- Kategori
- Psikoloji
Kaç yaşınızdasınız...

Geçen zor yılların yorgunluğu çökmüş gibiydi üzerine sanki... Geriye dönüp baktığında ‘meğer ne kadar zorluklar çekmişim’ dercesine yaşadıkları bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden. Pencerenin kenarına oturmuş sokaktan geçenleri izliyordu. Dışarıda bir telaş vardı, işinden dönen babaların ellerinde ekmek poşeti... Kepenkler kapanıyordu tek tek, anneler balkondan çocuklarını çağırıyorlardı, yemek zamanı yaklaşıyordu. Yavaşça kalktı yerinden, kahvesini aldı, dalıp gitti derinlere...Son günlerde yaşadığı sıkıntıları geldi yine aklına, hiç gitmiyorlardı gerçi. Biri bitip diğeri başlıyordu sanki, içinden çıkılmaz bir hal almıştı yüreğinde, gözleri sürekli ağlamaklıydı, kalabalıklar arasında yapayalnız hissediyordu kendini, zaman zaman anlaşılmadığını düşünüyordu. Artık kendini tanıyamıyordu, gülen gözlerinden birden yaşlar akıveriyordu nedenli nedensiz. Güçsüzdü çok. Büyük cümleler vardı duyduğu, aklından çıkartamadığı, anlam veremediği... Elleri titriyordu sürekli. Derin bir nefes almak için doğruldu önce, çok bilinmeyenli bir denklem kadar karışıktı kafasındakiler. Çalan telefonu duyamayacak kadar algıları kapalıydı dışarıya. Birden irkildi, telefonu açtı, aynada gördüğü kendisi yepyeni bir hal almıştı. Tüm iç çekişlerini bir kenara atıp, her zamanki gibi, hiç birşey olmamış gibi kabuğundan sıyrılıp, dış dünyaya farklı bir ruh haliyle seslendi. Paylaşmadı içinde bulunduğu durumu, kendisine sakladı kutsal bir emanet gibi...Kalbinin ritmsiz ritmini dinliyordu bir yandan. Telefonu biran önce kapatıp kaldığı yerden devam etmek istiyordu. Belki gücü yoktu, belki cesareti, inancı belki, çabalayamıyordu. Kendince kolayına kaçıyordu, öyküsü aklına geldikçe birkez daha yaşıyordu, yaşlanıyordu. Sıyrılmak bir o kadar daha zor geliyordu şimdi. Sıyrılamadıkça daha çok batıyordu, üst üste, üstesinden gelemeyeceği, en azından o an öyle olduğunu düşündüğü birsürü sorunla karşılaşıyordu, belki de sorun değil de, o artık öyle görüyordu. Sadece sabah güne başladığında, perdeyi sıyırıp güneşin odasına sızmasını, bütün karanlıkları biranda aydınlatmasını istiyordu...Aynaya baktığında gülen bir çift göz görmek istiyordu. Hayır diyebilmeyi, kendine bencil olabilmeyi, umursamamayı, yanlış anlaşılmamayı, açıklama gereği duymamayı istiyordu. Sevdiklerini, dostlarını, ailesini yanında istiyordu. İstiyordu, istiyordu... Yaşadıklarının bir rüya olmasını hayal etti hep. Değildi oysa... Zor bir dönemin başrol oyuncusuydu kendince. Hala çocuk olduğunu söylediği yüreği, bu süreçte çocuk değildi, büyümüş kocaman olmuştu, ruhu yaşlanmıştı, sanki içinde yarım asırdır yaşayan bir kadının ruhu barınıyordu...Savunduğu ‘büyüyünce unutursun’ bir anlam ifade etmiyordu, umudunu yitirmişti, incinmiş, kalbi kırılmıştı... Düşündü, düşündü, çok düşündü. Karar verdi. Neye mi? Bu zamana kadar yapamadıklarını artık yapacağına. Çok anlam barındıran bir cümle, detayı içinde saklı...Sonra içindeki çocuğu bulmaya, onu geri getirmeye karar verdi. Yüreğindeki yerini ona seve seve tekrar emanet etmeye ve sonra tekrar 27’li yaşlara dönmeye...