Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '14

 
Kategori
Güncel
 

Kabataş olayı, manipülasyon, korku ve otoriter rejim

Konu, İstanbul Kabataş İskelesi’nde 1 Haziran 2013 tarihinde yaşanan başörtülü ve bebek arabası taşıyan genç bir kadına sözlü ve fiziki saldırıda bulunulması iddiasıyla başlayan olayın kamera görüntülerinin ortaya çıkmasıyla tekrar gündeme gelmesidir. 
 
Yazının başlığında yer alan ilişkili kavramları sırayla tanımlamak ve açıklamak gerekirse; manüplasyon psikolojide, insanları aldatma hatta suistimal ya da kötüye kullanma taktikleriyle etkileme veya yönlendirme anlamı taşımaktadır.  
 
Otoriterlik ise bir ileri aşaması olan totaliterlikten farklılaşarak, politik baskı ve muhtemel rakiplerin bertaraf edildiği yoğun bir merkezi otorite ile karakterize olmaktadır. Genellikle  kurallara tabi olmaksızın uygulanan politik gücün muhalefete tahammülü en düşük düzeydedir. Politik istikrarın, kaba güçle desteklendiği, bürokratik kadroların rejim tarafından doldurulduğu, sadakatin çeşitli sosyalizasyon yöntemleri ve doktrinleştirme ile sağlandığı bir rejimdir söz konusu olan. Liderin kişiliğinin aşırı abartıldığı otoriter rejimlerde itaatkar ve sadık yandaşlara, korku uyandırma ile ödüllendirmenin karışımı bir politika uygulanarak hükmedilmektedir. Bu bağlamda psikolojik anlamda korku ise, duygusal ve fiziksel tehdide karşı verilen yaşamsal tepki olarak tanımlanmaktadır. 
 
Bu açıklamalardan sonra olayın gelişimi ve bugüne yansımalarını kronolojik olarak
hatırlamaya çalışırsak: 1 Haziran 2013 tarihinde; üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kalarak bebek arabası elinden giden başörtülü mağdureye, bir kadının “Ne geldiyse bu ülkenin başına bunların başörtüsü üzerinden geldi vurun şuna” demesiyle bir adam arkamdan tekme tokat vurmaya başlar. Bir taraftan “Bu üllkenin gerçek sahibi biziz anladınız mı ulan” diye bağırırlarken bir taraftan da tekmelerler. İfadeye göre mağdure kendini kaybeder ve kendine geldiğinde üzeri idrar kokmaktadır. Mağdurenin olaydan 4 gün sonra 5 Haziran 2013 tarihinde aldığı Adli Tıp sağlık raporunda yumuşak doku lezyonlarına neden olan yaralanmanın; kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu ve kişide kemik kırığı tarif edilmediği kanaati bildirilmiştir. Daha sonra verilen ifade ile savcılığa intikal eden konu, ülkenin gündemine 11 Haziran 2013 tarihinde AKP grup toplantısında getirilmiş ve “başörtülü kızlarımızı, başörtülerinden tutmak suretiyle onları yerlerde sürükleyenler bunun hesabını nasıl verecekler” denilerek aynı günlerde yoğunlaşan Gezi olaylarının itibarsızlaştırılması amacıyla kullanılmıştır. 
 
