Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '12

 
Kategori
Güncel
 

İzmir yanıyor!

Alışığızdır aslında biz sıcağa, öyle fazla dert etmeyiz; Ağustos ayında bir süre “beynimiz kaynama” noktasına gelir, tam cinnet geçirecek gibi hissederken bir serinlik imdadımıza yetişirdi.

Öyleydi yani!

Non-stop cinnet geçirme ile duş arası gidip-gelmelerdeyiz; Ağustos’u düşünecek mecal yok!

******

Selma diye bir arkadaşımız vardı, biz on yaşındaysak o on iki yaşında falandı; lakin biyolojik yaşını bir tarafa bırakırsak, tahminen, yirmi yaşındaydı…

Öyle herşeyi bilir bir edası vardı; ki, vallahi çocuğun nasıl olduğunu dahi ondan öğrenmiştik! Yani, eda bir yana, biliyordu da, vallaha!...

Bir gün oturmaya gittik kızlarla Selma’lara, yine yaz, yine sıcak!

İlk kezdi…

Ne ikram edildi, neler konuşuldu hiç aklımda değil, lakin aklımdan çıkmayan bir şey var ki: Selma pek bir becerikli el hareketi ile oturduğumuz divana buzdolabından çıkmış buz gibi kolonya serpiştirdi.

Manasız bakışlarımızı da şıp diye anlayarak: “Serinletir, ferahlatır” diye de açıkladı.

Aaa, bir anda ferahlamıştık, hakikaten!

Açıklamasa o kadar ferahladığımızın ayırtında olur da “Nedir bu ferahlığın nedeni?” diye sorar mıydık, işte onu bilemem!

Hani, hiçbir açıklama olmasa bugün ben bir yatak canavarı olmayabilirdim!

******

Harbi diyorum: Resmen bir yatak canavarıyım, Selma’ların evinden dündüm döneli!

Yaş küçük, büyüklere özeniyorsun, onların yaptığı şeyleri önemsiyorsun.

Hal böyle olunca Selma’lardan eve geldiğimde kuru yatağım bana pek batar oldu!

Buzdolabından kolonya şişesini alıp yatağıma serper oldum.

Birkaç gün sonra annem biten kolonya şişesinden dolayı işkillenmeye başladı, tam da “Bu çözüm değil, arkadaş!” algılayışına girmiştim, zaten!

Kolonya uçup gidiyor, bir varmış bir yokmuş gibi…

Hem de pahalı, yani!

Nereden anladım? Annem sorup duruyor: “Kolonya şişesi dibini bulmuş!”

Şimdiki aklım olsaydı bu sorudan fazla sıkıntı çıkarır, “İçtik mi yani?” diye trip de atabilirdim!

******

O zamanlarda derdim para-pul falan değildi.

Yaz sıcağında rahat olayım, yeter!

Kolonya pahalıymış falan bana ne; uçup gidiyor zaten!

Daha kalıcı bir şey bulmak lazım!

Buzdolabında buz gibi sıralanmış su şişeleri pır-pır ışık yakıyor; ahanda buldum!

Uçmaz, kaçmaz; serpele gitsin!...

******

İnsanoğlunun doymak bilmezliğini ilk bu sular sayesinde öğrendim!

Bir avuç serpeliyorsun, ohh misss!

Yetmiyor şekerim, bir sonraki gece iki avuç, beş-on derken, şişeyi boşaltıyorsun!

Ohh, şıpır şıpır…

Sağ ayağını atıyorsun yatağın bir ucuna, serin… Diğer ayağını aynı yere atmamayı öğreniyorsun, zira artık sıcak!

Serin yer ararken yoruluyorsun elbet.

Daha çok su, daha çok serinlik derken…

Çürümeye yüz tutmuş yatakların kokusu hafiften burnuna geliyor…

Kokulardan koku beğeniyorsun o anda ve tercihini yapıyorsun anında: Ya ter kokacaksın ya yatağın!

Ya uyuyamayacaksın kan-ter içinde, ya uyuyacaksın ıpıslak bir yatakta, çürümeye yüz tutmuş bir yatak kokusu ile birlikte…

Uyumayı tercih ediyor insan, ne yalan!

Sıcak bir o taraftan vurmuş, bir bu taraftan; beden üflesen yok olup gidecek. Akıl desen sabah serinliğini beklemekte…

Mantık kendini buzullara atmaya meyilli, lakin buzullardan da koca koca parçalar kopup koyveriyor kendini!

