı ve birbirlerinden soğudular. Şayet hayat, yalnızca bu iki insanın kararlarına bağlı kalsaydı, ilişkilerinde sorun çıkma olasılığı ne kadar az olacaktı ama gerçekte hayat hiçbir zaman insanların sadece kendi kararlarına bırakılmış değildir. İkisi de yaşanılan bu andan nefret etmişti. Hayal kırıklıklarını birbirlerinden saklamaya çalışıyorlardı. Necati hemen sorumluluk alıp durumu kurtarmaya çalıştı. “Özür dilerim” dedi, ”egoistçe davrandım”. “Önemi yok” diye cevapladı Özüm, “ben de seni anlıyorum”. Yeşilyurt sahiline geldiklerinde, hissettikleri karmaşık duygular içerisinde en belirgin olanı hayal kırıklığıydı. Her ikisi de alınmıştı, biri diğerine. Önceki öpücüklerine kıyasla çok farklı bir öpücük ile ayrıldılar birbirlerinden. O an için önemsemediler belki de bunu, ama geleceğin ne getireceği meçhuldü. Necati arabasını Taksim’e, evine sürdü. Eve vardığında ilk yaptığı şey terasa çıkıp bir sigara tüttürmek oldu. Güneşin batışını fark edemeden güneşi batırdı. Özüm ise eve girdiğinde anne ve babası onu sevgiyle, özlemle karşılamıştı. Annesi, Gül hanım, olan biteni hemencecik, oracıkta anlatmasını istiyordu kızından. Öte yandan Özüm hayatında ilk kez ailesine yalan söylemek zorunda kalıyordu yaşadıkları hakkında ve bu durum babası Hikmet beyin gözünden kaçmamıştı. “Hadi hayırlısı” diye iç çekti; “ peki niye yalan söylüyor?”. Hikmet beyin yüzü düştü, keyfi kaçtı, ve kızını dinlemekten vazgeçti. Gül hanım ise tıpkı bir genç kızmışçasına kızının hikayelerinin tümünü merakla dinliyordu ki Özüm çok yorgun olduğunu bahane ederek odasına kaçtı. Annesi bu duruma çok şaşırdı, kendisini terkedilmiş hissetti. Öte yandan Hikmet bey kızının yalan söylemeye katlanamamasını olumlu bir işaret olarak karşıladı. Ve Özüm kendini hiç hissetmediği kadar kötü, zalim ve her şeyden önemlisi yalancı hissediyordu. Nefret etti kendisinden! Gerçeği söylememişti. Kendisini inanılmaz derecede mutsuz, sorumsuz ve umutsuz hissetti. Böyle durumlarda her zaman yaptığı gibi yazı yazmayı denedi. Bu bir nafile çabaydı. Sadece bir cümle yazabilmişti:”Ben Necati’yi çok seviyorum!”…
XVII
Günaydın Özüm
Aaaa! Baba sen işe gitmemişsin!
Patron olmanın en güzel yanı bu: Sen işe gitmesen dahi muhakkak birileri senin işine giderler! Niye bu kadar şaşırdın?
Sadece alışık olmadığım için. Sen böyle yapmazdın?!!!
Ben kızımdan da bu kadar uzun süre ayrı kalmazdım! Beraber kahvaltı yapalım istedim
İyi uyuyabildin mi?
Evet
Alışık olmadığım ölçüde çok kısa bir cevap bu…
Bir şey mi ima etmek istiyorsun baba??!!
Öyle mi hissediyorsun?
Evet
Belki de haklısın; sana bir omlet yapayım mı?
Pek aç değilim!
Ama yine de bir şeyler yemen lazım kuzucum…
Yemesem olmaz mı?
Bence uygun olmaz! Sana bir omlet yapıyorum
Annem nerede?
Arkadaşlarıyla buluşmaya gitti
Ama daha sabahın 9’u!
Olabilir; ne fark eder ki!
Bilmem ki hiç böyle yapmazdı da!
Özüm senin neyin var kızım? Tatil sana pek yaramamışa benziyor. İnsanlar genelde tatilden en enerjik halleriyle dönerlerken sen de bu durum tam tersi! Anlat bakalım Necla ile neler yaptınız şu Olympos’da? Beğendin mi Olympos’u?
