Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

30 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Jurnalci

İki dörtgöz yıllar sonra bir kokteyl sırasında bir aradaydılar. Yuvarlakgözlüklü olanı, salonun ortasında duran masanın üstündeki kanepeleri ve diğer yiyecekleri kıtlıktan çıkmışçasına yerken, atgözlüğü gibi gözlüğü olansa onu mide bulantısı ile şaşkınlık arasında suratını asıp kaşını çatarak seyrediyordu.

Koridorda süründürülerek bir demir kapının önüne yığdılar. Nefes alıp vermesi bile eğer yanında vicdanlı insanlar olsaydı onları üzer ve içlerini parçalardı. İki metrekarelik bir kutuya onu tıktılar. Üzerine demir kapı kapanırken yerde inliyordu, titreyerek.

Atgözlüklü dörtgöz yuvarlak gözlüklü dörtgözün yanına yaklaşınca yuvarlakgözlüklü dörtgöz rüyadan uyanmış gibi ürkerek başını kaldırdı. Parmaklarıyla ağzını silerken bir yandan da atgözlüklü dörtgöze çekinerek bakıyordu. “Çıkmışsın, ” dedi yuvarlakgözlüklü olan dörtgöz, “Uzun süre tedavi gördüğünü ve iyileşince de eve kapanıp kimseyle görüşmediğini duymuştum. Bi dur, kim söylemişti hatırlamaya çalışayım…”

Kendine gelmeye başladığında yerde yarı çıplak bir halde sızdığını fark edip doğrulmaya çalıştı. Odada etrafı görecek kadar aydınlık vardı. Tepedeki bir lamba odayı yeterince aydınlatıyordu. Yerden kalkıp kendisine bir yatak yapmalıydı. Odada üst üste konmuş iki battaniye ve bir kovadan başka bir eşya yoktu. Daha fazla dik duramayıp yere tekrar uzandı.

Yuvarlakgözlüklü dörtgöz tıkınmaya ve içmeye devam etti. Atgözlüklü dörtgözse, etrafını saran insanlara açıklamalar yapıyor, sıkılıyor ve tekrar açıklamalarına devam ediyordu. Yuvarlakgözlüklü dörtgöz masadan her başını kaldırdığında atgözlüklü dörtgözün onu izlediğini fark edip bir yandan da tıkınmaya devam ediyordu. Atgözlüklü dörtgözün yanındaki biri yuvarlakgözlüklü dörtgöze de seslenince o da atgözlüklü dörtgözün etrafındaki kalabalığa isteksiz isteksiz katılmak zorunda kaldı.

Kafasından nerede bulunduğunu ve koşullarının neler olduğunu geçirirken, gözünü açtı. Kendine gelip doğrularak üzerinde yatacak bir şey bulmalıydı. Bu kutu içinde üzerinde yatabileceği tek şeyse üst üste yığılmış olan battaniyelerdi. Bu kutu buz gibi soğuktu. Ayrıca bir süre daha böyle yarı çıplak halde yatmaya devam ederse donarak ölecekti! Yuvarlakgözlüklü dörtgöz karıştığı kalabalıkta yanına sokulduğu evli hatuna jestler yapıp diyaloga girince, atgözlüklü dörtgözün etkisinden bu şekilde kurtulmayı başardığını sanırken, birden atgözlüklü dörtgöz ona yöneldi ve kolundan tutup gözünü kalabalığa dikti.

Ayakları üstünde doğrulmayı başaramayınca sürünerek battaniyelere uzandı. Battaniyeyi kucağına bıraktı. O kadar kötü kokuyordu ki battaniye, atgözlüğü dışarıda kırılmış olan adam kusacak gibi oldu. Açlıktan midesi yapışmış o da yetmezmiş gibi kötü bir falakadan geçirilmiş bir de o da yetmezmiş gibi altına sermeye çalıştığı battaniye leş gibi kokuyordu.

“Bu adam, ” dedi, “Paris’te birlikte aç kalıp yiyecek çaldığımız, birlikte düzyazılarımızı dergilere ve yayımcılara postaladığımız arkadaşımdı.” Atgözlüklü dörtgöz yuvarlakgözlüklü dörtgözün kolunu sıkmayı bırakıp iki elini de pantolon ceplerine koydu. Elleri ceplerinde bir kalabalığa bir de yuvarlakgözlüklü dörtgöze bakıyordu. Beklenen şok etkiyi yaratmıştı. Yarın gazetelere ve televizyonlara flaş haber olarak geçecek entelektüel hesaplaşmanın haberinin çarpıcı girişini yapmıştı çünkü.

Odada bulunan diğer battaniyeyi de üstüne çekip yere uzanmıştı. Midesi bulanıyor, midesi ağzına geliyor ve elinden bir şey gelmiyordu. Günlerdir aç bırakıldığı yetmezmiş gibi, falakadan dolayı bedeninde ağrımayan, sızlamayan yeri yoktu. Daha fazla dayanamayacaktı; bir yandan altına yapmak üzereydi, bir yandan da midesi artık ağzındaydı. Kovaya uzanacak takati kendisinde bulamadığı için bir yandan kusmaya bir yandan da altına kaçırmaya başladı. Bedeni, kusmuk ve dışkıya bulandı.

“Bir kutuda kaç gün aç perişan kusmuk ve dışkınız bedeninize yapışıp kurumuş bir şekilde yaşayabileceğinize dair bir fikriniz var mı, varsa fikri olan dinlemeye hazırım.” dedi, atgözlüklü dörtgöz. “En kötüsü ve beyninizi infilak ettiren ve kendinizi kaybettirip kendinizden nefret etmenize yol açan şeyse, koynunuzda arkadaş donunda bir jurnalci yılan beslediğinizi cellâdınız tükürük sıçratıp bir yandan da küfür ederken zevkten dört köşe olup suratınıza haykırması…”

Gecenin sonunda insanlar çil yavrusu gibi kapıdan çıkıp sağa sola taksi çağırıp taksi çevirip ya da özel taşıtlarıyla dağılırken ki hiçbiri gecenin bu saatinde evine yaya gidecek kadar yakınlarda oturmuyorlardı bu devasa kentte çünkü, iki dörtgöz ve ev sahibi ile ev sahibesi salonda bulunan koltuklara yığılıp kara kara düşüncelere dalarak kalakalmışlardı.

(12 Mart 2007 )

 
Toplam blog
: 55
: 383
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

1975’te Ankara’da doğdu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü’nü bitirdi. Şiirleri..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara