Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İzmir'i kim marka yaptı?

Bir İzmirli, gerçekten doğup-büyüme İzmir, Karşıyakalı biri olarak neden son yıllarda İzmir’in bu kadar üstüne gidildiğini anlamamam mümkün değil!

Bunun ne düşmanın döküldüğü yer olması ile ilgisi var ne de liman kenti olmasıyla; bir hafızanızı yoklayın isterseniz, İzmir üç büyük kent olma özelliğinden başka uluslararası fuarı, tütün, üzüm, incir üreticiliği ile tanınan bir kent iken, ne oldu, nasıl oldu da bu kadar marka oldu?

Gece hayatı, iş kapasitesi deseniz, İstanbullular dudak büker; bürokratlar söz konusu olduğunda ise Ankaralılar; yemek kültürüne Antepliler karşı çıkar, iman konusunda ise Konyalılar…

Son yıllarda İzmir ve İzmirlilerin marka olmasında AKP’nin payı çok büyük!

AKP’nin hedefi neden İzmir derseniz; onlara sorarsanız “köy gibi kalmış bir ili kurtarmak”! Hakikaten böyle diyorlar, gerçek köylere yardım götürmek yerine büyük şehir statüsünde olan bir şehre köy muamelesi yapıyorlar. İnsanlar inanıyorlar da… Bilmeyen, yaşamayanlar…

Yaşayan AKP’liler de tanıyorum, yazan-çizen; adam bilmem nereden gelmiş, yirmi yıldır burada yaşıyor, her fırsatta kötülüyor: Köy diyor burası köy!

Arkadaş, madem beğenmiyorsun, madem köy diyorsun, kendi köyüne neden dönmüyorsun?

Yani, madem yaşadığın yerin çıktığın yerden farkı yok kendi köyüne dön arkadaş; vallaha daha inandırıcı olursun kendi köyünde oturup yazsan!

******

İzmir’de yıllar öncesinde, diğer illerde başlatılan din propagandaları yapıldı; sonuç pek iç açıcı değildi. O yüzden “Gavur İzmir” deme cesaretini buldu ya başbakan!

Din propagandalarına uysaydı “Gavur” olmayacaktı; zira AKP’ye oy verecekti. Vermedi!...

İzmir’de başı türbanlı altı kot pantolonlu, yüzü ful makyajlı gencecik kızlar türedi o arada, sahil boyunca turladılar bir aşağı bir yukarı…

En kalabalık olan yerlerde hep karşımızdalardı; “Para karşılığı” denildi, kim bilir?

******

İzmir büyük illerden biridir; kendi dokusu vardır, her büyük il gibi, farklılığını vurgulayan AKP oldu! Yani, biz kendi halimizde mutlu-mesut yaşarken, en fazlası “İzmir’in kızları afettir!” falan denilirken bir anda marka olduk arkadaş!

Köy dedikleri yeri “almak” için bu çaba niye? “Almak” dediler arkadaş, düşman toprağı mı mübarek?

******

Bir sel felaketi yaşandı, Melih Gökçek kafa buldu; komik tabii ki, hatta traji-komik; İzmir’e köy diyenler ve felaket karşısında avucunu kaşıyanlar ile CHP’li belediyeye destek sağlamayan yetkililer için söylenecek bir atasözü var: Kedi ulaşamadığı ciğere mundar dermiş!

Ben demiyorum, atalar demiş, bir bildikleri vardır da demişlerdir yani…

******

Merak buyuranlara: Bizler, gerçek İzmirliler, yeşillikler içinde, deniz burnumuzun dibinde, deniz mahsulleri ve yeşil bitkilerimiz ile; zeytinyağımız, sebzelerimiz ile… Trafik sorunumuz olabildiğince az, hasta olduğumuzda arayacak belediyemizin hizmetleri ile… Keyifle yaşıyoruz!

Bir daha tekrarlamak isterim: Karşıyaka Belediyesi’nin hasta taşıma hizmeti var. Ayak bileğimden dolayı ameliyat olduğumda evime gitmek için çağırdığımız özel ambulansa iki kilometrelik yol için yüz yirmi TL para ödedikten sonra  haberdar olduğum ve çok kez evimden hastaneye, hastaneden evime naklime, beş kuruşsuz, yardımcı olan belediye başka hangi yerlerde vardır?

Sahiden soruyorum, yoksa her belediye büyük şehirlerde bu hizmeti veriyor da, ben mi abartıyorum?

******

Mesela, içten, bir başka sorum daha var: Yaşlılara yönelik sunulan hizmetler nelerdir?

