- Kategori
- Sivil Toplum
Kamu çalışanlarına amele pazarı "özgürlüğü"!

Kamu çalışanlarıyla hükümetin bilek güreşi bu yıl sürprizlerle başladı.
Anayasa değişiklik paketinin 12 Eylül’de halkoyuna sunulacak olmasından dolayı hükümet, bu yılki toplantılarda sendikalara karşı son derece “nazik” davranıyor.
Bu nedenle 8 yıldır “ayranım budur yarısı sudur” gibisinden sendikaları fazla ciddiye almayan hükümetin, bu yıla özgü “nezaketi” doğrusu insanı duygulandırıyor.
AKP hükümeti döneminde de, 3 milyonu aşkın kamu emekçisi ile 9 milyon civarındaki emeklinin maşlarındaki artış neredeyse otomatiğe bağlanarak, emekçiler enflasyona ezdirildi.
Bunun sonucu olarak sadece 2007 yılından bugüne kadar memurun cebindeki maaş % 22 oranında eridi.
Parti programına sendikal haklar konusunda süslü maddeler koyan AKP, kamu çalışanlarının toplu sözleşme taleplerini karşılamak yerine, kamu çalışanlarının kendine yakın bir konfederasyona üye yapılmalarına kolaylık gösterdi.
AKP, bu sayede emek hareketinde sağladığı kısmi eylemsizlikle, uyguladıkları IMF siyasetinin sokaklardan, alanlardan eleştirilmesini büyük oranda engellemiş oldu.
O kadar ki AKP’nin sivil tarlası görünümündeki bu konfederasyon kamu çalışanları yoksulluk sınırının altındaki bir yaşam içinde debelenirken çıtını çıkarmamaya, hatta bu vahşi yaşam koşullarını meşru göstermeye özen gösterdi.
Şimdi ise akıl almaz paralar harcayarak İstanbul’un bütün reklam panolarını anayasa değişikliği için “evet” afişleriyle donattı.
Düşünür dururum; “Bizim haklarımız için bir afiş bile yaptırmazken, bürolarımızın kiraları zor ödenirken, hükümetin politikasına katkı olsun diye bu denli yoğun reklam kampanyası neden yapılıyor, bu değirmenin suyu nereden geliyor” diye sormaz mı bu konfederasyonun kamu çalışanı üyeleri?
“Varlığımı sağlayan hükümete diyet ödeyeceğim” diye sendikal imajını bu denli ayağa düşüren bir örgütü üyeleri hiç eleştirmez mi?
Belki de inandıkları siyasette etkili olan “biat” duygusu, bu tip örgütlerde de geçerlidir, bilemiyoruz.
Ama gerçek şu ki IMF’ci mevcut siyasetin değirmenine su taşıyan bir sendikal yapı, üyesine karşı ihanet içindedir.
Bu tip sendikaların üyeleri böyle bir sendikal anlayışla ne ekonomik hak kazanabilirler ne de onurlu bir iş ilişkisi kurabilirler.
Özel sektörde patronun yareni olan bu sendikacılar, kamuda da hükümetlerin sağladığı siyasi rantlarla geçinen birer asalaktan öteye geçemezler.
Bu nedenle kamu çalışanları “umut ticareti” yapanlarla umut mücadelesi yapanları ayırmak zorundadırlar.
Onun için AKP hükümetinin hazırladığı anayasa değişikliklerinde kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkı tanındığı yalanına kimse inanmamalı.
O pakette yer alan “toplu sözleşme”, şuandaki toplu görüşmenin maskeli balodaki kostümlü hali olacak.
Çünkü uyuşmazlık halinde hükümetin bürokratlarının oluşturacağı Kamu Uzlaştırma Kurulu’nun kararı, yani hükümetin kararı toplu sözleşme hükmünde ve kesin olacak.
“Büyük özgürlükler” diye pazarlanan bu anayasa değişikliğine göre, hükümetin kamu çalışanlarıyla ilgili kararını etkilemek amacıyla hiçbir şekilde grev yapılamayacak, grev yapanlar da işten atılacak.
Zaten 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nu değiştiren ve memurların iş güvencelerini büyük oranda ortadan kaldıran, iki kez ceza alanların işten atılmalarını sağlayacak yasa tasarısı da bu anayasa değişikliğini bekliyor.
Diğer emekçilerin hakları ve çalışma koşulları açısından yer yer rehber olan kamu çalışanları, bu değişikliklerin ardından, malum sendikaların dediği gibi daha “özgür” olacaklar ve diğerleri gibi amele pazarının şartlarıyla çalışacaklardır.
Türkümüze kulak verelim: “Uykuda mısın sevgili yârim, uyan uyan!”