Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kadın dediğin...

Kadın dediğin bir bahardır; gülüşü ile kışa güneş getirir...

Merhamettir, sevgidir; dokunduğu yerler ışıldar! Yediveren gülüdür; yoklukları çokluğa çeviren, affetmeye her daim hazır...

Güçtür!

İlahi bir güç verilmiştir; her ayın bir haftasını sıkıntıyla geçirir... O sıkıntıya rağmen okuluna, işine gider, evini çekip-çevirir...

Gün gelir bebek taşır; taşıması ilk aylarda zor değildir de, ahh o değişen hormonlar!

Gün gelir kusası gelir, gün gelir ağlayası...

Yine işine gider... Yine evine gelir, yine yapılması gerekenlerin sorumluluğunu üstlenir!

Bebek büyüdükçe karnında, göğsü sıkışır; hele ki son aylar; yatsan yatamazsın, kalksan kalkamazsın!

Üstelik bir başka sıkıntı daha çöreklenmiştir zaten yüreğine: Sağlıklı olsun Allahım, n’olur kötü bir şey olmasın yavruma!...

Bebek henüz doğmadan başlar annenin korkuları, kaygıları... Ölene dek de devam eder!...

******

Kadın dediğin; ülke kültürlerine göre farklı tanımlanabilir, farklı yaşam haklarına maruz bırakılır.

Fransa’da yaşayan bir kadın ile Arabistan’da yaşayan kadın arasında, “özgürlük” anlamında çok fark vardır; oysa genetik olarak fark yalnızca coğrafi koşullardan kaynaklanan az bir şeydir...

Toplumsal farklılık boyutu ise akıl almaz uzaklıktadır!

******

Kadın dediğin bildiğin dört duvarlık evi yuvaya çevirendir; çiçekli mutfak perdeleri, bir domates, bir soğan ve bir parça maruldan oluşan salatanın sofrada yer alışı; bir parça etten bir tencere yemek yapılması...

Tek istediği huzur ve mutluluktur!

Bir de sevgi...

Akşam pazarlarını dolanır, üşenmeden, çürüklü de olsa ucuza alır, gerekirse, yıkar, eder, yine de yemek masasına koyacağı yemeği, yüzünde gülümsemesi eksik olmaz!

******

O gülümseme ne zaman yok olur?

Hazırlanan sofraya eş gelmediğinde... Hazırlanan sofraya gelen eş “Yine mi bu yemek!” dediğinde... ( Çoğu kadın kocasının yüzüne vurmaz; utandırmak istemez ama gerçek şudur: Daha iyisini alacak paramız mı var?)

Erkek ne amaçla söyler, bilmiyorum, ancak elinde olan küçücük parayla deli gibi emek harcayıp da şartlar dahilinde güzel bir masa donatan kadın kırılır!

“Daha iyisini alacak paramız mı var?” diye kocasını üzmemek üzere yuttuğu gerçek aldığı tepkiyle birlikte içine oturur ki; kocasının eli-kolu eve gelmesini, et, sebze, meyve taşımasını içten içe ne kadar beklediğinin bile farkında değildir!

******

Kadın dediğin... Küçük kızlardan ergen kızlara uzanan yolun bir sonraki durağıdır!

Bizim erkeklere sorarsak:  “Nasıl bir kadınla evlenmek istersin?

Helal süt emmiş olsun, bakire olsun! Çok güzel olsun! Pişirdiği yenilir, diktiği giyilir olsun! Ailesi zengin olursa daha da güzel olur!

(Çalışan kız isteme oranları şimdi nasıl oldu bilmiyorum, iktidar partisinden önce tercih edilenler grubundaydı...)

Aklı başında olsun, namuslu olsun!

Her ortamda “karım” diye taşıyabileyim; beni utandırmasın!

Çok konuşmasın, ağlamasın! Getirdiğimle yetinsin, beni başkalarıyla kıyaslamasın!

Gel dediğimde gelsin; yok başım ağrıyor falan demesin; evinin kadını, çocuklarımın anası, yatağımın yosması olsun!

******

Kadın dediğin, bu coğrafyada, yıllardır evimin kadını, çocuklarımın anası, kocamın o.ospusu olayım diye didinirken adamlar yine de bunaldılar!

Kendilerini “Özgür kadın” ların etkisinden alamadılar!

Özgür kadınların küçük bir bölümü sahiden özgürdü, geriye kalan birahanelere, pavyonlara ama zorla, ama para sıkıntısı sonucunda müşteri avlamakla yükümlendirilen kadınlardı!

(O kadınların da en büyük isteğinin bir yuvası olmasıdır; lakin en masum kızın peşini bırakmayan “Namus Belası”, onların en büyük belaları olarak karşılarında heyulla gibi durmaktadır!