Onarı evlerinden keyifle çıkartıp, şarkı-türkü söylemeye davet ediyorlar mı? Geziler tertipliyor, organizasyonlarda yer almalarını sağlıyorlar mı?

Anne-babalarınız sizlerin ilgisini beklemek yerine “Biz bugün buradaydık, Atatürk’ün cumhuriyetini kutladık!” diye şen sesleri ile hala size enerjilerini yansıtıyorlar mı?

******

Lafı fazla uzatmayayım, İzmirliler kendilerini yaşamın içinde bulurlar zaten; anne-babaları öyle öğretir onlara… Yolun ortasından gider İzmirli kadınlar denir ya; vallahi doğrudur!

Öyle evlerin saçakları altından yokmuş gibi süzülmeyi yakıştıramazlar; bakkala da gidiyorlarsa, okula da… Sevgilisiyle buluşmaya da… Yolun ortasında giderler! Sakınmadan… Korkmadan… Utanmadan!

Onlar; aileleri tarafından utandırılmazlar zira; anne-babaları da ne çocuklarının infazını gerçekleştirecek ne de satacak tıynettedir; çocuklarını gerçekten severler!

Elalemin çocuğu yüzünden güzelim kızlarını idam etmeyecek kadar sevecen, kızlarını sevgisiz bırakıp da elalemin çocuklarının koynuna düşürmeyecek kadar akıllıdırlar!

İzmirli birinin birini öldürdüğünü okuyamazsınız gazetelerin üçüncü sayfalarında; mekan İzmir olabilir ama öldüren asla İzmirli değildir!

Sağduyuludur…

İşte, en çok da çıldırtan tarafı da budur, belki…

“Gavur“ dersin, tınmaz; ille de AKP hizmeti dersin, burnunu kıvırır…. “Köy” dersin yaşadığı yere, “Hizmet görmeyeceksiniz” dersin; güler geçer…

Bir yağmur felaketinden yola çıkıp da belediyesine laf çarptıran kişinin önce bir kalitesine bakar, İzmirli, öyle yok yere galeyana gelmez!

Eeee, boşuna değildir İzmir’in marka oluşu; zamanında ısrarla komşu olmak için çabalayan genç ve güzel; güzel konuşan ve ısrarla Cuma toplantılarına çağıran hanımlara kibarca “yok” diyebilen hanımların, araba, iş sunulan beylerin kanmamalarındandır…

******

Yalnız var ya; Melih Gökçek’in dediği gibi, kızmaca falan yok: İzmir hakikaten özelmiş! Hatırlatan, anlamamıza yardımcı olanlara teşekkürlerimizle!...

******

Bir özet geçeyim isterseniz: İzmir ille de CHP falan demedi, inandıkları farklı partilere de onay verdi. İzmirli inatla CHP demiyor, lakin AKP İzmirliye hiç de hitap etmiyor!

 

İnadım inat diyerek İzmir’i “almaya” çalışan AKP ne Suriyelileri yerleştirip ne de Doğudan ikamet sağlasa da… Oylar internet ortamında gen değişikliğine uğrasa da…

Bu şehir, bu şehrin gerçek vatandaşları öyle abidik kubidik şeyler ile korkutulamayacak, sindirilemeyecek kadar özgür, aklı başında ve özgüvenli yetiştirilmişlerdir; anne-babası tarafından sevilerek, kollanarak yetişmiş hiç kimse kendi çocuğunu sevgisiz ve korumasız yetiştiremez…

İzmir’in özü de bu sanırım: Nefret tohumları ekilmemiş bir coğrafyanın çocukları anne-baba olunca onların çocukları da onlara benziyor.

Nefretin olmadığı yerde sevgi, sevginin olduğu yerde hoşgörü; hoşgörünün olduğu yerde empati… Empatinin olduğu yerde ise sempati ve dolayısıyla merhamet doğar!

******

Merhamet öyle yer, ırk, durum falan gözetmez; bir sel felaketi karşısında “Balık adam gönderelim mi?” diyen bir belediye başkanı aynı ülkenin, değil belediye başkanı, vatandaşı dahi olamaz!

Neyse, merhamet de, vicdan da kişiseldir; tam da bu yüzden zaten gerçek İzmirliler hükümetin “Gavur” demesine dahi güler geçerler!

Biz güldükçe ille de İzmir’i “almak” için uğraşılıyor ya; savaşta mıyız diye soran bir biz kaldık sanırım; bizi de alırlarsa galip olacaklar!

Neyin galibiyetidir diye soran da kalmayacak, korkarım!

 

http//twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..