******

Selma’dan bana kalan bir cinsel birlikteliğin nasıl olduğunu anlatmasıdır, ki: annemden teyit almasam yine de inanmazdım ya; bir de serinleme formülüdür, ki; onu da kendimce yorumlamış olduğumu göz ardı etmiyor ve bir alkış varsa teşekkür ediyor, bir sıkıntı hasıl olursa: “Sorumlusu aynen benim!” diyorum!

******

Klimalar bir nimet, bademciklerini yirmi dört yaşında aldırıp, non-stop sigara içen biri için bir-iki saatten sonrası hezimet!

Ertesi gün acayip bir keyifsizlikle uyanıyorsun, eğer bir gün önce biraz fazla klimanın nimetinden yararlandıysan, boğazında bir takılma, ağzının zaten tadı yok!

Kolun kanadın kırık; İlle bir şeyler yemek istiyorsun ama ne yiyeceğini bilemiyorsun!

Yataktan kalkasın yok; birileri bir şeyler getirsin, yedirsin, içirsin…

“Ne istiyorsun?” deseler, diyecek yanıtın yok!

******

Bir şeyler boğazından aksın, gitsin… Orayı temizlesin istiyorsun…

En çok tatlı şeyler rahatlatıyor, tatlıları sevmesen de…

Bedenin ise bir tek uyku!

******

Tavan vantilatörü aldım, yatak odamın tepesine taktırdım.

Bademciği alınanlar klimalar karşısında kol ve kanatlarını, resmen, teslim ediyorlar ya; test ettim ve bir kez daha onayladım!

Evdeki klima tavan vantilatörüne yenik düştü!

******

Klimanın yerini tutuyor mu? Elbette ki hayır!

Artısı ne?

Bir parça rahat nefes aldırıyor ama çarpmıyor!

Benim gibi bademciği olmayıp da farenjit meyillilere de zarar vermiyor; yani en azından!

******

İzmir yanıyor; İzmir kaynıyor! Ağustos’a sakladığımız sabır şimdiden tükendi, bitti!

Makyaj dahi yapası gelmiyor insanın, yani daha ne diyeyim!

Saçlar yeni duştan çıkmış ıslak halde bir toka ile en tepede toplanıyor; bir saç telinin dahi omzuna değmesine katlanamıyor insan!

Sanki bir karafatma konmuş sırtına gibi acayip seyirtme hali; tiksiniyorsun resmen kendinden!

Bir de…

İnsan bütün gün duş alır, bütün gece ıslak yataklarda uyur ve aynı zamanda kalktığında boğazında bir dizi kir görebilir mi?

Görüyorsun!

Hayretler içinde kalıyorsun, resmen, ayol bu kirler nereden çıktı?

Akıl-sır ermiyor…

“Hımmm, dünya öyle kirlenmiş ki ben temiz olsam da ne fayda! Yine kirliyim, yine kirliyiz, gibi”…

Ama var ya, duştan çıkıp da, beş dakika sonra kir bağlıyorsa boğazımız, gıdımız, falan, sıcaklar da acayip bir şekilde zorluyorsa bedenimizi, beynimizi ve de mantığımızı… Bir durup da düşünme vakti gelmiştir, bence…

******

Bedensel kirlilik epey fazla alışıldık bir durumdur, bizler için.

Genelde ille de cinsel birleşme sonrasında yıkanmaya odaklanmış bir toplumuz; ya da cinsel birliktelik öncesinde; eşin ısrarına dayanamayıp!

******

Neyse…

Konuyu dağıtmaya meyletmiştim lakin son dakikada klavye üzerinde gezen parmaklarıma ”Hop!” diyerek, anlamsız sıcakların beyin damarlarıma müdahalesini, elimden geldiğince bertaraf etmeye çalışarak, yazımı sonlandırmaya çalışıp-çalışmamak arası git-gellerim sonucunda “pes” edip, mantığımı satıp, empatime beş saatlik izin verip, buzdolabından çıkma üç litrelik suyu yatağıma boca edip  şlap ve şlup sesleri arasında uykuya dalmak istiyorum!

******

p.s. Çürüyen yatakları alıp da, yenisinin bedelinden düşürecek aklı-selimsiz olanlar varsa: Değerlendirilir!

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 

 

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..