- Kategori
- Öykü
Kanayan

Onurcan
Dünde kalan çocukluğum, büyükbabam, babam annem durmadan kanayan yüreğimde. Büyükbabam beni Göksu’ya götürüp gezdirdiğinde gençliğini, sevdalarını görür gibi mi oluyordu acaba? Ağaçların gölgesinde oturup sigarasının dumanını nerelere savuruyordu, kim bilir!
Büyükbabamla Göksu gezisinden dönüp köşke geldiğimizde babamı, annemi kaygılı bulduk.
- Nerede kaldınız baba ?
Babamı, gülen gözleriyle mutluluğunu gizlemeyen annemi görünce sevince boğuldum .
- Ali’yle biraz gezdik, Göksu’ya uzandık .
Göksu deyince, babam, büyük babamın nerelere uzandığını, neleri aradığını anlamıştı. Beni gezdirmesi kolay sığınacağı bir yöntemdi.
- Baba, Büyükada nere, Göksu nere? Sabahtan bu yana kaybolmanızın nedeni demek uzun bir yolculukmuş.
Büyükbabam, babamı duymadı bile. Görmüş geçirmiş tavrıyla karşılık vermeden yine Göksu’da geziniyor olmalıydı . Babam yine de takılmadan edemedi .
- Baba , Göksu yine bildiğin , tanıdığın Göksu mu ?
- Oğlum, Göksu da , ben de değişmişiz . Dünden kalan bir şey yok .
Oysa, çam ağacının gövdesine yaslanıp sigarasının dumanını savururken anılarıylabaş başaydı. Babamı kandırabilir ama beni kandıramaz. Uzaklara baktığında derin derin soluk alışı neyin kanıtıydı öyleyse?!
Büyükbabam ,babamı yanıtlarken mutluluklarla, sevinçlerle doldurduğu gençliğini saklamıyordu. Sakladığı tek şey, değişmeyen –uzaktan da olsa- durmadan gülümseyen sevdalarıydı.
Çocukluğumdan kalan izler, atan yüreğimde durmadan kanıyordu. Kısa geçen mutluluğum sonunda mutsuzluğa dönüştü.Büyük babamı o yazın sonunda kaybettik. Büyükada’dan ayrıldık. Babam, annem, kardeşim Ayşe suskundular. Yol boyu kimse konuşmadı.
Büyükada, büyük babamın köşkü boynu bükük müydü? Artık, yazlar büyük babamsız saracak mıydı? Amcamlarla, halamlarla, dayımlarla yine bir araya gelebilecek miydik? Tüm bu sorunların yanıtını bulmaya çalıştım ama büyükbabamsızlık hep kanayacaktı.
Büyükannem yalnız kalınca babam:
- Anne , bu kışı İstanbul’da bizim yanımızda geçirirsin.
- Yok oğlum , köşkten ayrılamam! diye kesip attı .
Marmara’nın derin sularını yaran vapurumuz İstanbul’a yaklaşırken Büyükada gerilerde kalmış, artık görünmez olmuştu.
Okullar başlamadan İstanbul’daki evimize yerleştik. Kardeşim Ayşe ilköğretime bu yıl başlayacaktı. Ben bir yıl sonra liseli olacaktım. Babam, annem, kardeşim Ayşe, ben mutluluktan uçuyorduk. Gören herkes, bilen dostlarımız örnek aile diye gösterirlerdi bizi.
Okullar açılalı birkaç ay olmuştu. Karne almamıza bir hafta kalmıştı.Babam, annem Büyükada’ya gitmek için akşamdan hazırlandılar. Beni bir korku aldı. Büyükanneme bir şey mi olmuştu?
- Baba, kışın da Büyükada’ya gidilir miymiş, yoksa büyükannem mi hasta?
Babam saçlarını okşayıp beni kolunun altına aldı. Sonra, sigarasından derin derin çekip dumanını odamızın boşluğuna üfledi. Ayşe de diğer yanına geçti babamın. Her ikimizi kucaklayıp göğsüne bastırdı. Bir süre kaldık. Annem odanın kapısından göründü.
- Bak Ali , artık büyüdün ben olmadığımda kardeşini koruyup kollayacaksın. Bir gün kalıp döneceğiz . Babamın göğsünde beni bir ağlama tuttu.Susturmak için çok uğraştılar ama Başaramadılar. Ağlaya ağlaya babamın göğsünde uyuya kalmışım.
Babam, annem Büyükada’ya gitmek için erkenden yola çıktılar. Ayşe’yi, beni ayrı ayrı kucakladılar.
- Ali , Ayşe’ye göz kulak ol.
Sıkı sıkı öğüt verdi babam. Sonra, bir kez daha kucaklaştık babamla.
Sevgili babam, annem bir daha dönmediler.Gazetelerin ilk sayfasında yer alan kara haber bana, Ayşe’ye tezden ulaştı. Marmara’nın derin sularında çarpışan iki vapurdan birisinde annem, babam vardı.
Ayşe beni kucaklayıp her öpüşünde, “ Ali, Ayşe’ye göz kulak ol.” diyen babamın sesi gezinir durur kulaklarımda. İşte o an yüreğim daha sık atmaya başlar !
.................
Eşimin sesiyle uyandım birden: “ Ali, bak Umut, ‘ Babam duymuyor mu? ‘ diyor! “ Salona yayılmış halının üzerinde oyuncaklarıyla oynayan oğluma uzanıp kucağıma aldım. Acıların uzağında duran karımın bal rengi gözlerine baktım. Yüreğimde duyduğum yaşama sevinci durmadan çoğaldı.
“ Kim duymuyormuş oğlunu! “ diye göğsüme bastırdım. Babamın da beni göğsünde uyuturken ne kadar mutlu olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum.
Eşimin,“ Ee geç olmuş, yatalım. “ uyarısıyla göğsümde uyuyan oğlumla yerimden doğruldum. Ağır adımlarla oğlumun odasına girip onu yatağına yatırdım. Yatak odasına yöneldiğimde eşimin ay parçası teninin odayı ışıttığını gördüm. Acılar yenik düşüyordu güne.