Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

10 Aralık '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Kadın beyniyle hayata başlayan erkekler

Kadın beyniyle hayata başlayan erkekler
 

Google'dan...


Sarıl bana, tekrar ufacık bir kız olmama izin ver “Hold me, let me be a little girl again”.

Avustralya’da yaşayan Filiz M......... adlı bir yazışma arkadaşımdan, yanıtını daha önce hiç düşünmediğim ilginç bir soru geldi kendisine duygusal bir kadının masum hislerini anlatan ve yukarıdaki cümleyle başlayan İngilizce şarkıyı yolladığımda.

Soru şöyle:
“Mehmet Bey, şarkının sözleri benim ve binlerce kadının zaman zaman hissettiği duyguların tercümanı gibi. Çok teşekkür ederim. Acaba erkekler de bir kadına sarıldıklarında bütün dünyayı unutup küçük bir erkek çocuğu olabiliyorlar mı; böyle bir şeyi hiç arzuluyorlar mı?”

Bu blogla Filiz Hanım’a sizlerin hakemliğinde şimdi yanıt veriyorum:

Sevgideğer Filiz Hanım,
Öncelikle, birkaç gündür zihnimde cirit atan bu düşündürücü sorunuz için içtenlikle teşekkür ediyorum.

Erkekler ve erkek yazarlar genellikle kadınları anlattıkları için erkek cinsinin içsel derinlikleri tam olarak aydınlanış değildir kanısındayım. Hele bir de Şekspir olmasaydı, belki ondan sonraki hiçbir erkek yazar kendi doğasının zenginliklerini ve defolarını ne araştıracak, ne dışa vurmaya cesaret edecekti. Bu yargım büyük ölçüde kadınlar için de geçerlidir.

Çünkü insan - kadın/erkek ayrımı yapmadan yazıyorum- çok komplike ve sürekli değişen, gelişen, derinleşen; derinlere indikçe kendi içsel hazineleri yanı sıra evrenin sırlarını da günışığına çıkarıp somutlaştıran; bugünkü uygarlık, bilim ve teknolojiyi yaratmış olan akıllı bir varlıktır.

Çünkü o: "akıl gözü" sayesinde rasyonelliği, “kalp gözü” sayesinde duygusallığı ve “ruh gözü” sayesinde ruhsallığı yaşayan bilge bir yaratıktır.

Çünkü o: “Yazgısını belirleyen” genetik şifrelerini dahi değiştirebilen üstün zekâya ve evrenin her köşesinde gezinebilen geniş hayal gücüne sahip sınır tanımaz bir seyyah ve “kaderine meydan okuyabilen” paradoksvari bir bedendir.

Çünkü o: Yüzyıllardır “Ben neyim? Kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum?” sorularını soran ve bu sorulara her çağda bulduğu farklı yanıtlar sayesinde bir “kuantum alanı” gibi sürekli başkalaşan bir değişkendir.

Ve insan: Hem öldürebilen, hem ölesiye sevebilen; aşk ve nefreti, kin ve sevgiyi birlikte yaşayabilen; varlığının nedeni olan sevgiyi daha da yücelterek, ölümsüz aşka dönüştürmeyi başarabilen yekta bir simyacıdır.

İşin kötüsü; insanı anladığımızı sandığımız vakit yolun başına geri dönüşümüzü deneyimler ve bu evrimcil varlığı yeniden anlamaya koyuluruz.

Fakat bana daha somut şeyler söyleyin Mehmet Bey, derseniz eğer, size Nöro-psikiyatr Louanne Brizendine’den birkaç saptama yazabilirim:

Her insan hayatına kadın beyniyle başlar. Dişilik doğanın başlangıç hâlidir. Ancak hamileliğin 8’inci haftasından sonra testosteron hormonu iletişim merkezi boyunca yayılarak, beyni erkek beynine dönüştürür. Bu süreçte saldırganlık ve cinsellik hücrelerinde de artış görülür. Bu testosteron istilası gerçekleşmezse kadın beyni değişmeden büyümesini sürdürür ve bu sayede hem iletişim hem de duygusal gelişim merkezlerinde yoğun gelişmeler başlar.

“Peki bu süreçteki cinsiyet farklılaşması hangi sonuçları doğurur:
* Kadınlar günde 7 bin, erkeklerse 2 bin kelimeyle konuşur,
* Seks düşüncesi bir kadının beynine gün aşırı uğrarken, erkeklerin neredeyse hiç aklından çıkmaz,
* Erkeklerin hiç hatırlamadıkları kavgaları, kadınlar asla unutmazlar,
* Bir erkek, karşısındaki insan ağlamadıkça veya çok üzgün olmadıkça onun neler hissettiğini kolayca anlayamazken, bir kadın ufacık bir mimik veya bakıştan karşısındakinin ruh hâlini büyük ölçüde çözebilir.”

Ben de her fırsatta şunları söylerim: Genler ve hormonlar -yani biyolojik doğamız- hayatımızın tüm evrelerini kapsayan bir etkiyle bizi yönlendirirler; fakat insan sadece doğasına uyarak kendini gerçekleştiremez, bazen de doğasına ters düşerek, onun zıddına giderek kendini keşfeder.

İnsanın katışıksız ahlâkını, potansiyel erdemini bozan dogmaları vardır ve bunlar bizleri kendi cevherimizi tanımamızdan alıkoyarlar... Bir bakıma, değişmiş insan -kadın/erkek fark etmez- kendisini putlaştıran doğmaları kırmış insandır, denebilir...

Bu görüşler ve buraya sığmayacak diğer düşüncelerim ışığında sorunuza yanıtım: Hayır...
.

.

.
Çözümü çok zor insanlık problemlerini iki şey çözebilir: Bakış açısını değiştirmek ve karşındakiyle empati kurabilmek...

 
Toplam blog
: 147
: 2923
Kayıt tarihi
: 05.05.07
 
 

İngilizce öğretmeniyim, çevirmenim, dilmaçım, araştırmacıyım. / Beş kitabım var: Beynin Kimliği, ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara