- Kategori
- Gündelik Yaşam
Kaç yıl geçti aradan…

Bir yüzyıl yüz yıldan oluşuyordu, değişmedi ise zaman mevhumu…
Bir tek yüz yılı tamamlayamadan döngü tamamlanmak üzere ise, örneğin bir rejimde, buna ne ad verilir, bilemedim ben!
Düşmanlar yurdumuzu sarmıştı, yüz yıldan daha az bir süre öncesinde yada az daha fazlasında, dertleri yıpranmış bir imparatorluktan sultanlık pozisyonuna gelmiş bir yönetimden toprak kopartmak…
Bir çok kişinin ortak düşüncesidir muhtemelen, ama bir kişi lider olarak öne çıkıyor, bayrağı taşıyor!
Sultan alkışçıları yok muydu?
Oriental düşünceden uzak mıydı insanlar? Hiç sanmam!
Oriental düşünce tarzı şudur, kısaca: İnsanlar az üretirler, bir çok şeyi devletten beklerler, ancak çok söz üretirler ki bunlar muhalefet yaparlar ancak üç-beş kişilik tanıdıklar içinde…
Orada tozu dumana katarlar, atarlar ve de elbette tutarlar, ancak başka da bir şey yapmayı ne düşünür ne de göze alırlar!....
Böyle bir ortamda, elbet her oriental ortamda olduğunca bir de aydın kesim vardır ki, (oriental olmasalar her bir birey aydın olma yolunda ilerleyecektir aslında), işte bu aydın kesimin desteğiyle, önce elbette ki kendi yüreğiyle, bir insan çıkıyor, yok olmaz diyor, ve muhtemelen canı pahasına bu işe kalkışıyor!
Kaç yıl geçti ki aradan!
Düşmanlar yok ediliyor…
Padişahlığı geçtim, sultan olabilecekken en kolayından bu kişi, “Cumhuriyet” diyor, Latin alfabesi diyor, demekle de kalmayıp, uygulamaya geçiyor, onca yorgunluğa, onca yandaş toplayarak sırt sırta, dirsek dirseğe savaştığı, çalıştığı kimi aydın kimi köylü bitkin halkı yanından ayırmadan…
En kolayı idi, sultan oluverirdi, adaletli ve ileri görüşlü bir sultan!
Kim ne derdi ki?
Hatta, “Cumhuriyet” ne ki diye düşünenlere daha da bir anlaşılır ve doğal gelirdi!...
O yorgunlukla keyif çatmasını da bilirdi!...
Oooo… Bir adama dört kadın helalken bir sultana kaç kadınlık harem gerek!
Bir yüz yılı tamamlayamadan Sevgili Atam cumhuriyetten sultanlığa, oradan da padişahlığa dönmek isteyenler var!
“Cumhuriyet” diyerek, “Laiklik” diyerek göz göre göre, çatır çatır ama elbette gizli düşmanlarımız gibi sindire sindire, ama ekmek ile ama toprak ile bağlayarak… Ya da satarak…
Bir yüz yılı bile tamamlayamayarak başlangıç noktasına dönme durumundayız, neredeyse…
“O kadar can… O kadar kan… Döküldü ne diye” diye sorma Atam, ben de o sorunun etrafında dönüp durmaktayım aslında!
Gülgün Karaoğlu
Mayıs,30/08