Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '07

 
Kategori
Haftasonu
 

İzmir'de "zıpır" bir hafta sonu

İzmir'de "zıpır" bir hafta sonu
 

Bu hafta sonu gitmem gereken yerler vardı ve hiç canım istemiyordu. "Cuma günü telefonlaşırız" demiştik, bir aksilik olursa diye.

Önce cumartesi gidecek olduğum, babası hasta olan arkadaşımı aradım. Sonra pazar günü buluşacağımız arkadaşımı. İkisinin de mazereti vardı ve üzülmüşlerdi beni reddettikleri için. Ya ben; ağzım kulaklarımda! Neyse ki telefonlar görüntülü değil. "Bu Tanrı zaman zaman beni duyar ve isteklerimi yerine getirir; işte bu hafta sonu için de isteğimi duydu, " dememe kalmadı ki cep telefonum çaldı, İstanbul’dan bir arkadaş; "Halamlardayım, yarın gel, " diyordu. Sevincim kursağımda kaldı; nazar değdirmiştim kendi kendime… Neyse, onların evi yakındı, cumartesi yazılarımı bitirir, sonra giderim diye düşündüm.

Bu kadar evde olmayı istememin özel bir yanı yoktu oysa. Sadece evimde olmak, hiç acele etmeden vakit alan ama göze görünmeyen ev işlerini yapmak, uzanıp gazetemi okumak, biraz örgü yapmak, biraz kitap okumak, belki de ayaklarımı uzatıp hiçbir şey düşünmeden anlamsızca televizyon seyretmek...velhasıl evimi yaşamak istiyordum.

Evin içinde kurutmak zorunda olduğum için cuma akşamı önce çamaşırları yıkadım. Hala "kırmızılığı" sürdüren Atatürk’lü bayrağımıza ayıp olmasın diye balkonda kurutamıyordum çamaşırları. Biraz da yorgunum. Yine de oturdum blog için bir yazı hazırladım; yedeğe attım. Sonra olmazsa olmaz ev işlerini yapıp yattım. Sabaha, inanmazsınız; gök gürültüsüyle uyandım. Şöyle ağır abi takılan, bak yağdıracağım ha diyen hafiften bir gök gürültüsü. Gri bir havaya uyanmak canımı sıkmadı desem yalan olur ya ben kahvaltı hazırlayana kadar hava parçalı bulutluya döndü; güzeeelll.

Oğluşum kalktığında öğlen olmuştu, kahvaltısını yapıp arkadaşlarıyla gitti. Ben de oturdum, sakince ve saatlerce iki yazı ile uğraştım. Ara vermek iyi olur diyerek arkadaşın halasına gitmek üzere hazırlanmıştım ki telefon etmek geldi aklıma. İyi ki de etmişim. Arkadaş çıkmak üzereymiş, uçak biletini erken almak zorunda kalmış. Aramadığım için, işim var diye düşünüp haber vermemiş. "Sevindim" dememe gerek var mı? Hazır giyinmişken almam gereken bir iki şey vardı, gidip onları aldım.

Döndüğümde, hava hafifçe kapamaya başlamıştı yine ama güzeldi. Balkonda bir yorgunluk çayı iyi giderdi. Balkonları yıkarken, Hakkı Baba’yla selamlaştık. Dışarı çıkıyordu, hanımı evdeymiş. Çoktandır görüşememiştik, hemen telefon açtım, çaya davet ettim Nursel Abla’yı. Ve yağmur yağarken biz iki komşu, balkonda çay keyfi yapıyorduk. Hem de öyle kapatılmış değil, balkon gibi balkonda. Az sonra dışardan gelen karşı komşuma yakalandık(!) ve evine gitmeden bize geldi tabi. Ne zamandır üçümüz bir araya gelememiştik; aman bir sohbet; gri havaya inat; mavi mavi.

Onlar gittiğinde hava kararmıştı; sekizi geçiyordu. Canım hiç iş yapmak istemiyordu ama yine de topladım ortalığı. Oğlum da o sıra geldi. Ben de uzandım yatağıma televizyon seyrediyorum. Bir ağırlık var üzerimde; evimde keyif yaptım ya şöyle gönlümce, nazar mı değdi ne; evet kesinlikle(!) Saat daha on bir bile olmadan uyumuşum. Hem de ne uyuma; pazar sabahı dokuza kadar. Pırıl pırıl bir havaya uyandığımda bir güzel dinlenmiştim. Kahvaltı sonrası, dünden aklımda kalan birkaç şeyi bitirmiştim ki oğluşum kalktı. Onun kahvaltısını da hazırladım. Cüneyt Arcayürek-Tuncay Özkan sohbetini dinlerken de ütülerimi bitirdim. Sonra balkonuma oturup, az şekerli Türk kahvemi içerken gazetemi okudum. Fal da kapadım; güzel çıktı güzel. (Hiç anlamam) Çok geç olmadan yürüyüşe gitmek istedim; güneşi özlemişim… Yine de, tembel tembel iş yapmaktan, saat altıyı buldu yürüyüşe çıkana kadar.

Sonunda deniz kenarındayım; içimde bir zıpırlık; inanılmaz. Balık tutanların kaplarından balıklarını aşırıp denize atmak, yanından yürüyüp geçtiklerime dönüp; "nanik" yapmak istedim. Banklarda kös kös oturan çiftlere de , “niye sarılmıyorsunuz birbirinize” diye fırça atmak geçti içimden. Zıpır olan sadece ben değildim. Yürüyüş için hangi akla hizmet edip aldıysam, işporta malı minik radyo da, her telden çalıyordu. Hatta aynı anda bir ondan bir bundan iki şarkı birden çalıyor. Arada da bir satır haberler… Bu yüzden, son bir zıpırlık yapıp Güzelyalı sahilindeki köprünün demirlerine, ayaklarımı sallayıp oturduğumda, tuttuğum şarkının ki dördüncü şarkıyı tutmuştum, hangi şarkı olduğunu anlamak mümkün olmadı. Ben de “Dürüyemin güğümleri” şarkısı çıkmış saydım. Nedense en olmadık zamanlarda ve çok ciddi anlarda bu şarkı gelir aklıma.

Eve geldiğimde o müthiş sıcaklık duygusunun üzerine, serin bir duş; müthişti.

Sonra? Zıpırlığımı sizlere de bulaştırayım istedim; oh olsun işte ciddi ciddi oturanlara; herkese iyi pazartesiler…

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..