Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kalbindeki serçe...

Kalbindeki serçe...
 

Onu hep renk renk tüyleri olan, adı bilinmeyen büyüleyici bir kuşa benzetirdim. Neşeli olduğu zamanlarda kanatlarını kocaman açardı. Sanki tüm dünyayı, insanları, yaşamış ve yaşayacak olan herşeyi kucaklar gibiydi. Bazen de, akşamüstleri bir cam kenarında öylece oturup gökyüzüne bakarken görürdüm onu. O kocaman kanatları iki yanına düşerdi. Renkleri akşamın sarı turuncu ışıklarına boyanır, yaldızları kaybolurdu. Geçiciydi.

Sesi de tıpkı bir kuş gibiydi. Cıvıldar gibi konuşurdu. İnsanın içine baharlar doldururdu sanki. "Kalbimin içinde küçük bir serçe var benim" derdi gülerek. "Hep şakıyor." Aslında hepimizin kalbinde çırpınan bir kuş vardı ona kalırsa. Ama bizler o kuşların sesini duyamayacak kadar hayatın kalabalığından sağırlaşmıştık.

Nasıl böyle olabiliyordu ya da böyle miydi her zaman? Ona hep sormak istedim ama ya erteledim ya da çekindim. Belki de anlatacaklarından korktum. Birinin geçmişindeki hataları görmek kendi bugünün ile yüzleşmek gibiydi çünkü. Şimdi düşünüyorum da aynı hataların içinde kendimi bulmak belki iyi olurdu. O zaman gideceğim yolu bilebilirdim. Ama ben o gencecik aklımla kendi hatalarımdan bir hayat yaratmayı seçtim bilinçsizce. Hangi hayat önceki hayatlardan ders alarak yolunu bulabilir ki zaten? Her yolun kendi haritası yok mudur?

Öncesiz ve sonrasız gibi gelirdi bana O. Öyle farklı ve öyle renkliydi ki, bir sonu olabileceği aklımın kıyısına bile uğramamıştı. Sanki hayat böylesi insanlara nadir olmaları nedeniyle bir ayrıcalık tanıyacaktı. Oysa hepi topu bir insandı işte. Doğmuştu, yaşıyordu, nefes alıyordu ve bir gün veda edecekti. Ah biz insanlar, ölüme hem bu kadar yakın yaşayıp hem de nasıl o yokmuş gibi davranmayı becerebiliyoruz, akıl alır gibi değil. Belki de Tanrı'nın en büyük lütfudur bu ölümü tam olarak kavrayamamış halimiz. Kim bilir?

Herşey bir anda oluverdi. Dünya üzerinden ayrılıp gitti. Ardından çok gözyaşı aktı ve çok kalpte küçük boşluklar kaldı. Zaman zaman sızı oldu içimizde zaman zaman gülümsenerek anılan güzel bir fotoğraf. Ve bir araya geldiğimizde dostlarla, sanki aramızdaymış gibi o cıvıltılı sesi odanın içinde yankılanıp duruyormuş gibi hissettik hep. Herkese bir anı bırakmıştı, herkese daha sonra anımsanmak için bir küçük armağan.

"Sadece anımsanmak için..." böyle demişti bana o küçük kutuyu verirken. Kırmızı bir kurdele ile bağlanmıştı kutu. İçinde kapağı işlemeli bir dolmakalem vardı. O zarif el yazısı ile küçük de bir not iliştirmişti kalemin kıyısına. Ve o notta şu yazıyordu: "Kalbimde küçük bir serçe var demiştim sana. Bunu, o serçenin tüylerinden biri kabul et. Sonsuza dek bir parçam sen de yaşasın."

Daha sonra öğrendim ki o küçük serçenin tüyleri tüm dostlara dağılmıştı. Şimdi O, bir değil on kalp olarak atıyordu. Her parçası birimizin elinde, O hala yaşıyordu.


Fotoğraf: http://www.flickr.com/photos/cloud_nine/2178886980/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..