Bugüne gelindiğinde ise olay yerinde bulunan bir kamerada kaydedilen ve mağdurenin avukatının da gerçek olduğunu doğruladığı görüntülerin incelenmesinden medyaya yansıyan durum şu şekildedir: Genç kadın bebek arabasıyla  kaldırımda beklerken 19:43'de, yanından 8-10 kişilik bir grup geçiyor, bir hareketlenme olmaksızın kalabalık, kısa süre içinde genç kadının yanından uzaklaşıyor. Çevrede de olağandışı hiç bir hareketlilik gözlenmiyor. 19:48:15'de 10-15 kişilik bir başka grup geliyor, kadının yanında 30 saniye kadar duraklıyorlar. Polise göre burada söz dalaşından dolayı bir hareketlilik oluyor. Grup 19.50'de görüntüden uzaklaşıyor. Çevrede yine bir olağanüstülük gözlenmiyor. Kabataş iskelesinin güvenlik görevlileri de normal işlerine devam ediyor. Genç kadın, 19:48 - 19:58 arası kaldırımda sabit olarak bekliyor. Çevrede her şey olağan seyrinde, araçlar hızla önünden geçiyor. 19:58'de eşi geliyor. Bir dakika sonra, ikisi birlikte yolun karşısına geçiyorlar. 54 saniye sonra da, kameranın görüş açısından çıkıyorlar.
 
Olayın üzerinden 9 ay geçmiş olmasına, hükümetin konuya atfettiği öneme ve polisin tüm çabalarına rağmen muhtemel failler ile ilgili bir gelişme kamuoyuna yansımıyor, ta ki kamera görüntülerinin medyaya sızdığı güne kadar. Arkasından ise kamera görüntülerine rağmen hükümet kanadından başlangıçta verilen ifadeyi tartışmasız kabul eden açıklamalar ve savunmalar ardı ardına gelmeye devam etmektedir.  
 
Sonuç olarak yukarıda anlatılanların objektif bir yorumu gerekirse; 2013 yılı Haziran ayında meydana gelen, mağdurenin avukatı tarafından da gerçek olduğu doğrulanan ancak olayın tamamını yansıtmadığı ifade edilen kamera kayıtlarından hareketle, olay günü saat 19:48 ile 19:50 arasında genç kadına yaklaşan bir grupla aralarında muhtemelen ifadede kaydedilenlerin geçtiği bir söz dalaşı söz konusudur. Hadi diyelim ki, bu çok kısa sürede yine kendini bilmez bir ya da birkaç kişinin sürü psikolojisiyle, fiziki tacize yönelik görüntüye yansımayan ve mağdurede şok uyandırabilecek çok ani girişimleri az da olsa ihtimal dahilindedir. Ancak, içinde bebeğin taşındığı bir bebek arabasına ve anneye tekme tokatlarla fiziksel saldırı ve sonrasında idrar yapma türünden vahşi girişimlerin gerçekleştiğine dair kamera kayıtlarında herhangi bir belirtinin olmadığı, bu türden davranışlara yakında bulunan güvenlik görevlilerinin ve halktan kişilerin herhangi bir tepki vermemiş ve şahitlik yapmamış olmasının düşünülemeyeceği ortadadır. Bu durumda doğal olarak akla gelen yazının başlığında yer verilen ve tanımlanan manipülasyon olasılığı ve bu olayın tam da aynı günlerde hararetli olarak süren Gezi olaylarına karşı savunma amaçlı bir yansıtma aracı olarak kullanılmış olmasıdır.
 
Tüm bunlar Türkiye’de son dönemde pek de alışık olunmayan türden girişimler değildir elbet. Ancak her şeye rağmen biraz şaşırtıcı gelebilecek olan, olayın tüm çıplaklığı ile kamera kayıtlarında yer almasına rağmen, bir örneği Gezi olayları sırasında can havliyle camiye sığınanlar hakkında çıkartılan söylentilerle yaşanan, gerçekte meydana gelmesi ihtimal dışı hareketlerin gerçekmiş gibi hükümetin en üst kademeleri tarafından toplumun bir kesimine kabul ettirme çabalarıdır. Bu akıl dışılığın en makul açıklaması ise, bu türden, hiç yaşanmamışı yaşanmış gibi gerçeğin yerine kabul ettirmeye yönelik insan aklını hiçe sayan hipnoz politikalarının ancak korkuyla karışık itaatin hakim olduğu "otoriter rejim"lerde geçer akçe olabileceğidir. 
 
Toplam blog
: 129
: 1104
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F mezunuyum. Yüksek Lisans diplomalarımı G.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü'nd..