******

Kadın dediğin bebek olarak doğar; küçük bir kız çocuğu olur... Büyüdükçe ergenliğe ulaşır, erkek çocukları gibi...

Genç kız olur sonra, sonrasında eş, kadın! Sonrasında anne... Anneanne, babaanne...

“Sevgililik” dönemi evlenme döneminde alkış alır; sevgililikten evliliğe adım atanlar gururla arkasında dururlar!

Evliliğe varmayan sevgililik durumları ise, neredeyse, büyük bir ayıp olarak saklanırlar!

******

Kadın dediğin minicik bir bebek olarak doğar; minicik doğan erkek bebekler gibi...

Minik kız bebeğin kukusu kimseye gösterilmez, minik erkek bebeğin pipisi ise herkese uluorta gösterilir!

Minik kız bebeğini bazı babalar kucaklarına almazlar, minik erkek bebeklerini de bazı babalar kucaklarına almazlar ama pipilerini anlatmaya doyamazlar!

******

Minik kızlar büyürken bazı babalar saçlarını okaşamaz; saçlarını okşamadığı gibi sevgi ile de bakmaz! Sevgi ile bakmadığı gibi “Bi kahve yap!” diye emrederler...

Göğüsleri çıkmaya başlar kızların; öyle acı verir ki, dişi olmayan anlamaz!

Erkek olanlar ise, lafım meclisten dışarı, o acı vererek tomurcuklanan göğüslere göz koyar!

Sevgi ile bakmayan babalar tomurcuklanan göğüslere heves edenleri kendinden bilir bir şekilde öyle iyi anlar ki anasına der ki: Bez ile sarsın göğüslerini! Başımı belaya sokmasın, haa!

******

Minik kızlar büyümeye başladıkça bazı toplumlarda aileleri ve eğitmenleri ile birlikte görüşme yapılır; hangi konulara yeteneği var, aile olarak siz ne düşünürsünüz diye...

Yeteneği, ailenin katılım payı, alınabilecek burslar falan konuşulur; minik kız yeteneği ile konuşsun, uçsun istenir!

Ailenin gururudur, eğitmenlerin de keza...

Bazı ülkeler yetiştirdikleri yetenekler ile ön plana çıkarlar; o ülkeler ki “Çağdaş ülke” kapsamına girmişlerdir çoktan!

******

Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti çağdaşlığa geçerken “Kadının seçme ve seçilme hakkı” nı tanıyarak bugünün en çağdaş ülkelerine nazaran en erken tarihte uygulamaya almıştır!

******

Annesi tarafından okşanmamış çocuk sayısı azdır; ancak ne çocukluğunda, ne de kadınlığında okşanmamış  kişilerin çocuklarını okşamamaları da bir nevi depresyon belirtisi olarak gözlemlenebilir!

Başı, özellikle, babası tarafından okşanmamış kız çocukları ilk saçını okşayanların etkisi altında kalıyor!

Kendilerine ne yaparlarsa yapsınlar, bir kez kendilerini iyi hissettikleri an adına kolayca kurbanı olabiliyorlar!...

******

Kadın denilince... İnce belli, göğsü ve kalçası dolgun; yüzü, gözü, içi güzel; yaptığı yenilir, diktiği giyilir; efendime söyleyeyim, hem mağrur, hem gururlu... Hem eğlenceli, hem mutfakta ahçı, yatakta o.ospu istiyorsunuz ya...

Bir; kendinize bakın! Bu kadarını hak ediyor muyum diye!

İki; böyle bir kadının varlığı böyle bir ülke içinde olabilir mi diye!

Üç: Bir empati yapın bakalım: Kendi kızınızı yetiştiriken kendi istediğiniz tarza ne kadar uyum gösteriyor sunuz?

******

Kadın dediğin; kendisine yapılan yanlışların başkalarına yapılmaması için elinden geleni ardına koymayandır!

Şey... Tersi yok mu? Var yaa, var! İşte onlar da saçları okşanmamış, evlenir misin diye sorulmadan evlendirilmiş; efendime söyleyeyim, kocasından dayak yediğinde yanındaki kayınvalidesi tarafından kurtarılmak yerine “Ohh olsun!” denilenlerin bir bölümüdür!

Kadın dediğin... Kadının kadına zulmüne göğüs germek, erkek zulmüne karşı durmak; yeri geldiğinde kendi saçını okşayıp, yaşamaya devam etmektir!

******

Son olarak: Mutlu, güzel kadınlar için minik kızlarınızı, ergenliğe yüz tutmuş, genç kız olmuş, kadınlığa hazırlana kızlarınızı sevin!

Onlar mutlu olurlarsa, sevgi dolu olurlarsa... Güven, özgüvenleri tam olursa...

Bu ülkede aşlar bir şekilde pişer! Bir şeklilde huzur olur! Güzel çocuklar yetişir; mevsim bahar olur!

 

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..