- Kategori
- Güncel
Kadın olmanın hezimeti

Yirmi yaşında bir kız. Adı Ayşe ya da Elif, Zeynep, Aslı. Adı Özge.. Fark eder mi artık? Saçları ipek kadar yumaşak, beline dökülen uçları deniz dalgaları gibi asi;kıvırcık. Güneşte altın sarısı. Saçları kısa, belki kızıl. Yahut kuzguni siyah. Fark eder mi?
Yirmi yaşında bir kız.Yolun başında. Tertemiz, pırıl pırıl, hiç leke tutmamış..
Hangi yıldız gökkubbede zamanı gelmemişken henüz, hiç parıldayıp tüm ihtişamıyla geceyi süslemeden sönüp yitmek ister karanlıklar içinde?
Bir yıldız değil bir can söndü dostlar. Bir can daha billur bir ışıltı gibi kayıp gitti parmaklarımızın arasından. Geriye acıdan, öfkeden, nefretten başka ne kaldı? "Bu yaşananlar ne ilk ne son" gerçeği! Bilmediğimiz, bilemediğimiz daha onlarcası yüzlercesi; kayıtlara dökülmemiş, gözlerden uzak, sessizce solup giden kaç can daha var bu ülkede? Tek suçu minibüse binmek bile değil, binlerce insanın aynı anda ayak bastığı caddede yüremek olan kaç kadın var daha? Sevdiği saydığı, tanıdığı adamlar tarafından cinsel istismara uğramış, belki sonsuza dek susturulmuş, belki yaşananlardan utanç duyduğu için susmayı tercih etmiş,yıllarca bu acıyla içiçe yaşamış kaç kadın? Hiç tanımadığı bir adam tarafından dakikalarca takip edilmiş, sokağın en tenhasında bir köşeye itilmiş, kıstırılmış, sıkıştırılmış, hiç tanımadığı bir adamın elleri bedeninde gezinmiş, iğrenç nefesi vücudunda dolaşmış, salyası tenine bulaşmış, bağırmaya sesi savaşmaya gücü yetmemiş, bedeniyle işi bittiğinde belki oracıkta aynı adam tarafından canı alınmış kaç kadın?
Konu yalnız tecavüzden, cinsel tacizden mi ibaret? Özbeöz babası, abisi tarafından vahşice katledilen kızlar-kadınlar. Aynı yastığa baş koymuş nikahlı kocası belki sevgilisi, sevdiği tarafından bıçaklanıp bir kenara atılmış, elleri kolları her parçası kurbanlık koyunlar misali doğranan kadınlar...
Sorun bu işin 'kadın' kelimesinde. Güçlünün güçsüzü yok ettiği, hesabınınsa yerli yerinde sorulamadığı-sorulmadığı bu düzende.
Giydiğine taktığına, yanından geçtiğin insan topluluğuna, bineceğin otobusün yolcu sayısına, sapacağın sokağın gireceğin dükkanın tenhalığına, konuşurken ses tonuna, susarken bakışlarının varacağı noktaya.. Tüm bunlara dikkat ederek adım atmanın yoruculuğunu bıkkınlığını sadece kadın bilir,hisseder. Erkekler kadar hür, onlar kadar özgür hareket etmenin hasretini her kadın çeker. Günden güne yıldan yıla artan bu vahşi olayları duyarak, görerek, bunları düşünerek; "ya bir gün annemin,kardeşimin,sevdiğimin.. ya bir gün benim başıma gelirse?" sorusuyla yüzleşmek, bu korkuyla yaşamak ve kadın olarak yaşamanın kurallarını her geçen gün biraz daha arttırmak, bu eziyeti günden güne zorlaştırmak..
Bütün bunların korkusunu yalnız kadın hisseder, tüm bedeniyle, tüm uzvuyla. Yalnızca kadın. Ama bu vahşetin acısını, iğrençliğini anlamak için kadın olmak gerekmez. İnsan olmak yeterli.
Bu korku kadınların ama bu acı hepimizin olmalı.
Ve ben bu korkuyu hissettiğimde aklıma hep aynı iki dize gelir;
Uykusuz gecelerin getirdiği çocuklar
Her zaman mavi değil bu gökyüzü bu deniz
Buruşmuş çarşafların üzerinde bilmeden
Size acı bir dünya hazırlıyor anneniz
Kapanmış kapılardan geri dönüp çaresiz
Hayatın rüzgarında savrulup durursunuz
İnsanın kuruş kuruş satıldığı devirde
Doğmayın n'olursunuz
Özgecan'ın anısına..
14 Şubat 2015
İstanbul
Bu blog Milliyet.com.tr sitesinden 565 kez görüntülenmiştir