Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '14

 
Kategori
Deneme
 

Karanlık

Karanlık
 

“Ümit, öfkeli ve mahzun

Ümit, sapına kadar namuslu.”

Ahmed Arif

 

KARANLIK

Karanlık gecelerin uzun ve soluksuz anlarında başlıyorum yazmaya. Kelimelerimde dokunaklı bir yalnızlık ve şizofrenik bir aşk olmuştur her zaman. Ama şimdi karanlık öyle bir çöktü ki üzerime, cümlelerim sadece beynimi boşaltmak, zihnimi yormak, tüm düşüncelerimi bedenimden uzaklaştırmak için yazmak… Odamın karanlığına, isli gaz lambasından başka ay ışığının hafif beyaz teni düşmekte, gecenin yırtıcı sesleri arasında titreyen alev kalemime yol göstermekten başka bir şey yapamıyordu.

Ruhum halen karanlıklar eksenin dolaşıyorken, kulaklarımda güneşin batışına müteakip kargaların iç gıcıklayan ötüşleri tırmalanıyordu. Dört bir yanımı tahtadan duvarlar çevirmişken, rüzgâr tahtadan duvarlarım arasındaki boşlukları yalayarak içeriye doğru süzülüp kelimelerimin üzerinden şöylece bir geçiveriyordu. Eski masamın gıcırtısı, sandalyenin tahtakuruları tarafından kemirilmiş ayaklarının gıcırtısına eşlik ederken, kalemimin mürekkebe dalması ve zihnimde yakaladığı kelimeleri sararmış saman kâğıtlarına dökmesi birbirini izleyen sessizliğin içinde bir melodi olarak odama yayılıyor.

Kalemim hiç durmuyor, tüm zihnimi kâğıdın beyaz tenine boşaltıyorken, içimde nikotine karşı durmak bilmeyen bir istek, arzu depreşmesi tüm bedenimi sarmaya başladı. Tabakam gümüşten ve oldukça eski ata yadigârı idi. Hafif kurumuş sarı tütünün sigara kâğıdı ile birleşmesi ve dişler ile kesilen kâğıdın dudaklarımın arasında ıslanmasını 68 yapımı Amerikan ordu malı sessiz zippoomun ateşi izledi. İçime çektiğim dumanın gırtlağımdan ciğerlerime kadar inmesi ve burnumdan, dudaklarımdan dışarıya doğru çıkması gecenin karanlığı içinde şekilden şekle girmesi bir nikotin bayramı yaşatmakta idi tüm ruhuma. Düşüncelerim yavaş yavaş kendi iklimlerini bulmaya başlamışlardı. Sorularım yine benliğime doğru yerleşmeye, tüm kâbuslarım üzerime akın akın gelmeye başlıyorlardı! Neden? Neden diyordum hep, neden?

- Ben miydim yarım kalan? - Sen miydin sorularımı yanıtsız bırakan? - Beni karanlıklara saplayan neydi? - Acabalar kendi eksenlerinde üç yüz atmış derece dönerken sen hangi iklimde hangi sevdaların koynunda idin? Tüm olumsuzluklara rağmen gecenin karanlığı bir nebze olsun haykırışlarımı, sorularımı kendi içinde boğup duruyordu. Zaten yarasaların kanatlarını çırpışları ve baykuşların o gizemli sesleri olmasa inan burada bu düşünceler ekseninde çıldırırdım. Sensizlik öyle kolay anlatılacak bir şey değil ki! Sensizliğimi ancak ve ancak karanlık ve kelimelerim boğabiliyorlar. Zaten buraya geldim geleli bu karanlık geceler ve ağaçların karanlık içindeki dağa karşı yükselişleri öyle bir cezp etmişti ki beni, buradan vazgeçmek imkânsız bir hal almaya başladı. Şimdilik İzmir ve Balıkesir’in arasında gel git mevsimlerim olsa da o vadi, ağaçlar ve dağ hükmünü üzerimden kolay kolay kaldırmayacağa benziyor. Şizofrenik tanımsa halen devam ediyor. Kendi kendime koyduğum bir teşhis olsa da aşk; şizofrenik bir şarkı benim için sanırım. Çıldırışlarım, kendi kendime konuşmalarım, apansızca haykırışlarım, yüksek sesle söylediğim şarkılar hep bunun eseri değil mi?

Şimdi sana sorular sorsam cevapları hep meçhulleri oynar o nedenle sorularımı daha çok karanlıkların içindeki olmayan seslerin gölgelerine yüklüyorum, sigaramdan bir duman daha çekiyor ve gökyüzünün karanlığında dumanını hafif rüzgârın kanatlarına yükleyip sana doğru yolluyorum. Beni burada tek rahatlatan şey ise senin olmadığın bir şehirde senin varlığının beni hiç yalnız bırakmaması.

 

Şimdi her şey bir kenara da,

Bu karanlıkların ortasında,

Sessizliğin tam da içinde,

Şöyle sıcak,

İnce belli bir bardakta,

Benimle bir bardak çaya ne dersin?

Çayıma dem,

Karanlık gecelerime ay olur musun?

 
Toplam blog
: 39
: 1198
Kayıt tarihi
: 02.02.07
 
 

Ankara Üniversitesi DTCF'de Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilimdalını okudum. Uzun yılla..