Çok beğendim…
EEe?
Baba sonra anlatsam olmaz mı?
Dün gece ayrıntılar için yarını beklememizi söylemiştin… Bugün itibariyle yarın olmuş oluyor!
Kendimi pek iyi hissetmiyorum…
Özüm sana Olympos’da bir şey mi oldu?
Evet baba aslına bakarsan oldu!
Peki ne oldu anlatsana?
Anlatmak istemiyorum…
Bana sorarsan istiyorsun ama nereden başlayacağını bilemiyorsun!
Olabilir!
Sana yardımcı olayım mı?
Nasıl olabilirsin ki?
Sorular sorarak.
Peki sor …
Aşık mı oldun?
Ne oldu niye cevap vermiyorsun?
Baba…
Efendim
Birden hıçkırıklarla ağlamaya başladı Özüm, babasının geniş omuzlarına sığındı! Hikmet bey kızına sarılmış kriz anının geçmesini bekliyordu. Bir-iki dakika bu şekilde baba-kız birbirlerine yaslandılar. Özüm kafasını kaldırıp mavi gözleriyle babasının mavi gözlerine baktı ve onu ne kadar çok sevdiğini bir kez daha duyumsadı böğründe!
Baba! Seni çok seviyorum
Ben de seni çok seviyorum kuzucum hem de ilk dünyaya geleceğin haberini aldığımdan beri! Sana Özüm ismini koydum çünkü özümü temsil edecektin. Annenin tüm Zeynep çabalarına karşın onu ikna etmeyi başardım…
Baba ben çok utanıyorum!
Neden kuzucum, ne oldu ki?
Ben size yalan söyledim.
Biliyorum…
Nereden biliyorsun?
Çünkü Özüm, sen kötü bir yalancısın kızım!
O kadar mı kötü?
Hatta berbat diyebilirim!
Bana kızdın mı?
Belki biraz ama asıl anlam veremedim
Ben tatile Necla ile gitmedim!
Kiminle gittin?
Necati ile!
Necati de kim?
Delicesine aşık olduğum kişi!
Hikmet bey dona kaldı. Soğukkanlılığını korumak istiyordu ama hazırlıksız yakalanmıştı. Nefesi kesildi, kendini birden iki katı yaşlı hissetti. Konuşmak istiyordu ancak nefesi çıkmıyordu. Zorlukla sorabildi:
Ne zamandan beridir?
Bir aydır.
Niye bizden gizledin?
Sebebini ben de bilmiyorum.
Anlıyorum…
Yorum yapmayacak mısın?
Bir şey anlatmadın ki!
Ben aşığım diyorum.
Güzeldir bu duygu, muhteşemdir!
Bana Necati’yi sormayacak mısın?
Senin anlatmanı bekliyorum.
Nereden başlayacağımı bilmiyorum! Bana yardım et lütfen!
Nerede, nasıl tanıştınız?
Bizi Naz ile Mustafa tanıştırdı. Mustafa’nın en iyi arkadaşı.
Buna sevindim.
Hiç sevinmişe benzemiyorsun ama!
Elimde değil Özüm; şok yaşıyorum!
Kızdın mı?
Hayır!
Şimdi de sen konuşmuyorsun?!!!
Çabalıyorum…
Baba!!!
Bir baba için en zor olan duygu nedir sence Özüm?
Bilmem ki!
Kızını yitirdiğini hissetmek!
Ama öyle olmayacak ki!
Öyle olacak… Çünkü sen artık onu beni sevdiğinden daha fazla seviyorsun ve bu senin elinde değil…
Hayır baba!
Öyle Özüm ve bu çok doğal!
O zaman sorun ne?
Sorun hissettiklerimi sindirmek o kadar! Biraz zaman…
Necati hakkında soru sormayacak mısın?
Şu an değil!
Ne zaman?
Yarın akşam yemeğinde mesela! Necati’yi yemeğe çağır. Annenle organizasyonu yaparsınız…Necati ile ilgili ayrıntıları annene anlatırsın!
Bir şey yemedin baba.
Canım istemiyor! Seni atölyene bırakmamı ister misin?
İyi olur.
Hadi giyin o zaman
Baba…
Efendim?
Seni seviyorum…
Ben de seni…